Yeter ki, çifte standart olmasın

Neymiş, neymiş? Askeri Mahkeme'nin konuyu araştırmayı 'uzman' olarak kendisine havale ettiği kıdemli binbaşı, 'Balyoz Planı' adlı tatbikatın bir 'darbe hazırlığı' olduğu kanaatini raporuna kaydetmiş... Askeri savcıların 'sahih' olup olmadığını askeri uzmanlara incelettiği 'İrticayla Mücadele Planı' adlı belgenin altındaki ıslak imzanın Albay Dursun Çiçek'e ait olduğu belirlenmiş...

Böylece, aylardan beri üzerinde tartışıp durduğumuz iki önemli belgenin sıhhatini, sivil uzmanlardan sonra askeri uzmanlar da onaylamış oluyor...

Dursun Çiçek'in tutuklanmasını isteyen askeri savcının talebini askeri mahkeme reddetse veya 'Balyoz Planı' hakkındaki mütalaaya karşı, Genelkurmay, hemen bir sonuca ulaşmak için henüz vaktin erken olduğunu söylese de gerçek değişmiyor: İddialar yeni gelişmeden sonra bugün daha büyük bir 'ciddiyet' kazanmış bulunuyor...

Genelkurmay savcıların emekli bazı üst düzey rütbeliler ile çok sayıda muvazzaf subayı gözaltına almasından duyduğu rahatsızlığı konunun 'ciddiyeti' üzerinde durarak belli etmişti; son açıklamalardan sonra Genelkurmay standartlarına göre de konunun ciddiyeti biraz daha artmış oldu...

Peki de şimdi ne olacak?

Geçmişe dönük ve hemen hepsi niyet aşamasından öteye geçememiş darbe hazırlıklarının hukuki soruşturma ve dava konusu yapılmasının bazı çevrelerde rahatsızlık yarattığı belli oluyor. Bazıları ilk elde kulağa haklı gelen "Niyetleri yüzünden insanlar cezalandırılabilir mi?" sorusunu soruyor; kimi de "Darbecileri cezalandıramamış bir ülkede niyetten öteye geçememiş bir eylem hazırlığını yargı konusu yapmak doğru mudur?" diye soruyor.

Yukarıdaki paragraftaki her iki soruyu da üzerinde hassasiyetle durarak değerlendirmek şart; bunu da hükümet yapmalı...

'Balyoz' dahil üzerine gidilen yakın dönemin darbe planları 2002 genel seçimi sonrası kurulmuş hükümetin devrilmesini hedefliyordu. Darbe niyetiyle yol çıkanların, ya karargâhın tam desteğini alamadıkları, ya da ellerine yüzlerine bulaştırdıkları için, hevesleri kursaklarında kaldı. Bugün yargıçlar darbe hazırlığı yapan yakın dönemin sorumlularını hesaba çekmekten yanalar...

Hükümete görev işte bu noktada düşüyor: Eğer yakın dönem yargı konusu yapılır ve eski darbelerin üzerine gidilmezse, bütün sürece kuşkuyla yaklaşanlar, bundan da hükümetin demokratik standartlarını sorgulayan bir sonuç çıkaracaklardır. Eski darbelerin üzerine gidebilmek için yürürlükteki anayasada varolan kısıtlamanın ortadan kaldırılması, bunun için de iktidar partisinin anayasa değişiklikleri arasına 'Geçici 15. madde'yi de alması gerekiyor.

Anayasadaki engelin kaldırılmasıyla ortaya çıkacak tablo, savcıları eski darbelerin üzerine gitmede serbest bırakacaktır. Giderler, gitmezler, o artık yargının bileceği iş olur...

Yargı için de yol gösterici olacaktır iktidar partisinin bu konudaki tavrı...

Türkiye'nin bugün geldiği nokta, demokrasi limanına en kalın halatlarla bağlı olmayı gerektiriyor. Bunu gerçekleştirmenin en kestirme yolu ise yeni bir anayasadan geçiyor. Kimsenin anayasadan almadığı bir yetkiyi kullanmaya kalkışmaması ve kalkınmak için gerekli tedbirlerin karşısına sistem içerisinde üstünlük taşındığı iddiasıyla çıkamaması, 'kuvvetler ayrılığı' ilkesinin bütünüyle hayata geçebilmesi ve egemenliğin gerçekten kayıtsız ve şartsız milletin olabilmesi...

Hepsi ve daha fazlası için de anayasa değişikliğine gidilmeli.

Değiştirilecek maddeler arasına şimdiki anayasada varolan 'Geçici 15. madde' de alınarak eski darbelerin sorumlularının yargılanması önündeki engel kaldırılabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar