Ayıp oluyor ama...

Acaba Ergenekon soruşturması önümüzdeki günlerde medya gruplarına doğru yön mü değiştirecek? Önce birine, sonra daha büyüğüne?

Bu sorunun cevabını bilmiyorum; doğrusunu söylemem gerekirse, öyle bir şey olacağını sanmıyorum da... “Soruşturma genişler mi, genişlerse ne yöne gider?” sorularına verebileceğim kesin bir cevabım yok benim...

Hayrettir, Ergenekon bir dava sürecine doğru evrilirken başlayan tantanaya göre, 'işaret fişeği' gibi bir şeyim ben; gazetede yazıyor, televizyonlarda isim telâffuz ediyorum; benim kendilerinden söz ettiğim kişileri savcılar tutukluyor... Birileri bu iddiada...

Tantanayı haklı çıkaracak tek bir yazım veya sözüm gösterilemez. Medyadan kıdemli bir ismin de aralarında yer aldığı bir gruba yönelik gözaltılarda, o ismin bir gün önceki yazısını gündeme taşıyan bir dokundurmam 'kanıt' sayılıyor; sözü edilenin bugüne kadar gözaltına alınıp tutuklanan o kadar kişi arasında tek isim olması bir yana, tutuklanacağını bilsem o dokundurtmayı yapmayacak kadar dikkatli biriyimdir ben... O kişiyle ilgili zaman içerisinde yüzlerce yazı yazdığımı da unutmayalım.

Ne yani, bir medya patronunun Jandarma Komutanlığı'na gidip pazarlıklar yürüttüğüne dair resmi bilgi notu piyasaya sürülecek ve mesleğin içinden biri olarak bu çarpık ilişkiye ses çıkartmayacak mıyım? Medyası bulunan bir işadamıyla Jandarma arasında kurulmuş olan çarpık ilişkinin benzerlerinin başka medya patronlarıyla da kurulup kurulmadığını merak etmem neden çizgi dışı sayılsın?

Kendi patronunun bile böyle bir pazarlığa taraf olup olmadığını merak eden bir yazarın, ülkemizin en büyük medya patronunun da Jandarma'ya çağrılıp çağrılmadığını, çağrıldıysa benzeri bir pazarlığa tâbi tutulup tutulmadığını merak etmesi elbette doğaldır.

İktidara karşı medya bağımsızlığını 'aslanlar gibi' savunan patronlar, yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcilerinin, başka bir güç odağından gelen müdahale girişimine de aynı tarzda cevap vermelerini neden beklemeyeyim? Medya patronları, yönetmenleri, yazarları ve habercilerinin işlerini yerine getirirken hiçbir dış etki altında kalmamaları gerektiğine inanırım. Gizli-aleni yönlendirme girişimlerine de, boykot çağrılarına da her zaman en şiddetli tepkiyi vermenin rahatlığı içerisinde hem de...

Dün bir gazetede yazan biri, bir yandan beni Ergenekon davasında 'işaret fişeği' olmakla suçlarken, bir yandan da Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'medyayı boykot' çağrılarına duyarlılık göstermediğimi iddia etti. Yazarın yazısı “Fehmi Koru'nun bu boykotlara kızan bir yazısına neden rastlamadık?” sorusuyla bitiyordu.

Hemen cevap vereyim: Okumaya pek fırsat bulamadığınız için...

Gazeteleri dikkatle okuyan herkesin, ya da Google kullanmayı bilenlerin kolayca öğrenebileceği üzere, Tayyip Erdoğan ne zaman 'medyaya boykot çağrısı' yapmışsa karşı çıkmış biriyim ben. Yalnızca önceki günkü “Medyayı kim cezalandırmalı?” başlıklı yazımda değil, “Boykot mu, nedenmiş o?” başlıklı 21 Eylül 2008 tarihli yazımla başlayan ve 23 Eylül 2008 tarihli “Yollarımız burada ayrılabilir” yazımla süren pek çok yazıda ve TV programlarında lâfı hiç dolaştırmadan sansür ve boykot konusundaki gerçek düşüncelerimi ifade ettim.

Garip olan şu: Beni hesaba çeken yazının çıktığı gazetede, 20 Eylül 2008 tarihinde, “Boykot çağrısı demokratik değil” başlığıyla yer alan haberde de çağrıya yönelik eleştirel görüşlerim yer alıyor...

Bende olmayan bir 'gücün' bana atfedilmesi de, meslek ilkelerine sımsıkı bağlı kaldığım halde sanki o konuda 'zaaf' halindeymişim gibi gösterilmesi de beni rahatsız eder.

İtiraz edenlerde kendi titizliğimi aramaktan çoktan vazgeçtim de, hiç değilse kendi gazetelerine göz atmalarını da mı beklemeyeyim?


Önceki ve Sonraki Yazılar