Başbakan Erdoğan’a Kulak Verilmeli

İyilik yolunda yürüyen bütün kuruluşların hayırda yarışmaları gerek. Hayırseverlerin beklediği, umduğu budur.

Son yıllarda işim gereği 73 ilde 100’den fazla toplantıya katıldım. Binlerce yardım gönüllüsü ve hayırsever ile bir araya gelme, onlarla bilgi, tecrübe ve hatıralarımdan bir kısmını paylaşma fırsatı buldum.

Onlara kulak verdim. Uyarılarını, önerilerini, sorularını çok önemsedim.

Binlerce insanın ortak arzusu sevdikleri ve destekledikleri yardım kuruluşlarının hayırda yarışmaları idi.

Yardım kuruluşlarının yetkilileri birbirleri ile görüşüyorlar mı, bilgi alış verişinde bulunuyorlar mı, sorusu en çok sorulan soru, aralarında problem olup olmadığı konusu ise en çok merak edilen konu idi.

Zaman zaman bazıları arasında küçük iletişim kazaları yaşansa da şükür ki, genel manzara sevinmemizi gerektirecek güzellikte.

Son yıllarda Deniz Feneri Derneği, Kızılay, İHH İnsani Yardım Vakfı, Hakyol Vakfı, Zinde Sosyal Gelişim Derneği, Hüdai Vakfı, Kimse yok Mu Derneği, İlim Yayma Cemiyeti, İlim Yayma Vakfı, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV), Ensar Vakfı, Birlik Vakfı, Çeküd Çevre ve Kültür Kuruluşları Yardımlaşma Derneği, Yeryüzü Doktorları Derneği, İsra Derneği, Kutup Yıldızı Sağlık Gönüllüleri Derneği, Kardelen Derneği, Yardımeli Derneği, Verenel Derneği, Yarım Elma Derneği, Ayışığı Derneği,  El Ele Derneği gibi çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve yardım teşkilatı yaptıkları birbirinden güzel faaliyetlerle gündemimizin en üst sıralarına yerleşmiş bulunuyorlar.

Adlarını sayfalarca yazabileceğimiz bu ulusal, uluslararası ve yerel STK ve yardım kuruluşlarımızın kurucu, yönetici, bağışçı ve gönüllülerini yürekten tebrik ediyorum.

Bu kuruluşlar insana hizmet ediyor, dünyamızı, çevremizi daha yaşanır, daha güzel kılmak için gecelerini gündüzlerine katıyorlar.

Ne mutlu onlara ki, yaptıkları işleri, Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de övüyor, Hz. Peygamber s.a.s hayatı boyunca methetmiş, müjdelemiş.

Bu güzel işlere destek vermek, yapılan iyilik organizasyonlarının parçası olmak her kula nasip olmaz.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir süre önce Elazığ’da yaşanan deprem felaketi sonrasında deprem mağduru vatandaşlarımıza geçmiş olsun ve başsağlığı ziyaretine gitmiş, incelemelerden sonra yaptığı konuşmada Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Kızılay’a, Deniz Feneri Derneği’ne ve Akut’a isim vererek teşekkür etmiş, adını saymadığı bütün yardım kuruluşlarını da tebrik etmişti.

Başbakan, dün de Kızılay Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada hem Kızılay’ın önemini anlattı hem de yardım alanında yaşanan yolsuzluk, usulsüzlük ve yanlışlıkların çirkinliğine dikkat çekti.

Konuşma, bütün yardım kuruluşlarının üzerinde dikkatle durmaları gereken önemde idi.

Başbakan Erdoğan konuşmasında, ''Kim olursa olsun, hangi kuruluş olursa olsun yardım paralarını başka amaçlar için kullananlara müsamaha göstermeyeceğiz. Hukukun işletilmesi konusunda en küçük bir tereddüdümüz olamaz'' dedi.

Başbakan Kızılay’ı anlatırken, geçtiğimiz yıllarda hikâyesini dinlediğimizde gözlerimizi yaşartan Erva isimli kız çocuğunun inceliğini de hatırlattı:

“Kızılay, Pakistan’da tam 2 bin ev inşa etti. Burada Türkiye’de Kızılay’a bir ev yapacak kadar para veriyorsunuz, Kızılay’da gidiyor oraya ev yapıyor. Bu ülkenin vatandaşları orada kendileri adına evler yaptırdılar. Sadece evler değil, camisiyle, okuluyla v.s bunlar yapıldı. Kızılay’ın bu kampanyasına, İstanbul Fatih Milli Eğitim Müdürlüğü de yardımcı olmuştur.

Erva adında bir kız çocuğumuz, Kızılay Genel Başkanı’nın yanına geliyor ve şunları söylüyor: ‘Başkanım ben bu evlerin yapımı için o gün bir şey veremedim, ama bugün vermek istiyorum. Annemle konuştum, 'en sevdiğin ne ise onu ver' dedi. Babam ölmeden önce bana bir bilezik hediye vermiş. Benim en sevdiğim eşya işte o bilezik. Bunu şimdi size veriyorum. Lütfen onu Pakistan’a ulaştırın’ diyor.

Pakistan Cumhurbaşkanı’nın bu hikâyeyi gözyaşları içinde dinlediğini, sonra Erva’yı Pakistan’a devlet yüksek nişanıyla ödüllendirdiğini de arkadaşlarımdan dinlemiştim. Kızılay işte budur. Kızılay’ın temelinde çok geniş bir coğrafyanın, maddi yardımları kadar hayır duaları vardır. Yani Erva’nın da ruh dünyası oraya yansımıştır.”

Başbakan Sudan seyahatinden nasıl etkilendiğini de anlattı: “Biz hiçbir konuda küçük düşünemeyiz. Biz çıkar odaklı düşünemeyiz. Unutamadığım anekdotlardan bir tanesi. Benim Sudan seyahatimdir. O dönem Darfur’a hiçbir siyasiyi sokmuyorlardı. Sudan ziyaretimde Darfur’u görmek istiyorum. Cumhurbaşkanı ‘bizi sıkıntıya sokarsınız’ dedi. Güvenlik zafiyeti var dediler. Ama sonunda peki dediler Darfur’a gittik.

Orada çok farklı bir coşkuyla bizi karşıladılar. Ben orada 'bizi bir kampa götürün' dedim. Tamamen çadırlardan oluşan yolu suyu olmayan bir kamp. O günde enteresan birkaç çadırın içerisinde sünnet yapılıyor. Fakat bizi duygulandıran, bizi rahatsız eden, bir jiletle steril falan değil üç çocuğu sünnet ediyorlardı. Bu hali görünce, tabi biz orada gözyaşlarımızı tutamadık ağlamaya başladık. Arkadaşlarımızla konuştuk, buraya hemen bir sahra hastanesi kuralım dedim. Az önce 'ne âlemdeyiz' diye sordum, 10 bin çocuğun sünnet edildiğini öğrendim.”

Başbakan, Kızılay’ın Haiti depremi sonrasında yaptığı yardımlara dikkat çekerken de halk olarak yardımseverliğimizin temelinde yatan duygulara dikkat çekti: “Haiti Müslüman değil, Hıristiyan bir ülke. Hepsi var. Ama Kızılay orada da var. Niçin? Çünkü biz “yaradılanı yaradandan ötürü seven” bir medeniyetin çocuklarıyız. Kim yolda kalmışsa, kimin yarası sızısı varsa, kim yoksulluk içindeyse, kim bir afete maruz kaldıysa biz tüm imkânlarımızla orada olmak zorundayız. Biz Pakistan’a nasıl depremin ardından ulaşıyorsak, aynı şekilde Şili’ye de ulaşıyoruz. Biz nasıl Srilanka’da evlerinden edilen 250 bin kişinin elini tutuyorsak, Tacikistan’a gidiyor toprak kayması nedeniyle evlerinden olan 150 ailenin ellerinden tutuyoruz.”

Yardım alanında yapılan yanlışlar konusundaki tavrını net bir şekilde ortaya koyan Erdoğan şunları söylüyordu:

İnsanların adeta yüreklerinden koparıp verdikleri yardımın amacı dışında kullanılması hukuken ahlaken vicdanen kabul edilemez. Gerek kamu kaynaklarının gerek yardım kaynaklarına gitmek yolsuzluğa kapı açmak büyük bir cinayettir. İnsanların güvenini sarsmak iyi niyetlerini suiistimal etmektir.

Şimdi düşünün, İstanbul Fatih’teki Evra adlı kızımız, onun gibi binlercesi milyonlarcası gönlünden ne kopuyorsa onu aracılara veriyor. Kendi bir parça ekmeğini insanlar bir zaman muhtaçlarla paylaşmak için veriyorlar. O bir emanettir, namus kadar şeref kadar kutsal bir emanettir. O emanete el uzatanın, gayesi dışında kullananın, yatacak yeri yoktur.

Bu işi çözmüş değiliz, yılların tahribatı var. Kim olursa olsun, hangi kuruluş, STK olursa olsun, yolsuzluk yapana, hele hele insanların gönlünden kopan yardımlara el uzatanlara asla ve asla müsamaha göstermedik, bundan sonra da göstermeyeceğiz. Hukukun işletilmesi konusunda, bu hususta en küçük bir tereddüdümüz olamaz. En az yolsuzluk kadar, yolsuzluk yapanlar kadar, haksız yere ithamlarda bulunanlar, kişi ve kurumları karalayanlar da büyük bir sorumsuzluk içinde olurlar.”

Başbakan Erdoğan, Almanya’daki Deniz Feneri e.V. davasının bahane ederek Türkiye Deniz Feneri’ne karşı üç yıldan beri yürütülen iftira ve linç kampanyası ile ilgili olarak da,  derneğin ismini vermeden şunları söylüyordu:

Yolsuzluk noktasındaki iddialar, hukuk çizgisinden çıkarak bir karalama ve töhmet kampanyasına dönüştürülürse, vatandaşımız da yardımlarını keser ve sonuçta mağdur insanların mağduriyeti artarak devam eder. Kızılay’ın da bu propagandalardan etkilendiğini biliyoruz. Bir çok STK’nın da bundan etkilendiğini biliyoruz.”

Başbakan’ın dünkü konuşması çok önemsemeli. Yardım gibi önemli bir konuda, malum medyada aylar süren yıkıcı yayınlar karşısında sağduyulu medyanın da sesini çıkarması, gerçeklerin ortaya çıkması için suçlanan kurumların kendilerini ifade etmesine fırsat vermesi gerekir.

Bu kadar saldırı ve acımasız yayın karşısında, yüreğinde merhamet olan hiçbir medya yöneticisi suskun kalmamalı. Sahip olduğu iletişim imkânlarını iyiliklerin, hayır kurumlarının yaşaması ve iftiracıların karanlık yüzlerinin gösterilmesi için seferber etmeli.

Mazlumların, mağdurların savunulması ve desteklenmesi gerektiği yerde susmak zehirdir, zulümdür.

Elinde imkânı ve yetkisi olanlar sustukça iftiracıların cesareti artar.

gumuslale@gmail.com

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum