28 Şubat Unutulmamalı

Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Derneği (AKDER), 28 Şubat'ın 18. yılında "28 Şubatlar Binyıl Sürmez" etkinliği düzenledi. Hatırlama ve hatırlatma amacıyla düzenlenen ve Haliç Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen etkinlik, 28 Şubat 1997 ve sonrasında yaşananların anlatıldığı sinevizyon gösterisiyle başladı. AKDER Genel Başkanı Leyla Şahin yaptığı konuşmada 28 Şubat sürecinde yaşanan acıları hatırlattı, gelinen noktaya işaret etti ve yapılması gerekenlerin altını çizdi.

Programa katılarak bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 28 Şubat ile ilgili yapılan sunumu izlerken duygulandı, gözyaşlarını saklayamadı.

Duygu yüklü konuşmasında Erdoğan, 28 Şubat’ta kendisinin de bedel ödediğini anlattı ve şunları söyledi: “Paralel devlet yapılanması 28 Şubat darbecilerinin yapmak istediğini hizmet kılıfıyla, cemaat görüntüsü altında yapmak isteyen bir yapının adıdır. Ondan 17-25 Aralık hadisesine darbe teşebbüsü diyoruz. Milletim 1999’da cezaevinden çıktığımda bağrına bastı, partimi iktidara getirdi, cumhurbaşkanlığı makamına getirdi. Milletim bizi sahipsiz bırakmadı. 28 Şubat’ı yaptıktan sonra kendilerini öyle güçlü görüyorlardı ki 28 Şubat 1000 yıl sürecek diyorlardı. Bunlar keramet sahibiydiler! Kerametlerini gördük, yalancının mumu yatsıya kadar yandı… Çok iyi tanıdığınız bir savcı benimle ilgili 146. maddeden davayı açtığında, şoke oldum. 3 saat ifadeden sonra nöbetçi hâkimin karşısına çıktım. Hâkimin yüzünde tebessüm vardı. ‘İdamın isteniyor’ deyince şaşırdım. İstenen cezanın pek de uyumlu olmadığını gördüm. Ben belediye başkanı olarak neler yaptığımı anlattım. Ama burada istenenin çok farklı olduğunu gördüm. Elhamdülillah arkadan takipsizlik kararı geldi. İstenen idam, gelen takipsizlikti. Demek ki tezgâhı iyi kuramamış. Tezgâhı iyi kuramadıkları için, tezgâh orada bozuluverdi. Niye, şairin dediği gibi kaderin üstünde bir kader vardı.”

Erdoğan konuşmasının devamında, kazanımları daha güçlü, daha büyük bir atılımla tahkim etmek gerektiğini vurgulayarak, “İşte bunun için ‘yeni Anayasa’ diyoruz, işte bunun için ‘Başkanlık sistemi’ diyoruz. Bu derneğin kurulmasına sebep olan sancılar bir daha yaşanmasın diye bunu istiyoruz” diye konuştu.

Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ve eşi Prof. Dr. Sevgi Kurtulmuş da programa katılanlar arasındaydı. Sevgi Kurtulmuş AKDER’in kurucu başkanı ve kendisi de bir 28 Şubat mağduru akademisyen. Kurtulmuş, "28 Şubat'ın yükseköğretime kaybettirdikleri” başlıklı bir konuşma yaptı. Konuşmasında yaşadıklarını anlatırken, “Bizi en çok, yanımızda zannettiklerimizin yalnız bırakması yaraladı” dedi. Gelen “furuat fetvası”yla bir sabah direnişçi kızların üçte ikisinin başlarını açıp direnişi bırakmalarının hak ve özgürlük mücadelesi veren kızlara nasıl bir acı yaşattığını ifade etti. Kurtulmuş konuşmasında 28 Şubat sürecinin “kazananlarını” ve “kaybedenlerini” sıralarken sözleri içten, narin ve duyguluydu.

Programda Ahmet Taşgetiren, "28 Şubat toplum mühendisliği projesinin sonuçları" başlıklı konuşmasını yaparken dönemin aktörlerinin zihin haritasını özetleyen çarpıcı bir hatırasını paylaştı; “Biz o ‘El Ele’ yürüyüşü öncesinde bir Anadolu turu yaptık. Malatya’daki konuşmamdan dolayı dava açıldı. O zaman DGM’ler vardı. Konuşmamda “Ankara’yı yeniden inşa etmek lazım, özgürlükler açısından” diye bir cümle geçiyordu. 312’den yargılandım; halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve sevk etmekten. İlginçtir; polis, “Ankara’yı yeniden imha etmek” diye çözmüş; “inşa” yerine “imha” diye yazmış. Savunmamda “imha” değil, “inşa” dediğimi anlattım; Yanlış çözülmüş, yeniden çözülsün’ dedim. Hâkim karar verdi: ‘sanık her ne kadar “imha” demedim, “inşa” dedim diyorsa da, aslında imha da inşa’dan sonra gerçekleşeceği için…’ Evet, karar öyle verildi, sonra da bozuldu.”

Gülay Göktürk, "28 Şubat'ın medyası ve günümüze yansımaları"nı anlattığı konuşmasına “28 Şubat kızlarını selamlıyorum” diyerek başladı. Bu kızların gördükleri zulümlerle çeliklendiklerini, onlardan hiç tanımadığı birisini bile gördüğünde dik duruşundan, vakarından ve gözlerindeki ışıltıdan hemen tanıdığını ifade eden Göktürk, Türkiye’nin daha özgür, müreffeh ve güzel bir ülke haline gelmesinde bu kızların ciddi bir katkısı olacağına inandığını söyledi.

Sibel Eraslan, "28 Şubat'taki mağduriyetlerin sosyolojik açıdan değerlendirilmesi" başlıklı sunumunu gözyaşları içinde yaptı. 28 Şubat’ta 13 yaşındaki kızlara nasıl kelepçe takıldığını hatırlattı. İstanbul Hukuk Bürosu olarak kızlar için nasıl koştuklarını ve yetişmekte zorlandıklarını anlattı. “Sizler 100 yaşına varsanız da yine ‘kızlar’ diye hitap edeceğim” diyen Eraslan, başörtüsü mücadelesi veren kızların Ahzab ve Nur surelerinin taşıyıcıları olduklarını hatırlattı. 28 Şubatçıların haya, haysiyet ve hicaba saldırdıklarını ve sonunda kaybettiklerini söyledi.

Eraslan, “28 Şubat sürecinde yaşanan zulümler ve katsayı engeli sebebiyle yurtdışına ne kadar başörtüsü mağduru kızımızın gittiğini merak edip İstanbul Hukuk Bürosu olarak bir araştırma yaptık. Sadece bizim tespit edebildiklerimiz ve sadece ABD, Kanada ve Avrupa’ya gidenlerin sayısının 10 binden fazla olduğunu tespit ettik” dedi.

28 Şubat sürecinin acıları unutulmadı, unutulmayacak. Genç nesillere o günlerde neler yaşandığının anlatılması gerek. Yeni karanlık süreçlerin başlamaması için şükür imtihanında olduğumuzu bilip gereğini yapmalı, eksikliklerimizi samimiyetle görüp üzerine girmeliyiz.

recep.kocakk@gmail.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum