27 Mayıs’tan 12 Haziran’a

27 Mayıs’tan 12 Haziran’a

12 Haziran seçimlerine çok az bir zamanın kaldığı şu günlerde; tek suçları bu millete hizmet etmek olan: Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun idamının acı dolu bir yıl dönümünü daha geride bıraktık. 27 Mayıs 1960, üzerinden 51 yıldan fazla bir sürenin geçtiği ama unutamadığımız, tarihimizin kırılma noktalarından birisi...
Kendi milletine düşman olan statükocu, baskıcı zihniyetin ve onların işbirlikçilerinin yaptıkları zulümlerinin en büyük örneklerinin sıralandığı acı bir hatıra…
            “Yeter! Söz Milletindir Artık!” diyerek halkın gönlünü fethetmiş bir Başbakandı Merhum Menderes. CHP’nin, yıllarca tek parti dayatmasıyla ezdiği, yok saydığı bir milletin tek umudu olmuştu. Milletinin inancına sahip çıkmış, kulakların, gönüllerin hasret kaldığı “Allah-u Ekber, Allah-u Ekber” nidaları onun döneminde tekrar minarelerden duyulmaya başlanmıştı. Tahriklere, kışkırtmalara, dayatmalara, yasaklara, monşerlere, üstünlerin hukukuna karşı direniyordu. Ezici bir halk desteği ile hükümetin başına gelmişti ve bu durum CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’yü oldukça rahatsız ediyordu. Milletin iradesinin tecellisi olan meşru bir hükümeti sandıkta alt edemeyeceklerini gören statükocular, yine haince planlar yapıyorlardı. Daha Cumhuriyet kurulmadan Babıali’yi basıp kanlı bir ihtilalle yönetime el koyan İttihat ve Terakkici zihniyet; tarihimizdeki her karanlık sayfanın altından çıktığı gibi o gün de karanlık emellerin peşindeydi. Gizli toplantılar, provakasyonlar, yalanlar, iftiralar, akla gelebilecek hertürlü melanet yapılıyordu ve sonunda istediklerine kavuştular…
            Yılarca bu ülkeye, bu millete hizmet etmiş olan; Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, inançlı üst rütbeli subaylar, bürokratlar yüzlerce insan Yassıada’nın işkence haneleri ile tanıştırıldılar. İhtilalin sabahında CHP Genel Başkanının ve diğer ihtilal destekçilerinin evleri askerler tarafından koruma altına alınmıştı. Yassıada’ya gönderilen mazlumlar ise burada ayrıntılarını yazmaktan imtina ettiğim hertürlü kötü muamale, işkence ve hakarete maruz kalıyorlardı. Bu kötü muamelelerin dozu öylesine yüksekti ki Abdülmelik Fırat anılarında şu anekdotu aktarıyordu: “Tutuklanmış olan Eskişehir milletvekilini gördüm. 70 yaşlarındaydı, oturmuş ağlıyor ve “Birinci Cihan Harbinde Moskof Gavuruna esir düştüm, Sibirya’ya gönderildim, orada dahi böyle zulüm görmedim” diyordu.”
Menderes ve arkadaşlarının idamının hemen ardından, hükümet nöbetini ihtilalcilerden devir alan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, 2 Mart 1962’de meclise bir kanun teklifi verdi. Kabul edilen kanun aynen şöyle diyordu:
“Demokrat Parti iktidarına karşı direnme hakkını kullanarak, Türk milletinin gerçekleştirdiği 27 Mayıs 1960 Devrimi'ni, söz, yazı, haber, resim, karikatür ve sair suretlerle yersiz, haksız veya gayrimeşru gösterenler veya üstü kapalı bile olsa böyle göstermeğe çalışanlar. Mahkûm edilenleri övenler, ilk, son veya infaz safhalarıyla ilgili resim, hatırat, röportaj yayınlayanlar veya beyanat verenler. Demokrat Parti iktidarını övenler veya müdafaa edenler… bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezasına çarptırılırlar.”
Aslında, bugün “basın özgürlüğü, demokrasi” diye yırtınanların; o gün ki temsilcilerinin çıkardığı bu kanun çok da yadırganacak bir kanun değil elbette(?) Çünkü zihniyetleri bu. Tarihin her safhasında stotükonun yanında, halkın karşısında olanlar bunlar değiller miydi?
Babıaliyi basanlar, 12 Mart, 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat ve diğerlerine destek olanlar, çanak tutanlar, alkış yapanlar da bunlardı. Sorarım vicdan sahiplerine; Dersim(Tunceli)’i günlerce çocuk, yaşlı, kadın demeden bombalayanlar Ermeniler veya Yunanlılar mıydı? Bugün çetelerin, ihtilalcilerin avukatlığını yapan, dün başörtüsü düşmanlığında sınır tanımayan, camileri kapatıp, kuran kurslarını yasaklayanlar kimlerdi, bir hatırlayın bakalım. Bizleri bidon kafalılar, yarasalar, göbeğini kaşıyan adamlar, beyinsizler olarak nitelendirip dışlayanlar, düşmanlık tohumları saçmaya çalışanlar onlar değiller miydi? Bunların geçmişi karanlık, bugünleri karanlık, yarınları için ne bekleyebiliriz ki?
            12 Haziran’a çok az bir zaman kaldı. Geçmişten ders almalı, bugünü çok iyi analiz etmeli, yarınlarımız için sandık başına gitmeliyiz. Farklı siyasi görüşlere mensup binlerce işkence mağdurunun, darağaçlarına çekilen mazlumların hakkı için bu zihniyete “dur!” demeli, bir futbol takımı tutar gibi körü körüne sandığa gidip, lider diktası altında oy kullanmamalıyız. Kullanacağımız bir oy ile belki sistemi değiştiremeyiz ancak en azından safımızı belirleyebiliriz. 12 Haziran günü kullanacağımız tek bir oy ile karar vereceğiz. Statükoya, baskıya, zulme, zorbalığa yani İttihatçi zihniyete karşı mıyız? Değil miyiz?

Selam ve dua ile…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum