Afrika Boynuzu’nda tutuşan alevin harman yokedecek istidadına dair

Yahudi katliamının ebedi utancı ve haracını tazmin etmesinin sonu gelmeyeceğini kabullenmiş Almanya’nın, Kızıldeniz’in güney ucunda yaşanan elektriklenme nedeniyle İran’a denizaltı satmakta tereddüt geçirmesinin hiçbir ehemmiyeti yoktur. Çünkü Batı hegemonisinin, Fars Körfezi kadar Aden Körfezi’nde de ruhu kabzediliyormuş hissetmesi için her türlü tedbiri almayı sürdüren İran, Hint Okyanusu’nun enginliklerinden Kızıldeniz’in sığlıklarına değin her noktada devriye nöbetine hazır durumda- Tahran’ın bölgedeki yumuşak güç ilişkilerinin aynı zamanda siyasi ve askeri nüfuzu anlamına da geldiğini Şii jeopolitiğe selâbet katmamak için açıklayamamasına rağmen Amerikalıların yakinen vakıf olduğu Aden istihkamını sağlamlaştırması da cabası.

 

İran, ABD’nin sınır aşan rolünün benzerini cüretkârca sergiledikçe acaba ısısı yüksek bölgelerde dehşet dengesi kuruluyor ve çatışma ihtimali mi azalıyor, yoksa, yakın geçmişte çatışmayı sınırlandırmak için incelikli hesaplar yapılıp mümkün mertebe sıcak karşılaşma ötelenmeye çabalanıyorken bu gelişme karşısında öngörüsüz bir yüzleşmeye doğru kontrolsüz sürükleniliyor mu, henüz bilmiyoruz.

 

Ama bugün itibariyle fotoğraf şu ki, Tahran bölgede vaziyet aldığından bu yanadır, zaten Aden’den içeri girer girmez sömürge varisçilerinin iştahını kapatan Somali, Eritre ve Sudan ribatlarını Washington’ın konar göçerleri (Yemen, Cibuti, Etiyopya) engelleyemez artık. Yemen topraklarının bir kulaç karşısında Fransızların tahsis ettiği Cibuti üslerini sözde el-Kaide tehdidine matuf kullanan ABD operasyon güçlerinin, hemen enselerindeki Eritre-İran çatık kaşınının yıldırıcı etkisiyle ürkekleşen hamlelerini kısık sesle de olsa itiraf ediyor uzman raporları.

 

Eğer Amerika İran’a saldırırsa, öyle anlaşılıyor ki, sadece Irak ve civarındaki Amerikan askeri varlığı hedef olmayacak ve yalnızca Fars Körfezi Batı hegemonisinin dışına çıkmakla kalmayacak, Aden Körfezi ve Kızıldeniz de kıyamet tablosunun özellikli bir parçasını oluşturacaktır.

 

Mesela böyle bir sıcak karşılaşmada Etiyopya’yı Eritre’ye saldırtacağı görülebilen ABD-AB ekseninin karşısına Sudan ve Somali’nin iradesi çıkarsa, nihayetinde pamuk ipliğiyle birarada duran Yemen bölgelerinin parçalanması mukadderdir. Kuzey hattında, Hûsî hareketinin İmam Hâdi Zeydiliğiyle öncülük etmesi neticesinde Oniki İmam Şiiliğine ünsiyet kazanan Zeydi nüfus, Suudi krallığının Lübnan, Filistin ve Irak’ta kullandığı istikrarsızlaştırma enstrümanının ne anlama geldiğini Riyad’a gösterdiğinde, dağılan Yemen’in yaratacağı domino etkisinin ilk durağı mecburen Suudi krallığı olacaktır. Afrika Boynuzu’nun itilaf federasyonu (Sudan, Somali, Eritre) ise Cibuti’yi de, Yemen’i de tasfiye edip Etiyopya’yı minyatürleştirmeye güç yetirebilecektir.

 

Bu fotoğrafa göre, Kızıldeniz’de bir çıkış gaspedebilmek için tarihi 1967’ye kadar zorlayan İsrail’in amacından geriye ne kalacağı sorulabilir. Evet, hiçbir şey kalmayacaktır!

 

Türkiye açısından bakıldığında, bu yeni dünyaya hazırlanmanın ilk adımı, yakın komşularla sınırların ayırıcı utanç duvarı olmaktan çıkarılması idiyse şimdi yeni bir aşamaya geçilmesinin şafağıdır- vizesiz geçişler pasaportsuz geçişlere, gümrüksüz işlemler bölgesel iktisadi bütünleşmelere, hava ve kara sahalarındaki geçirgenlikler iletişim ve ulaşım entegrasyonlarına evrilmezse Türkiye bir kez daha çepere savrulmaktan kurtulamayacaktır.

 

Mevcut uluslararası oluşumlar (İKÖ veya D8) kapsamında barış ve istikrara güvence sağlayacak bir doktrin geliştirilmesi ve yeterince sakatlanmış NATO’dan medet ummayacak bu yeni sistemin askeri üslerinin üye ülkelerde acilen açılması kalıcı reformun temel ödevidir.

 

Fars ve Aden körfezlerinde muhtemel bir savaşı önlemenin ulusüstü kurumsal yapısı oluşturulmadıkça mevcut gerilimler felakete rahim olmayı sürdürecektir.

 

Başbakan Erdoğan eğer dışpolitika ataklarını -tıpkı dostu Ahmedinejad’a İran’da yöneltilen itham gibi- iç siyasette halkla ilişkiler aracı olarak kullanmıyor da bölgesel bir iddianın peşinden koşuyorsa büyük karşılaşmayı önlemenin yordamını buradan çıkarabilir.

 

İktidarı çepeçevrelemiş liberal aydınların ve onların muhafazakâr nüshalarının iddiasının aksine, Türkiye, Avrupa değerlerini temellük edip Müslüman dünyaya taşıdığında değil, sayısı artan sıcak bölgelerin yangın yerine dönmemesi için yerli ve yapısal gayretin ardına düştüğünde heyecan verici bir iş yapmış olacaktır.

 

Değilse, ABD savaş makinesi on bin yıllık felsefe ve irfan menbaını (İran) rahat bırakmadığı ve milletler siyasi ve iktisadi gelişimlerine özgürce devam etmekten umut kestiklerinde Afrika Boynuzu’nda tutuşan alevin harman yokedecek istidadı, göz açıp kapayıncaya dek kuzeydeki hararetle buluşacaktır.

 

Tahran’ın, 2009 Şubat’ında kendi imalatı füze ve fırlatma rampasıyla uzaya gönderdiği iletişim uydusunu ABD’nin ta Batı sahillerine düşürürken verdiği mesajın anlamı bugünler içindir.

Önceki ve Sonraki Yazılar