“Aksiyoner” (mücadeleci) Müslüman...**

   Müslüman marka müslümanlığından kurtulmak, “aksiyoner” olmak zorunda. Elbette herkes elinden geldiğince...

   Merhum Necip Fazıl Kısakürek üstad aksiyon'u şöyle tanımlardı: “Fikir kökünün madde ve iş ağacında verdiği yemiş... Ruhun eşya ve hadiselere çevirttiği film... Bir iş, bir oluşla, onu doğuran fikir arasındaki ahenk...”

   Kur'an ifadesiyle “Amel-i Saliha” yani... Aksiyoner, bu çerçevede bir amel-i salihanın sahibi olan salih, saliha, da'vâ mesele, ıstırap, iddia sahibi kişi...

   Aksiyoner insan, tüm yaşantısında kıpır kıpırdır. Oturmak, durmak, yorulmak bilmez. Müslümanlar gerçek müslümanlar olmak istiyorlarsa Resûlullahın hayatını iyi anlamalılar. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiş efendimizde (salat ve selâm olsun O'na) çok güzel numuneler vardır. Onun (s.a.v) ahlâkı Kur'ân ahlâkı idi. Bunun anlamı Kur'ân’ın methettiği tüm güzel huylar, tüm güzel eylemler onun huyları, onun eylemleri idi... (Cihad, sadaka, selâm, çalışkanlık, sabır, emanet, ismet, vefa, geçim ve tümü...)

   Kur'ân-ı Kerîm’de “Elemneşrah leke sadrek..” diye başlayan kısa bir Sûre vardır. İnşirah Sûresi... (94. Sûre) O Sûre-i Celîlede güçlükle beraber kolaylığın bulunduğu müjdesi verilir ve mü’minlere “boş kaldın mı hemen çalış” buyurur Allah.

   Yani Müslümanın boş zamanı olamaz. Hakikaten Allah korkusu taşıyorsak, tüm emirlerini yerine getirmek gayreti içinde olmamız gerekmez mi? Lakin eline Kur'ân alan herkes bu emirleri oradan bulup çıkaramaz, bu ihtisas isteyen büyük bir ilimdir. Müçtehidlik makamı gerekir. Onbeş asırlık İslâm fıkhında bir Müslüman için nelerin farz olduğu gayet sarih bir şekilde anlatılmıştır.

   “Eğer (gerçekten) inanmış kimselerseniz kendisinden korkmanıza daha çok layık olan bir Allah vardır.” (Tevbe Suresi, 13.ayet) buyuruyor Allah (c.c). Yalancı dünya korkularını bırakıp yalnız Allah’tan korkmalı ve yalnız O’nun (c.c) emirlerini dinlemeliyiz. Aksi halde mahv u perişan oluruz.

   Resûlullah (s.a.v.)'ın sinesi bütün önemli şeylere açılmıştı, telaş etmez, ıstırap çekmez, şaşırmaz, sıkıntı ve ferah hallerinin ikisinde de gönlü rahat bulunur, yükümlü olduğu görevini eda ile meşgul olurdu.

   Mü’minler Peygamberin ahlâkı ile ahlâklanmış olsa, onu yegane örnek almış olsalar Hazreti Ömer (r.a) ve Hazreti Ali (k.vh) gibi olurlar, Allah yolunda hiç durmadan çalışırlardı.

   Oysa bugünkü müslümanlar Ömer–Ali edebiyatı yapıyor, ama onlara hiç benzemiyorlar. Hz. Ömer (r.a) Peygamber efendimizin (s.a.v) irtihalinden sonra sır kâtibine sormuş: “Allah'ın Resûlü efendimiz sana münafıkları yazdırmıştı... Bu listede ben (de) var mıyım?”

   Hayatta iken Cennetle müjdelenmiş bir mübarek sahabi, ürperiyor. “Ya bir gün bilmeden çizgiden çıktı isem” diye korkuyor.. Yani gerçek bir Allah korkusuna sahip. “Hayır bu listede sen yoksun ya Ömer..” cevabı ile de secdelere kapanıp şükrediyor..

   “Gözümün gördüğü hiçbir şeyden korkmam” diyen ve bunu her gazada isbat eden Hz. Ali (k.vh) de Hz. Ömer (r.a) gibi Allah'dan çok korkardı. Bir savaşta ayağına giren oku sökmek isteyenlere “durun, canım çok yandı, şimdi kalsın” der. Onun nasıl namaz kıldığını bilen tabipler, namaza durduğunda oku söker alırlar, Ali (k.vh) gık bile demez. Namazdan sonra bir oka bir ayağına bakar ve “ne zaman söktünüz?” der.

   İnsan elbette bazı şeylerden korkar, ürperir ama bunları abartmamak, hakiki bir Allah korkusu ile yaşamak gerekir. Böyle bir takva ise mü’min için aksiyon getirecektir..

   Dünya hayatı dün ve yarın arasındaki bugünden ibarettir. Dün geçti, yarın meçhul... Her gün Hazreti Ömer (r.a) gibi kendimize soralım: “Bugün Allah için ne yaptın?”

   Her gece yastığa kafamızı koymadan bu suali sorup cevabını vermeye çalışalım...

   Ölüm dediğin öyle aniden gelir ki, insan sekseninde olsa bile şaşar kalır. Zira yaradılış hamurundaki gafletle insan, ebediyyen yaşayacakmış gibi yaşar.. 25 Mart 2009 Çarşamba

----------------- YAZIYA İLÂVEM ----------------

   ** 01 Nisan 2009 günü bu notu düşüyorum: Vefatıyla sonuçlanan müessif kazadan sonra televizyonlarda hatıraları ve kendisiyle alâkalı bilgiler verilirken öğrendik... Muhsin Bey'in vefatı kendisine malûm olmuştu sanki.

   Bir hafta evvel, bir parti toplantısında davâ arkadaşlarına ÖLÜM'den bahsediyor... Hani şu, "ruh dediğin puf deyip bir anda çıkar. Ölüm bir saniyelik iş... Nerede, ne zaman, nasıl geleceğini (Allah'tan başka) kimse bilemez..." dediği toplantı...

   Ben ise Muhsin kardeşimin vefat ettiği gün için (25 Mart) "Aksiyoner Müslüman" başlıklı bu yazıyı o günün sabahında yazıp habername'deki sütunuma koydum... Öğleden sonra kaza haberi geldi... Yüce Rabbim bize de böyle malûm etmiş de haberimiz yokmuş.

   Ah merhum can kardeşim, hepimizi üşüttün o karlı Anadolu dağlardarında sonsuzluğa kavuşurken...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum