Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Kuzeyden Gelen Arslan

“Korkusuz yüreklerinden başka silahı olmayan ümmetin yetimleri... Yalın yürekleriyle savaşan ümmetin yüz akları... Taşların, tanklara galebe çalacağını Allah sizi vesile kılarak gösterecek bize de; kınamanın ötesine geçemeyen biz nasıl hesap vereceğiz...” Kıble bir kez daha kirletilmiştir. Temizlemek de bir avuç müslümana kalmıştır. Bunun adı inançtır, ümittir… Ümidin ve inancın muhafazası ise insana her şeyin bittiğini düşündüğü anda güç verir. İnanç bilinemeyene görülemeyenedir haddi zatında… Gaybadır yani… Geleceği göremezsiniz çünkü… Göremezsiniz ama inanırsınız işte… Nice az (zayıf) toplulukların çok (güçlü) toplumlara galebe çaldığına inanmak da böyledir.

İslam böyledir elbet… Ama bakın Yahudiler nasılmış… Yahudiler İsrail’den önceki devletlerini 2000 küsur sene önce kaybetmişti. Üstelik bu süre zarfında horlamış, sürülmüş, katliama maruz kalmışlardı. Ama ne dinlerin terkettiler ne de dillerini… Ve elbet ne de inanç ve ümitlerini… Nesilden nesile aktarılan inanç dünyanın dört bir yanındaki insanları aynı amaçta birleştirdi ve bugüne gelindi. Tam ikibin küsur sene sonra İsrail’i kurdular. İsrail'in parlementosunun adını biliyorsunuz: Kneset... Peki kneset'in ne olduğunu biliyor musunuz... Talmud'ta geçen Yahudi ibadethanesinin adı... O bile tesadüf değil yani...

Yahudilerin Medine'ye yerleşme sebepleri bile bu inançları idi... Kutsal kaynaklarından gelen bilgilere göre son peygamberin Medine’ye (Yesrib) hicret edeceği yönündeki bilgileri onların Medine'ye Rasulullah Efendimiz gelmeden tam bin yıl önce yerleşmelerinin gerekçesini oluşturmuş... Ama, Peygamberin Yahudilerden değil Araplardan gelmesi; onların halen genlerinde olan ırkçılıklarını harekete geçirdi ve bildikleri halde, çok azı hariç, Efendimize ittiba etmediler... Kutsal kaynakları sadece bunu yazmıyor elbet… ‘Kuzeyden gelecek ve onları parçalayacak arslan’dan da bahsediyor. Ona da inanıyorlar, ama biz şimdi bu konudan bahsetmeyeceğiz.

Yahudiler dağılmışlıklarına rağmen bütün sürgün yılları boyunca azınlık psikolojisinden hareketle hiçbir zaman kültürlerini terk etmemiş, azınlık olmalarının getirdiği zorluklara binlerce yıl dayanmış ve kültürlerini muhafaza etmişlerdir. Bir başka deyişle çoğunluğun doğruları onları bağlamamıştır. Hali hazırda da laik değil, teokratik ve siyonist bir devlet olan İsrail; İsrail olmasını ve Yahudi kalmasını işte bu anlayışına borçludur. Uzun yıllar horlanan Yahudiler biraz da dışlanmanın etkisiyle; ticarete ve bilime yönelmelerinin asıl nedeni; nihai amaçlarını gerçekleştirmeye ve geniş halk tabakalarını iknaya dönük idi.

Kültürün temel belirleyicilerinden olan dilleri İbraniceyi de aradan geçen uzun yıllara rağmen korumayı başarmışlardır. Yüzlerce dilin ve kültürün yok olduğu bu uzun tarihi süreçte İbranice varlığını devam ettirerek, İsrail’in resmi dili olmayı başarmıştır. 2000 küsur sene sonra gelip Filistin'de kadim Yahudi devletinin nüvesini tesis etmeyi de başardılar. Demek ki, gündelik hesapların çok ötesinde düşünmek gerek...

Şimdilerde önündeki engelleri tek tek kaldırıyor. Önce Osmanlı, sonra küçük devletçikler ve minyatür İsrail, şimdilerde ise Irak, Suriye tehdit olmaktan çıktı. Irak'ı bir küçük parçaya daha bölüp ilerleyen zamanlardaki "büyük" hedeflerine emin adımlarla yürüyor. Mısır tehdit olmaktan çıkalı kırk yılı geride bıraktı.

Devletlerin tarihlerinde "fetret dönemleri" vardır. Bu fetret dönemi sadece de devletlere dönük değildir. Kimi zamanda milletler hatta medeniyetler fetret yaşar. Dinlerin fetret dönemi yaşadığı zamanlar da olmuştur. Bu kimi zaman tarihi süreç içerisinde kısa denebilecek bir süre olsa da kimi zaman tahmin edemeyeceğimiz kadar uzun sürebilmektedir. Burada önemli olan umudu yitirmemektir. Yahudiler bu fetreti tam ikibin küsur sene yaşamış ama umut ve inançlarını hiçbir zaman yitirmemişlerdir.

Gelelim bize… Mü'min için umutsuzluk olmaz tabi... En karanlık yüz yıl geride kaldı. Tünelin ucundaki ışık hüzmeleri çabanın-sabrın boşa olmadığını da gösteriyor. Belki de Allah’ın Müslümanlara rahmetinden bu Yahudiler kadar uzun sürmemiştir fetret… İsrail'deki büyük korku ve paniğin nedeni de bu zaten…

Tunus eski cumhurbaşkanının isabetli tesbitiyle "Türkiye, Sykes-Picot anlaşmasında kendisine biçilen "itaatkarlık" rolünü aşarak rol model oldu. Ekonomik ve sosyal alanlardaki başarısından ve büyük devletlerle yarışmasından dolayı cezalandırılmak amacıyla terör saldırıları aracılığıyla hedef alındı."

Yedi düvele karşı savaşıyor desek yeridir. İçeride-dışarıda, büyük-küçük, yasal-yasadışı, Şii Sünni... Müslüman-kafir-münafık, Türk Kürt, gazeteci-televizyoncu, siber-askeri... bilumum "İslam" düşmanları dört bir yandan saldırıyor. Kul Allah’a yaklaştıkça İblisin saldırıları da artarmış… İşbirlikçi olursanız sorun da olmaz elbet… Türkiye üzerine yapılan saldırının artışı Tunus cumhurbaşkanının tesbitini de doğruluyor.

Diyorsanız ki güç dengesi bugün çok farklı... Ben de, Allah'tan daha güçlüsü mü var derim... Yok eğer diyorsanız ki atom bombası ne olacak... Ben de size Hz. İbrahim'i yakmayan ateşi, Hz. İsmail'i kesmeyen bıçağı, Hz Yunusun yüzneyen gemisini hatırlatırım. 'vema-rameyte-iz-rameyte-velakinnallahe-rama' üzerinde düşün derim. Her şey Allah'ın izni ile mümkündür ve nice az (zayıf) topluluklar çok (güçlü) toplulukları O' nun (cc) izni ile yenmiştir.

Siz Kur’an’daki ayetlerin sadece o döneme ait olduğunu mu zannediyorsunuz... Ya da Fil vakasının sadece ve herhangi bir menkıbe olsun diye mi anlatılıyor Kur’an’da… Onca gücüne rağmen, Ebrehe fillerini Kabe’ye sokamamıştı. Zira fildeki yazılım, Kâbe’ye girmesini engelliyordu. Neydi o güç... Kırlangıçlar filleri altetmişti değil mi… Allah onun büyük ve güçlü ordusunu yenilmiş ekin tarlasına çevirdi.

Hayber’i nasıl fethetti Rasul… Yaşam kanallarını (hurma ağaçlarını) kesti değil mi… Bugün kullandığımız o kadar çok şey onların kaynakları ki… Elinizdeki cep telefonu ya da bilgisayar… Hatta telefonunuzun-bilgisayarınızın içerisindeki yazılım… Eğer biz de yaşam kanallarını (belki de satın almayarak ve kullanmayarak) kesebilirsek korunaklı kale Hayber onları nasıl koruyamamışsa; demir kubbeleri de zırhlı araçları da, nükleer güçleri de onları koruyamayacak. Onlar için en iyi çözüm, Cennetin Krallığında olduğu gibi kılıçlarını alıp işgal ettikleri toprakları terk edip gitmek... Yoksa sonları Medine Yahudileri gibi olacak... (devamı var)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum