Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Prof.Dr. Kamil GÜNGÖR

Laiklik: Nedir Ne Değildir-6

Lâikliğin kişisel alanı serbest bıraktığı bir palavradan ibarettir. Siyasal ve sosyal alanı sıfırlamıştır zaten... Dini devletin yetki alanından çıkarmakla yetinmeyen, ona müdahale de eden bu militer anlayış, dinin kişi nezdinde nasıl uygulanacağına da karışmaktadır. Nitekim dinsel kurumlar kendi başlarına bırakılmamış, dikte ettirilen anlayışı orta-uzun vadede sonuç verecek şekilde çizgi dışı kişi ve kurumlar öne çıkarılmıştır. Öyle de olmuştur; FETÖ gibi ‘dünya dini’ projesinin Türkiye ayağı da, deizme sürükleyen Kur’aniyyun* (tek kaynakçı) gibi ‘harici’ ve ‘selefi’ itikatlı akımlar da, bu anlayışın uzantılarıdır.

Türkiye, Cezayir, Tunus gibi ülkelerde adeta Sovyetler, Çin ayarında bir laisizm uygulanmıştır. Fransa’da bile öyledir. Bu ülkede Müslüman nüfusun gitgide artmasına paralel olarak Müslümanlara dönük kısıtlar artırılmıştır. Nitekim dini sembollerin kamusal alana taşınmasının laikliğe aykırı olduğu gerekçesiyle devlet okullarında başörtüsü, çarşaf, peçe gibi kıyafetlerin dışında bol pantolon ve uzun kıyafet giyilmesine dahi yasak getirilmiştir. Üstelik yüksek mahkemeye yapılan itiraz da kabul görmedi.

Peki lâiklik (İslam açısından) dinsizlik midir... Bu soruya verilecek cevap ‘din’ kavramından ne anlaşıldığına göre değişir. Sözgelimi dini eğer laikliğin çizdiği sınırlar içerisinde kabul ederseniz elbette dinsizlik olmaz. Güzel güzel namazınızı kılar, orucunuzu tutar, hacca da gidersiniz. Dahası kurulu düzenin iznine tabidir. Ama Allah'ın dini olan İslam'ın sınırlarını beşer değil, o dinin (ve mülkün) sahibi çizer. Laiklik kimi hususlarda, kendisince, Allah’a yer vermediğine göre bizatihi kendisi bir hayat felsefesi (ya da beşer dini) sunmaktadır. İslam başka bir yaşam felsefesidir. Düşünebiliyor musunuz; bir kimse Allah’ın dininin kimi hükümlerini beğenmeyerek, yerine kendisi hüküm koyuyor ve o kişi hala Müslüman olmaya devam ediyor!... Allah böyle bir dini kabul eder mi hiç...

İnanmaları gerekenleri araştırmayanlar zaman içerisinde kendilerine öğretilenin Allah’ın dini olduğu yanılgısı içerisine düşmüşlerdir. Bu yüzden yine dinin bir parçası olan namaz-oruç gibi ibadetleri yerine getirenler dini bütün kimseler zannedilmiştir. Oysa namaz oruç dinin bütünü değil parçasıdır. Hayat felsefesinde laik düşünceyi kabul etmiş birisinin kendisini aynı zamanda müslüman olarak tanımlaması İslam inancıyla bağdaşmaz. Zira dine müdahale yani ekleme, çıkarma ya da daraltma girişimleri Allah’a karşı duruş, Onu hayatın dışına itme ve bu felsefeyi kişi bakımından inanç haline getirmektir. Daha açıkçası böyle bir felsefe Allah’ın dininin bir kısmını kabul, bir kısmını red’dir ki; referans kaynaklar böyle bir itikadın Allah nezdinde kabul görmediğini açık bir şekilde bildirmektedir (Bakara 85-86).*

Batıda laikliğin (Hristiyan olanların) kişisel hayatına karışmadığı doğrudur. Ama kiliselerin mensubiyeti zaten azdır ve kiliseler para karşılığı, üstelik Müslümanlara satılmaktadır. Bizde ise başörtüsü gibi kişisel tercihler laiklikle ilişkilendirildiği gibi, militerizmin zirve yaptığı 28 Şubat’ta neredeyse cadı avına çıkılmış, ‘kamusal alan’ kılıfı ile sıradan halkın islami kıyafetle hastaneye gidip gidemeyeceği dahi kafalarda istifhamlar oluşturmuştur. Bunun adı faşizmdir ve kişisel tercihlerin serbest olduğu iddiasının palavradan öte bir anlamı yoktur.

Allah’ın dininin gündelik yaşamı ilgilendiren her hususta bir karşılığı vardır. Din elbette vicdanla ilgilidir ama İslam’ın vicdani kısmı sadece bir yanını temsil eder. Kişisel ve sosyal hayatın pratikleri de dinin alanına girer. İktisadi ilişkide de, evlenme-boşanmada da, mirasta da, eşler arası ilişkide de, ticarette-siyasette de, hukukta-cezada da Allah’ın dininin öngördüğü ve uyulması zorunlu hükümler vardır. Dolayısıyla dini bireysel ve vicdani alan dışında görmemek Allah’ın alanına müdahale gibi akıldan geçirilmesi bile söz konusu olamayacak büyük bir cahil cesaretidir.

İslam ne sadece kuytu köşelere ne de ibadethane olan camilere sığar. Camide olan Allah, elbette hayatı ilgilendiren her yerdedir (mekânsal olarak söylemiyorum, Allah’a mekân izafe edilemez çünkü). İslam’ı vicdanlara ya da camilere hapsetmek, Allah’ı hapsetme girişiminden başka bir şey değildir. Bunun adı İslam olabilir mi hiç... (devamı var)


* geniş bilgi; https://islamansiklopedisi.org.tr/kuraniyyun

*Yoksa siz, Kitab’ın bir kısmına inanıp geri kalanını inkâr mı ediyorsunuz? İşte içinizden bunu yapanların cezası, dünya hayatında aşağılık (ve rezil olmak)tan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde de azabın en şiddetlisine çarptırılacaklardır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. İşte onlar, âhirete karşılık dünya hayatını satın almış (tercih etmiş) kimselerdir. Bu yüzden, onların azabı hafifletilmez, onlara asla yardım da edilmez.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.