Açıklanmayan hedef ya da gizli düşman

NATO zirvesinde İttifak'ın gelecek on yıldaki yol haritasını belirleyen yedinci stratejik belge kabul edilmiş. Zaten başka bir ihtimal de yoktu... Her ne kadar Türkiye bir takım şartları olduğunu, bu şartlar kabul edilmediği sürece Füze Kalkanı Projesi'ne onay vermeyeceğini açıklamış olsa da bazı hamlelerle Türkiye'nin gönlü alınarak onayı sağlanmış oldu. Büyük bir zafer olarak nitelendirilen elde edilen tavizlerin başında, belgede hedef ülke olarak İran'ın ismen belirtilmemiş olması gösteriliyor.

Elbette İran'ın hedef ülke olarak zikredilmemesi bir geri adım ve Türkiye'nin başarısı olarak nitelendirilebilir. Ancak, İran'ın isim olarak zikredilmemiş olması Füze Kalkanı Projesi'nin hedefinin İran, bir diğer ifade ile İslam dünyasının olmadığı anlamına gelir mi?

Irak ve Afganistan'ın işgalinden önce hazırlanmış NATO belgesinde bu ülkeler düşman ülke olarak mı ilan edilmişti? Kaldı ki Irak ve Afganistan'ın işgalinde dünyanın onayına bile ihtiyaç hissedilmedi. Amerika söz konusu ülkelerin işgaline karar verdi ve uyguladı. NATO ise Afganistan'da olduğu gibi ya doğrudan işgale destek verdi ya da Irak'ta olduğu gibi sessizce işgali onayladı. Bu bakımdan tamamen ABD'ye has olan Füze Kalkanı Projesi'nin NATO'ya aktarılması işin kontrolünün ABD elinde olmadığı anlamına gelmiyor... Kaldı ki Füze Kalkanı Projesi, NATO'ya devredilmek suretiyle proje masraflarının NATO üyesi ülkeler arasında paylaştırılmasını da gündeme getiriyor. Elbette ki Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin Füze Kakanı Projesi ile ilgili, "Açıklamadık ama hedef İran" açıklaması sanıyorum NATO Zirvesi'nde nasıl bir kandırma stratejisi izlendiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu arada ABD Başkanı Obama'nın Zirve'nin arkasından  "Herkese rolünü verdik" demesi de görev dağılımının ABD tarafından yapıldığını göstermiyor mu?

Zirve'de Türkiye'yi temsil eden Cumhurbaşkanı Gül'ün  ise yaptığı açıklamalara hakim olan hava ve üslup ise zirveden her istediğimizi aldığımız şeklinde. Keşke böyle olsa. Keşke başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkelere karşı net tavır sergileme imkanımız olsaydı. Böyle bir imkanın olmaması elbette sadece bugünkü iktidarın eksikliği değildir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının hemen ardından toplanan NATO Zirvesi'nde yeni düşman rengin yeşil olduğunun açıklanması da ismi konulmamış yeni düşmanın belirlendiğini gösteriyordu. NATO'nun yeni düşmanı İslam dünyasıydı. Füze Kalkanı ile yıllar önce belirlenmiş yeni düşmana karşı belli bir planının uygulamaya konulduğunu görüyoruz. Bir takım uluslararası belgelerde bazı hususların açıkça ifade edilmiyor olması sadece hedefi gizlemeye yönelik bir taktikten ibarettir.

Eğer gerçekten NATO için İran hedef ülke değilse Füze Kalkanı Sistemi'nin Türkiye'de ne işi var? Aslında Sovyetler Birliği'ne karşı bizi korumak iddiasıyla ülkemize kurulmuş olan ABD üsleri gerçekten bizi korumaya mı yönelikti? Şimdi kurulması planlanan Füze Kalkanı Sistemi de Türkiye'yi mi koruyacak?

Ne geçmişteki üsler ne de bugün düşünülen Füze Kalkanı Sistemi Türkiye'yi korumaya yönelik değildir. Geçmişteki önlemler Sovyet yayılmacılığına karşı Batı'yı korumayı hedeflerken bugünkü Füze Kalkanı Sistemi de sanıldığı gibi Batı'yı korumaya da yönelik değildir. Korunması düşünülen sadece İsrail'dir ve bunun masrafları da NATO üyesi ülkeler arasında paylaştırılmaktadır. Kısacası Türkiye, İsrail'e kalkan yapılmaktadır. İsrail'e karşı füze kalkanı oluşturularak korumaya çalışmak yerine gerekli uyarılar ciddi olarak yapılarak, İsrail'in bölgede huzursuzluk kaynağı olmaktan çıkartılması daha doğru değil mi? Böylece bölgede hem kan akmayacak zulüm son bulacak hem de güven hakim olacaktır. Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler İsrail'e destek verdikçe akan kana ortak oluyorlar. Bunun ya farkında değiller ya da onların da İsrail'den bir farkları yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar