Başörtüsü Belçika Parlamentosu'nda

Kendi dar ve bağnaz zihniyetlerini Avrupa'ya kadar taşıyan televizyon kanalları ve gazeteler boşuna çabaladılar; Mahinur Özdemir milletvekili olarak seçildiği Belçika Parlamentosu'nda yeminini etti, görevine başladı. Artık Avrupa'da hiç değilse bir ülkede başörtülü bir milletvekili var...

Elbette bunda şaşılası bir yön yok. Parlamentolar toplumların aynasıdır; Belçika'da hesaba katılacak sayıda Türk yaşadığı için partiler epeydir Türk asıllı aday gösteriyor. Emir Kır Belçika hükümetine girip 'devlet bakanı' unvanını taşımaya başlayalı hayli zaman oldu. Belçika Parlamentosu'nda son seçimden sonra Türk asıllı altı milletvekili görev yapacak.

Mahinur Özdemir'in bizdeki bazılarını hop oturup hop kaldıran özelliği, tahmin edebileceğiniz gibi, 'başörtüsü'... Belçika'nın göçmen-düşmanı 'ırkçı' partisi seçim kampanyasında onun bu özelliğini kendisini aday gösteren Hıristiyan Demokrat Parti aleyhine kullanmaya kalksa da başarılı olamadı. Tıpkı, o 'ırkçı' partiyle birlikte Parlamento'da 'kriz' çıkmasını bekleyen bizdeki bazıları gibi...

Parlamentolar, Meclisler, tanımı gereği, kendilerini oluşturan toplumun mümkün olduğunca bütün kesitlerini içinde barındırır. O sayede kadınlar da milletvekili olabiliyor bugün, 'kimlik' siyaseti güden partiler o sayede temsil hakkı elde edebiliyor. Bir kadının 'başörtülü' olduğu için içinden çıktığı kesimi temsil edemeyeceği safsatası -bazı zihinler dar ve bağnaz olduğu için- bir tek bizde işleyebilir. Yarın öbür gün Avrupa'nın diğer ülkelerinde de, o ülkedeki Müslüman topluluğunu temsil eden kadınlar -bu arada başörtülü olanlar da- parlamentolara seçilecekler...

Türkiye bu alanda öncülüğü alabilecek ve demokrasisinin biraz daha olgunlaştığı mesajını daha açık verebilecek fırsatı 1999 seçiminde yakalamıştı. Merve Kavakçı'ya başörtüsüyle girdiği TBMM'de yemin etme imkânı verilseydi, o yol ilk bizde açılmış olacaktı. Türkiye'de toplumun yarısını teşkil eden kadınların herhalde yarıdan fazlası başörtülü; bu demektir ki, nüfusun en az yüzde 25'i bugün TBMM'de tam temsil edilemiyor.

Merve Kavakçı'nın milletvekili olarak Meclis'e girdiği ilk gün yaşananlar neredeyse herkes tarafından biliniyor da, o noktaya nasıl gelindiği hâlâ sır perdesi ardında gizli. O gün oturumu yöneten en yaşlı üye (Ali Rıza Septioğlu) ve itiraz etmesi beklenebilecek DSP yönetimi ile 'anlaşıldığı' kulaklara gelmiş, ancak DSP lideri Bülent Ecevit'in hırçın konuşması her türlü 'uzlaşma'ya kapıları kapatmıştı. O seçimde CHP baraja takıldığı için 'sorun' teşkil etmiyordu.

Şu yakınlarda DSP Genel Başkanlığı'na seçilen Masum Türker'in Sabah'tan Sevilay Yükselir'e açıklamaları duyumların doğruluğuna ışık tutuyor: “Grup toplantısında tartışmıştık. Boşluk vardı ve zaten seçilmişti. Kabullenmiştik. Anlaşma yapmıştık. Taraflardan biri Hüsamettin Özkan'dı. Karşı tarafta ise Abdullah Gül ve Salih Kapusuz vardı. Anlaşmaya göre, sadece masaların üzerine vuracaktık. Aslında Rahmetli Ecevit, Kavakçı'nın Meclis'e girmiş olmasına değil, alkışlarla milleti tahrik amaçlı gelmesi üzerine tavır almıştı. 'Burası devlete meydan okunacak yer değil' demişti. Ama onlar anlaşmaya uymadılar ve akşam yemeğinden sonra alkışlarla getirdiler. Bu, tahrik unsuru olarak görüldü.”

Ne büyük hata. Keşke anlaşmaya uyulsaymış da, ülke yakaladığı fırsatı zamanında kullanabilseymiş...

Yeni bir döneme girdi dünyamız ve bu dönemde öncesinden farklı bakışlar ve değerler egemen olacağa benziyor. Belçika'da açılan kapı diğer Avrupa ülkeleri tarafından da izlenirse, Avrupa Birliği (AB) üyesi olma yolundaki Türkiye de aynı fırsatı yeniden yakalayabilir.

Demokrasimizin olgun hale geldiğinden o zaman söz edebileceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar