Times Meydanında Işıklar Işıl Işıl Yansın Diye…

1600’lerden itibaren Japonya’yı yöneten Tokugawa klanı dış politikada kapalılık siyaseti güdüyordu. O yıllarda Avrupa sömürgeciliği bölgede kendini hissettirmeye başlamıştı. Hemen yakınlarındaki Filipin adaları İspanyol imparatorluğu tarafından işgal edilmişti. Bölgeyi sömüren İspanyollar Katolikliği de yaygınlaştırıyordu. Oysa Japonya Budizm ve Konfüçyüsçülük yanı sıra eski çağlardan beri yerel din olan Şinto geleneklerine bağlıydı.

Dış politika ve ekonomide o kadar kapalıydılar ki yılda sadece birkaç kez Hollanda ve Çin ticaret gemisinin gelmesine izin veriliyordu. İspanyollara kapalı olan ticaretin sınırlı da olsa Hollandalılara açılmasının sebebi de Protestan olmaları ve Katoliklerle mücadele halinde olmaları sebebiyleydi.

Japonya Sömürgeci Katolik Dünyadan Korunmak İçin 250 Yıl Dış Dünyaya Kapalı Kaldı

Bu kaygılarla Tokugawa Japonyası nerdeyse 250 yıl dış dünyaya kapalı kaldı.

19.yüzyıla gelindiğinde İngiltere (Biritanya İmparatorluğu)nin dünya üzerinde hakimiyet kurma eksenli sömürgeci tutumu söz konusuydu. O sıralarda da Çin’le meşgüldü. Çin’de afyon ticareti sebebiyle gerginlik savaşa dönüşmüş ve 4 yıl süren savaşta Çin mağlup edilmişti. Afyon ticaretinin meşru kabul ettirildiği savaş Biritanya kamuoyunda bile ahlaki açıdan eleştirilmiş ve yönetim sıkıntıya düşmüştü.

İngiliz Hükümeti Japonya’nın dışa kapalılık siyasetini sona erdirme ve ticarete açma arzusunu yeni bir sorun yaşamamak için eski sömürgesi ABD’ye havale etmiş ve bu yolla çatışmadan ve ihtilafa taraf olmadan fayda sağlamayı uygun görmüştü.

ABD Silah zoruyla Japonya'ya Kapitülasyon Antlaşması Dayattı

1853’de Komodor Matthew Calbraith Perry’nin komutasındaki dört ABD savaş gemisi Japonya’ya gelip Şogun hükümetini tehdit ederek bir kapitülasyon antlaşmasını dayatmıştı. Çin hezimetini unutmayan Tokugawu Şogunu imparatorun tam onayını almadan Japonya’yı korumak adına antlaşmayı imzalamak durumunda kaldı.

Bu antlaşma ile 250 yıllık dış dünyaya kapalılık stratejisi ortadan kalkmış ve Batılılara hukuki imtiyazlar sağlanmıştı. Bu tarihsel süreci ve sonrasında Japonya siyasetine yansımasının detayına girmeyeceğim. Merak edenler dipnotta verdiğim yayından detay okuyabilirler.*

Şimdi pek çoğumuzun bilmediği bu tarihi pencereyi niye açtığımıza gelelim.

Aslında “Batı cephesinde yeni bir şey yok” sözü tam söylemek istediklerimin özeti. 170 yıl öncesinin ABD’si ile Trump ABD’si arasında hiçbir fark yok…

170 yıl önce savaş gemileri ile gelip Japonya’ya Batılılar için pek çok imtiyazın kapısını açan Kapitülasyon anlaşmasının zorla imzalatılmasından bu yana güç odaklı “sömürgeci büyüme” stratejisi bağlamında ABD’de değişen hiçbir şey yok…

Batı Cephesinde Değişen Bir Şey Yok...

Trump’ın ikinci döneminde belirginleşen Grönland ve Panama Kanalı’nın ilhak edilmesi, Kanada’yı 51. Eyalet olarak bünyesine dahil etme, Orduyu Meksika’ya konuşlandırma kararlılığı, daha önce dramatik görüntüler eşliğinde terk ettiği Afganistan’daki “Bagram Hava Üssü”nü “ABD’ye geri verilmezse kötü şeyler olacağı” tehdidiyle geri istemesine, Ukrayna’yı savaş sıkıntıları arasında zorladığı ve kabul ettirdiği “nadir elementler anlaşması”na kadar yaşadığımız şeylerin hepsi 170 yıl önce Japonya’nın kapısını zorla çalan ABD’nin sömürgeci zihniyetinin zerre kadar değişmediğinin göstergesi…

Aslında ABD hiç değişmedi. 1945’li yıllarda uluslararası hukuk çerçevesinde açık, kurallara bağlı bir küresel sistemi kurarken de ABD aynı ABD’ydi. O günkü iki kutuplu dünyada gücünü pekiştirmenin ve etrafında/yönetebildiği bir ittifak sistemi kurmasının sebebi de aynıydı. Çıkarlarını en tartışmasız bir şekilde güvenceye almak. Bugün Trump Amerikası yerleşik kurumları ve uluslararası işbirliği modellerini de (çok taraflı ticari kurumlar dahil) itibarsızlaştırırken de aynı hedefin peşinde…

Sumud Filosu : Hedefe Ulaşamadı Ama Hedefi Tam 12'den Vurdu

Ne Gazze’de ne de dünyanın herhangi bir yerinde ABD’den barış ve adalet beklemek beyhude. ABD çıkarları neyi gerektiriyorsa onun motivasyonunda hareket eder. ABD’yi zaman zaman durduracak en önemli şey dünya halklarının karşısında “özgür ve özgürlükçü Amerika” imajının çökmesi ve insanların İsrail saldırıları dahil pek çok savaş ve acının perde gerisinde “Canbaz”ının ABD olduğunu görmeye başlamasıdır…O yüzden Gazze’nin uykudan uyandırdığı tüm dünya insanlarının harekete geçen vicdanlarının yansıması hiç bitmeyen sokak gösterileri ve hedefe ulaşamayan ama hedefi 12’den vuran “Sumud Filosu” nun küçük gemilerinin “füzeden” etkin sonuçları Trump’u Mısır’a getiren getiren sürecin kahramanlarıdır.

Amerika’ya yaptığım seyahatte New York Times Meydanında o muhteşem ışıklı panoları seyrederken bize eşlik eden rehber şöyle demişti. “Bu ışıklar böyle yansın diye Amerika dünyanın her yerinin karanlık kalması gerekse her yeri karanlık bırakır”

Maalesef durum bu. Devletler ve Uluslararası işbirlikleri bağlamında elbette yapılacak çok şey var ancak Sivil toplum boyutunda bu sömürgeci anlayışa karşı boykotu canlı tutmak ve insanlığın vicdanını uyanık tutmak kısa vadede en etkili çözüm…

*(japon Aynasından Resimli Türkiye Gözlemleri/Yamada Torajiro/Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları/İstanbul 2021)

japon-aynasindan-resimli-turkiye-gozlemleri-270x374.webp

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum