Necati Durak ÜNLÜ

Necati Durak ÜNLÜ

AĞABEYİM MUHSİN YAZICIOĞLU

Ne söylesem? Nereden başlasam? Ne desem? Bilemiyorum.

Kilitlendim, bağlandım, yandım, takatim tükendi, sözün bittiği yerdeyim.

Sene 1991, RP-MÇP ittifakı yapılmıştı ve yoğun bir siyasi çalışma içerisinde idik. Bundan tam 18 yıl önce, ben o zamanlar 21-22 yaşlarında bir gençtim ve Muhsin Yazıcıoğlu ismiyle o günlerde tanışma şerefine eriyordum. Muhteşem bir kalabalıkla Yozgat mitingini yapmıştık ve mitingi tamamladıktan sonra Muhsin Yazıcıoğlu’nun ekibiyle  beraber biz Sorgun ekibi konvoy halinde Sorgun'a doğru hareket ettik. Sorgun'a geldiğimizde kendileriyle vedalaştık, onlar Sivas'a doğru gitmek  üzere yollarına devam ettiler. Kendisini yakinen tanıyanlar o gün demişlerdi, dürüst, cesur, yiğit bir insan, Alparslan Türkeş’ten sonra partinin başına geçebilecek bir numaralı aday diye. Ve o günlerden sonra büyük bir ilgiyle takip eder oldum taki Büyük Birlik Partisini kurana dek. Bu olay belkide dikkatlerden kaçıyor ama  Alparslan Türkeş’ten ayrılıp bir parti kurmak öyle her yiğidin harcı değil, ancak bu Muhsin Yazıcıoğlu gibi bir yüreğe sahip yiğitlerin harcı olsa gerek. Böyle bir hareketi insanlar içinden dahi geçirmeye cesaret edemezlerken o  bu hareketi fiilen gerçekleştirmişti bile. Ben o günlerden itibaren büyük bir hayranlık, aşk ve muhabbetle kendisine daha bir yakin olmaktaydım.

Söylemleri çok etkileyiciydi. Türklüğü ön plana çıkaranlara “durun” diyordu, “Türklük İslamdan, İslam Türklükten ayrılamaz, bu ikisi bir bütündür”. Küçükken bana, Türk müsün? Diye soranlara; “Elhamdulillah Türküm” dediğimi hatırlıyorum. Büyüdüğüm zaman bu bilinç altı cümlenin manasının “Elhamdulillah Müslümanım” demekle eş anlamlı olduğunu anladım. İşte meselenin özü buydu, Muhsin Başkan aslında bizlere çok şey anlatıyordu ancak  anlatmak istediği, vermek istediği ana mesaj buydu. Buna karşı gelip aksini söyleyenler olabilir, ama ben kendi adıma böyle anlıyor, böyle düşünüyor, böylede inanıyorum.

1995 yılında yine seçimler gelip kapıya dayanmıştı. Büyük Birlik Partisi yönetimi, Anavatan Partisi listelerinden seçimlere girme kararı almıştı, seçim barajı yüzünden böyle bir ittifak yapmak zorunda kalmışlardı. (Aldıkları kararın gerekliliğini, önemini, faydalarını ve ne ölçüde bir ferasete sahip olduklarınıda daha sonra yaşanacak olanlar ve zaman gösterecekti elbet). Bu duruma Sorgun BBP ilçe teşlilatında bulunan  arkadaşlarımızın bir çoğu isyan etti, kabullenemediler, anlayamadılar. Anlatmak için ne günler geçirdik, düşündükçe hem gülüyor hem de üzülüyorum. Ağabeyim İsmail Durak Ünlü Yozgat adayı olarak listenin 2. sırasında yer almıştı. Anap ile yapılan anlaşma gereği normalde bir Anap adayı bir BBP adayı sırasıyle listede olacaktı. Anavatan Partisine göre abim onların adayı idi ancak Muhsin bey; “İsmail bey bizim adayımızdır” diyerek 2. sırada olmasını bizzat istemişti. Gün geldi abim de bunun böyle olduğunu gösterdi ve BBP saflarında Muhsin Bey ve arkadaşlarıyle birlikte omuz omuza mücadelesine devam etti.

Bu yıllarda Muhsin Başkanımla daha yakinen tanışma imkanım oldu, dinledikçe, konuştukça yakin olduk elhamdulillah. O gün, bu gündür her platformda, her ortamda onun erdemini, fedakarlığını, yiğitliğini anlatmaya çalıştım.

Bayram günleri ve mübarek gecelerde tebrik için aradığımda her defasında bana; bir derdin, bir sıkıntın, bir ihtiyacın var mı? Diye sorardı da gönlümü tekrar tekrar fethederdi. Bundan dolayı gönlüm hoş olur, şad olur, şerefyab olurdu.

2 yıl evvel rahmetli babamın cenazesinde buluşmuştuk. Bir kaç saatlik bir hasret giderme imkanımız olmuştu ama taziyelerini bildirmek için gelen dostlarımızdan ve tabiiki bu olağanüstü halimizden dolayı doya doya, istediğimiz gibi bir sohbetide yapamamıştık.

Geçen yıl bir akşam telefonum çaldı, arayan sevgili dostum Selim idi. Muhsin Bey İran’a gelmiş haberin var mı? Diye sordu. İşte o zaman teşkilattaki arkadaşlara hayıflanmaya başladım, Muhsin Başkanımız gelmiştide bir Allah'ın kulu bizi haberdar etmemişti. Ağabeyim de haber veremezdi zira o da yeğenimin tedavisi için yurtdışına gitmişti. Gerçi bir günlüğüne gelmiş ama olsun isterse bir saatliğine gelsin haberimiz olmalıydı. İstiklal Otelde kalıyor denildi, cep telefonunu aradım ama ulaşılamıyordu. Gece vaktiydi belki yorgun belkide  yola gidecekti ve uykusuzdu ama onu görmedende olmazdı. Vakit kaybetmeden 3 arkadaş otele gittik. Resepsiyondan odasını aradım; Başkanım ben Necati Durak Ünlü, hoş geldiniz, dedim. Devamında musait misiniz? Görüşebilir miyiz? Diye soracaktım ki bana; geliyorum Necati dedi. Aradan 5 dakika geçti geçmedi asansörün kapısı açıldı, geliyordu o güzel insan, yiğit insan, canım abim, o Allah (CC)’a dost, o ki Allah (CC)’a dost olanlara dost, Allah (CC) ona dost (İnşaAllah). Elini öpmek için eğildim ama müsade etmedi zaten gücümde yetmedi. Ah gücüm yetseydide öpebilseydim o eli ama olsun bir sarıldım ki cennette buluşana kadar yeterdi (İnşaAllah). Sohbet etmek için oturduk, o da bende karşılıklı sohbet edelim istiyorduk ancak yanımızda bir kaç kişi olunca buna pek imkan olmadı ama olsun yan yana oturuyorduk ya, elini tutmuştum ya o da yetiyordu. Orada bulunan arkadaşlardan birisi bir kaç kez ısrarla “Fethullah Hocayı ziyarete gittiniz mi?” diye sordu. Muhsin Başkanın bana bakarak “Rahmetli Esad Coşan Hocaefendiyi ziyarete gittim, kendilerinden çok istifade ettim” cevabı hala kulaklarımda. Sohbeti çokta fazla uzatmak istemiyordum. Evde bir fincanda olsa kahve içemez miyiz? Diye sordum, gece yola çıkacağız dedi. Gece hava alanına bırakalım istedim, hayır  bizi götürecekler var gerek yok sizde gelmeyin diyerek müsaade etmedi. Başkanım o zaman biz kalkalım ki sizde bir saatliğine bile olsa biraz dinlenin dedim peki dedi. O kadar ısrar etmeme rağmen otelin bahçesine kadar bizimle beraber gelip oradan uğurladı bizi. Her zaman olduğu gibi büyüklüğünü, tevazusunu gösteriyordu, vedalaştık...

(“Evlatlarım bazen bana cennet nimetlerinden sorarlar, baba anlatır mısın derler, bende acizane bildiğim kadarıyle anlatmaya çalışırım ve oradaki nimetlerin sadece köşkler, saraylar, bağlar, bahçeler, yiyeceklerden ibaret olmadığını, en önemli nimetin Allah (CC)’ı görmek, Peygamber Efendimiz (ASM)’ı, Peygamberleri, sahabe efendilerimizi, evliyayı, sevdiklerimizi görüp onlarla hasret gidermek olduğunu anlatırdım. Bugün aynı şeyi söyledim, iyi bir müslüman olalım ve cennete gidelim inşaAllah ki Peygamberimiz (A.S.), hocamız ve Muhsin amcanızla buluşup kucaklaşalım, doya doya hasret giderelim” dedim.)

Rahmetli Muhsin Başkan da, bizler de kadere iman etmiş insanlarız. Kaderinde buda varmış demek, ölüm bir hakikat ve ölüm bizim için. “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”, hepimiz “O”ndan geldik ve yine “O”na döneceğiz, dönüşümüz “O”nadır. Amenna ve saddakna. Dört gündür perişanız, çaresiz, takatsiz, “dua dua eller karıncalandı”, göz pınarlarım yorgun, gönlüm yorgun. Ya Rabbi, bir çift kanat verde şu Göksun'a uçup gideyim dedim, gideyimde kucaklayayım ki soğukta üşümesinler. Biz insanoğlu ne kadar aciz, ne kadar çaresiziz. İşte bu acziyyet ve çaresizlikten bunları istiyordum. Birşey yapamamanın çaresizliği, perişanlığı. Çırpındım, çırpındım, çırpındım ama duadan öteye birşey yapamadım. Ölüm hak ama bir ölüm ki ızdırabımızı biraz daha artıran bir ölüm. Allah (CC) hepimize hayırlı ömür ve hayırlı ölüm versin. Allah CC’ın dediği olur, öyle takdir etmiş. Bu hal inşaAllah derecesini artırır, makamını yükseltir.

Sevgili Başkanımı ve dava arkadaşlarını Peygamber Efendimiz (ASM) ve Hocamız (RA) karşıladı (İnşaAllah) diye geliyor gönlüme, İnşaAllah öylede olmuştur. Allah (CC) Onu ve dava arkadaşlarını Peygamber Efendimiz (ASM) ve Hocamız (RA)’a, bizleride onlara cennette komşu eylesin, amin. Mekanları şuhedanın ve salihlerin gideceği cennetler olsun, nur içinde yatsınlar, ruhları şad olsun.

Sizi çok sevdik ve seveceğiz, sizi çok özleyeceğiz ve asla unutmayacağız, kavuşacağımız gün bizim düğünümüz ve bayramımızdır çünkü o gün SEVGİLİYE ve O (CC)'nun sevdiklerine kavuşma günüdür.

Bi Hürmeti Seyyidi Mürselin Velhamdulillahi Rabbilalemin El fatiha Maassalavat…

 

 

 

 

 

BİR HÜZÜNLÜ BEKLEYİŞ

 

 

Bir hüzünlü bekleyiş sardı gönlümü,

Perişan eyledi, aldı ömrümü,

Siz orada soğuk karlar altında...

Üşüdüm dedikçe içim yanıyor,

Durmuyor inanki yaram kanıyor...

 

 

İnan Reis kalbim duracak gibi,

Sanki seni biran bulacak gibi,

Sesini şuradan duyacak gibi...

Üşüdüm dedikçe içim yanıyor,

Durmuyor inanki yaram kanıyor...

 

 

Hey yiğidim ne olur şöyle bir baksan,

Öyle bir baksanki gönlüme aksan,

Ne olmuşki sanki bize uzaksan...

Üşüdüm dedikçe içim yanıyor,

Durmuyor inanki yaram kanıyor.

 

 

(N.D.Ü - 28 Mart 2009)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum