Murat KARAKOYUNLU

Murat KARAKOYUNLU

15 TEMMUZ DOĞUNUN FRANSIZ İHTİLALİDİR

“Benim iyiliğime olan her şey halkın iyiliğinedir” diyerek, yöneticiye bulaştığı anda elitist bir hastalığa dönüşen kişisel ego’nun guruluğuna yükselmiş olan 16. Louis’nin tahta geçtiği tarihten tam 15 yıl sonra meydana geldi Fransız İhtilali(1789). Din adamı ve soylulardan oluşan küçük bir kesimin halka acımasızca zulmettiği, yüzyıllar boyunca devam eden o sakat yönetim anlayışını derinden sarsan bu olay; Milliyetçilik, Hürriyet, Laiklik ve Cumhuriyet gibi yeni kavramların doğuşuna sebep olmuştur. Bu kavramlar, çözüm getirdiği sorunlarla yüzleşmemiş olan toplumlarda eğreti dursa da, batı için hala geçer akçedir.

Milliyetçilik fikrinin etkisinde kalan imparatorlukların yıkılması, ilkel kabilelerdeki büyücü rolünü üstlenen Hristiyan din adamlarının, laiklik fikrinin rüzgârında konumlarını kaybetmesi ve deneme yanılma yöntemiyle evrimleşen daha pek çok kavramın inşa edilmeye başlandığı iki yüzyıllık bir sancı; batının kronikleşmiş elitist ego hastalığını tedavi etmemişse de, endüstriyel anlamda bir gelişmenin kaynağı olmuştur.

I.Dünya Savaşı sonrasında faşizmi körükleyen, II. Dünya Savaşında ise kapitalizme kapı aralayan bu tatmin edilmeye muhtaç elitist ego, kendi coğrafyasına etki etmeyi azaltsa da başka coğrafyalarda zulmünü devam ettirmekte ve bugün hala yeni bir Fransız İhtilalini çağırmaktadır.

Osmanlı’nın son döneminden itibaren Türkiye’ye sirayet etmeye başlayan Batının bu elitist hastalığı, ucuz bir taklitten öteye gidemese de; toplumda büyük sancıların çekilmesine sebep olmuştur. Daha çok zenginleşmek adına devletin türlü imkânlarını sömüren Cumhuriyetçi elitistler, -halk evlerindeki ajanları vasıtasıyla- önce toplumu, “Fransız İhtilali’nin doğduğu dönemin öncesindeki kadar kötü yaşadıklarına ikna etmeye; sonra da o dönemin panzehiri olarak ortaya çıkan ilkeleri, topluma zulmedercesine dayatmaya kalkmıştır.

Şapka inkılâbı, harf inkılâbı, laiklik, ezan’ın susturulması, başörtüsüne duyulan nefret, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam, ilkel, köylü ve çoban gibi yaklaşımlarla köşeye sıkıştırılan toplum, işlemediği bir suçun cezasını on yıllar boyunca çekmek zorunda bırakılmıştır.

Cumhuriyetçi elitistlerin dönüştürme zulmüne karşı başlayan direniş 1925, 1946, 1960, 1971, 1982 ve 1997 yıllarında siyasi ya da askeri güç kullanılarak bastırılmışsa da; 2000’li yılların başında ülke, artık sömürecek hiçbir şey kalmamasından mütevellit, bir enkaz olarak bırakılmıştır. Bu enkaz Ak Parti ile başlayan ve dönüştürülemeyecek ölçüde büyüyen bir gücün dizginleri eline almasına sebep olmuştur.

Erdoğan’ın şahsıyla Türkiye’de sembolleşen bir başkaldırı süreci, demokrasi ve kapitalizm gibi bizzat uygulayıcıları tarafından sürdürülemez hale getirilmiş değerlerin ters yüz edileceğini çok kısa sürede haber vermiştir. Davos’ta yaşananlar ve Dünya beşten büyüktür nidaları, bu sancının dışa vurumu niteliğindedir.

Tarihte buna benzer örnekler elbette ki vardır. Pek çok farklı sebeple batının keyfi sistemine itiraz edenler olmuş ama hemen hepsi, bir sonrakine emsal teşkil edecek derecede kötü bir sonla yüz yüze gelmiştir. Mısır’da Nasır, Irak’ta Saddam, Libya’da Kaddafi, Tunus’ta Bin Ali, sebebi farklı olsa da sonu aynı olan örneklerdir.

Aslına bakılırsa bugüne kadar Türkiye’de yaşanan bu dönüşümü Batı, doğu toplumlarında kimi zaman nükseden “basit karın ağrıları” gibi görmüş; suikast girişimleri, parti kapatma tehditleri, Sokak eylemleri ve 17-25 Aralık süreci gibi bir kısım hamlelerle “içeride” bu sorunu halletmenin yollarını aramıştır. Ne var ki sürecin mimarı olan Erdoğan misyonu, her seferinde daha da güçlenerek Doğu’nun İhtilaline kapı aralayacak bir süreci başlatmıştır.

15 Temmuz, kökünü halktan alan yönetimlerin kolay lokma olmayacağını göstermiştir. 15 Temmuz, batıya rağmen verilen bir mücadelenin, gücünü toplumdan alan liderlerle başarılı olabileceğini göstermiştir. 15 Temmuz, oyunda Doğunun da kural koyabileceğinin işareti olmuştur.

Bu yönüyle 15 Temmuz Doğu Toplumlarının Fransız İhtilalidir.

Bu sebeple artık Katar krizi de dâhil Ortadoğu’da yaşanan tüm gelişmeleri bu pencereden okumak gerekir.

Hedefi yeni bir medeniyet inşası olan ok, yaydan çıkmıştır. Bu hızlı iletişim çağında, çok uzun olmayan bir sürede; kim bilir, belki Hasan El Benna’nın ihvanları, belki İzzetbegoviç’in evlatları, belki de Türk İhtilali’nin büyük kahramanları; Farabi’den, İbn’i Rüşt’ten, Nizamülmülkten, İbn’i Tufeyl’den yeşertecekleri yeni bir medeniyet inkişafını, önümüzdeki bin yılın hizmetine, yakın bir çağda sunacaklardır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.