Fatma Ç. KABADAYI

Fatma Ç. KABADAYI

Acı Şeker

Bir bayram arifesi… Eski bir apartman… Apartmanda on dört daire. Giriş kattaki komşulardan biri çocuklara bayramda vermek için şeker almış, arife günü hazırlıklarını hummalı bir halde balkonunda yapıyor. Balkon apartmana giren çıkan herkesin uzanıp tutabileceği mesafede…

Masanın üzerinde rengârenk şekerler… Hepsini paketliyor. Ama iki paket var ki diğerlerinden daha özel paketlenmiş. İçindeki şeker, tülünden mi nedir daha tatlı sanki. Hazırlıkları tesadüfen gören komşu çocuğu onu uzun süre dikkatle izliyor. O şekerlerin kime ait olduğunu sormadan da edemiyor. Öyle ya, o özel iki paketin sahibi farklı çocuklar olmalı. Sahiplerini sorunca tanıdığı çocukların isimlerini duyuyor. Bu Komşunun kendisini de sevdiğini sanan çocuk masumane bir şekilde “Peki bayramda bana paketli şeker yok mu?” diye soruyor. Aldığı cevap “Maalesef yok, ama bak yan komşunun çocuğuna da hazırlamadım,” oluyor.

Kalbi kırılıyor çocuğun. Hiç bir şey söyleyemiyor. Boynunu büküp evine gidiyor, düşünüyor, ‘bana neden şeker yok acaba?’ diye düşünürken suçu kendinde aramaya başlıyor. Sonunda “Bu bayramda da şeker toplamasam olur. Şeker beni büyütmez, yemesem de küçülmem,” diye kendisini teselli ediyor.

“Benim çok şekerim olsa herkese eşit paylaştırırdım,” diyerek yeniden sokağa oynamaya çıkıyor.

6802.jpg

Bir süre sonra kendisini köşedeki şekerlemecinin önünde buluyor. Camekândaki şekerleri görüyor. Şekerci kavanozlara uzun uzun bakan çocuğun yayına gelip ona neden üzgün olduğunu soruyor. “Hiç diyor çocuk, artık ben şeker sevmiyorum ki…”

Şekerci çocuğun ağzından olanları öğreniyor, komşunun davranışını duyunca hem şaşırıyor hem üzülüyor. Ona şeker ikram etmek için içeri girip geliyor ama döndüğünde çocuğu göremiyor. Kendince plan yapıyor. Bir kavanoza en güzel şekeri koyuyor, dükkândan çıkıyor.

Çocuksa sokaktaki bir taşa oturup top oynayanları seyrediyor. Akşam olmak üzereyken de apartmana doğru yol alıyor.

Giriş kattaki komşu, halen balkonda, paketleme işi çoktan bitmiş. Çocuğu görünce sandalyesinden heyecanla kalkıyor. ‘Sana şeker yok’ dediği çocuğu görür görmez hemen durduruyor:

“Kaç saattir göremedim seni. Bayramda ilk bize gel tamam mı? Sana sürpriz olsun diye söylememiştim ama ben en güzel şekeri sana ayırmıştım. İşte burada bak, şu kavanozun içinde. Sabah bekliyorum, mutlaka gel, şekerini al. Gelmezsen çok kırılırım.”

Sessizce dinliyor çocuk, “Gelemem ki, doktor şeker yememi yasakladı, siz onu da sevdiğiniz çocuklara verin.”

Gözlerinden yaş akıyor yüreğine doğru, saklıyor. Biliyor, bu kavanoz şekercinin kavanozu. Artık şekercideki bütün şekerleri ikram etse dahi yemeyecek. Yerse boğazına duracak. Sevgi ve adaletin geç de olsa bir kefeye konduğunu hayal ediyor, ardından terazinin karşı kefesinde gönülsüz yapılan ikramı, acıma duygusundan kaynaklı zoraki hürmeti…

Çocuk günlüğüne yazdığı gözyaşları ile ıslanan cümleyi dağılacağını bile bile peçeteyle siliyor.

“İnsan sadece değer verdiklerine şeker verir.”

Fatma ÇETİN KABADAYI, 17 Haziran 2025

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum