Ak Parti’nin Kadrolaşma Efsanesi

 

 

Epeydir Ak Parti hükümetinin kadrolaşma/ma/sı meselesi üzerine bir yazı yazmamı talepte bulunuyor bazı dostlarım. Aslında bu konuya girmek istemiyordum. Nedeni ise bana göre, eğer Ak Parti hükümetinin başarısız olduğu hatta yenildiği bir alan varsa o da burası. Oysa, ben Ak Parti’nin başarılarını yazmaktan zevk alan bir köşe yazarıyım. Ha, başarısız bulduğum şeyleri söylemekten çekinmiyorum ama bunun canımı ne kadar yaktığını bilemezsiniz.

Demokrasi ve demokrasinin vaz geçilmez unsuru olan siyasi partiler ve o partilerin oluşum ve diğer partilerden ayrışım süreçlerine bakıldığında aslında iktidara gelen her hangi bir partinin kadrolaşma ihtiyacı hissetmesi normal ve olağan bir şeydir. Çünkü bu, sizin parti olarak devlet yönetimindeki iddianızı hayata sokabilmeniz için işinizi kolaylaştıracak olan birinci faktördür. Ayrıca, partinizi iktidara taşıyan toplumsal katmanların ve özellikle gençlik yapılanmalarınızın sizden beklediği şeylerden biridir bu. Ve bu yönde bir kadro tahsisi yaptığınızda 30-40 yıl gibi uzun bir süre devlet organları içinde sizin iktidarınızın kalıntısı olarak kalacaktır ki bu da anlaşılması gayet kolay bir şeydir ve demokratik sistemin denge sağlayıcı unsurlarından birisidir. Iktidardan düşenin mutlak kaybetmesini, iktidara gelenin mutlak dikdatöryasını engelleyici ve temsil ömrünü uzatıcı bir durumdur.

Peki, iktidardaki on ikinici yılını dolduran ve adına muhafazakar demokrat dense bile vasfı ve vizyonu itibariyle devrimci bir yapıya sahip olan Ak Parti iktidarı ne kadar kadrolaşmıştır?

Uzun bir süre, üst kadro atamalarında Çankaya Köşkü’ne takılan ve her işi vekaletlerle yapmaya çalışan Ak Parti, bu engeli aştıktan sonra yine kadrolaşamama sıkıntısı yaşamış ve Gülen Cemaati ile olan iş birliği çerçevesinde kendi deyimi ile saflığa düşmüş ve kadro imkanlarını büyük ölçüde cemaate tahsis etmiştir. Kalan kadrolar ise çoğunlukla partinin taşıyıcı kolanları olan teşkilat ve seçmen kitlelerine yaslanmak yerine Ortaköy kafelerinin nargileci gençliğine tahsis edilmiştir. Tabi bu iki vahim hatanın maliyeti 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsülerine maruz kalınarak ödenmiştir.

Buradaki ana ayraç ise darbeye teşebbüs eden cemaatçi cuntanın darbe teşebbüsüne direnç gösterecek hatta böyle bir kalkışmanın düşünülebilmesini bile imkansızlaştıracak bir yapının olmadığının parti adına ortaya çıkmış olmasıdır.

Siz bakmayın orda burda Ak Parti’ye karşı ortaya atılan kadrolaşma iddialarına. Ak Parti İstanbul gibi bir şehirde bile ilçe başkan yardımcısı ve belediye meclis üyesi gibi yönetici kadrolarını bekçi, çöpçü ve şöför gibi niteliksiz işlerde çalıştırma ayıbını işlemeye devam eden bir partidir. Hatta çöpe çıkarttığı ilçe başkanları varittir. Kadrolaşma bu olmasa gerektir.

Ak Parti’nin sağlam gibi gözüken bir kadrolaşma sahası varsa bu da iş dünyasındaki kadrolaşmadır. Ama şimdilik sağlam gözüken bu alanın ciddi bir kısmı iktidar olma ve iktidarda kalma süreciyle doğru orantılıdır. Buradaki çarpıklıktanda gelecekte beklenmedik sıkıntılar doğacaktır. Doğabilecektir demiyorum!

Devlet yapısı içerisinde, ancak 17 Aralık darbe teşebbüsünden sonra asli taşıyıcı kolonlarına yönelmesi gerektiğini hatırlayan Ak Parti’nin bundan sonra bu alanda göstereceği performans, devrimci ruhunun çevreden merkeze yürüyüş ömrünün ve dönüştürücü gücünün sürdürülebilirliğinin belirleyici unsurlarından biri olacaktır. Ak Parti’nin tavsayıp tavsamayacağını buralarda yapılacak değişiklikler belli edecektir..

Bürokratları tutup milletvekili ve bakan yapmanın, kaymakamlığın bol geldiği adamları vali olarak atamanın durdurulma vakti gelmiştir. Öyle bakan ve valiler gördük ki ben onların yaptıkları acemiliği yapan bir tane bile mahalle başkanı görmedim.

Yani Ak Parti geldiği yerden gideceği yere yürümelidir. Buda siyaseti yaşamış, görmüş geçirmiş kadrolarla mümkündür. Risk alan ve Ak Parti misyonunu bilen kadrolara ihtiyaç var. Halk 9 seçimdir bu akıma artarak destek verdiğine göre bu kadrolara ihtiyaç duyuyor ve sorunlarının çözümünüde bu kadrolardan bekliyor demektir. Bu sese kulak vermekte fayda var.

Ak Parti seçmeni bu sesin kalbi, Ak Parti ise beynidir. Beyin ile kalp arasındaki damarları ve zihinsel/duygusal iletişimi sağlayan sinir sistemini açık tutulup tutulmaması vücudun tamamını oluşturan islam dünyasının yaralarının iyi olup olmayacağının belirleyicisi olacaktır. O zaman milletin gönül derinliklerinde barınan cevherleri sonda ederek İslam coğrafyasının hizmetine sunacak kadroların bir an önce sahaya sürülebilmesi için kadrolaşmak lazım.

Ama bunu Ak Parti’ye, “Bizans’ın torunları” diyecek kadar haset edenlerle tahkim etmeye çalışmak bir yanlıştan diğer bir yanlışa dönüldüğünü gösterir. Peki doğruya ne zaman döneceğiz! Denize düşen yılana sarılırmış derler ama bence bir Yunus’a sarılmayı tercih etsek daha iyi olurdu!

 

E mail:   akpinartahsin@hotmail.com

Twitter: @akpinartahsin

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum