BDP bu defa treni kaçırmamalı

"Şu sıralarda kim/ler/in yerinde olmak istemezdin?" sorusuna tereddütsüz cevabım şu: Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekillerinin ve 'Kürt siyaseti' zemininde ismi öne çıkmış kişilerin... Sebebi de belli: Siyasi zeminleri altlarından kaymaya başladığı için...

Halkoylamasına sunulan anayasa değişikliği paketi en fazla 'Kürt siyaseti'ni ilgilendiriyor. 12 Eylül askeri darbesi bütün Türkiye'nin üzerine bir kâbus gibi çökmüştü, ancak Güneydoğu Anadolu halkı ve ileri gelenleri daha büyük mağduriyetler yaşadı askeri yönetim altında. Hasan Cemal'in 'Kürtler' kitabından Diyarbakır Cezaevi'nde sergilenen eziyetleri okumak bile kimlikleri yüzünden insanların o dönemde çektiklerinin boyutunu öğrenmek için yeterlidir.

'Kürt siyaseti' izleyenler ve özellikle BDP'li milletvekilleri, her şeyden önce 12 Eylül'le hesaplaşma ve hak arama imkânı sağlayan bir anayasa değişikliği paketini Meclis'te sahiplenemediler. Sahiplenebilselerdi, kendilerinin umursamazlığı yüzünden düşen 'parti kapatmayı' zorlaştırmayı amaçlayan madde de geçer, hatta en baştan olumlu tavır alabilselerdi paketin zenginleşmesine katkıda da bulunabilirlerdi.

Siyaset adamı olmak siyasetin sağladığı imkânları iyi değerlendirmeyi gerektirir; BDP milletvekilleri önlerine çıkan gerçek birer siyaset adamı olma fırsatını ellerinin tersiyle itmiş oldular.

Hiç değilse o noktada kalabilseler ve anlamsız tavırlarını halkoylamasını boykot hevesine kadar vardırmasalardı. Yanlış pusulayla yola çıkan menziline asla varamaz. Yığınakta yaptıkları hatayı cephede de sürdürdü BDP'liler ve hiçbir anlam taşımayan 'boykot' kararını alabildiler.

Aldıkları kararın esas sahibinin kim olduğunu, tek bir adresten gelen telkinlere itiraz edemediklerini ben de biliyorum elbette; zaten kaçan fırsat da bu yüzden: BDP milletvekilleri sürecin herhangi bir noktasında kendilerinden beklenenin yanlış olduğunu görüp doğru tavrı savunabilselerdi, daha geniş kitleleri temsil hakkını da kazanabilirlerdi. Tek kişinin oturduğu bir tribüne doğru atılan çalımın zevki olmaz; bunu bir türlü anlayamadı BDP'liler...

Kayıplarını hesap edebilecek halde değiller bugün, ama 13 Eylül günü ortaya çıkacak tablo en fazla onları ilgilendiriyor. Sandık başına giden seçmenlerin çoğu 'Evet' demiş olsa da, 'Hayır' demiş olsa da en büyük kaybı 'Kürt siyaseti' zemininde politika yapanlar yaşayacak çünkü...

'Evet' çıktığında, hele beklendiği gibi Güneydoğu'nun belli başlı illerinde halkın büyük çoğunluğu da sandık başına gitmiş ve 'Evet' oyu vermişse, tabanlarıyla irtibatlarının koptuğu gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kalacak BDP'liler... 'Hayır' oyu fazla çıkmış ve anayasa değişikliği paketi reddedilmişse, bu defa, söyleyecek sözlerinin çoğunu inkâr ettikleri için zora düşecek BDP'liler...

Onlar için iki tarafı da pis bir değnek durumunda anayasa değişikliği için yapılacak halkoylaması...

Her şerden bir hayır umulmaz, ama yanlışlıklar komedisini zorlayan siyaset kadrosu bu defa doğru bir karşı-hamle yapabileceği görüntüsü verdiği için umutluyuz. Tıpkı 12 Eylül'le hesaplaşmayı mümkün kılan anayasa değişikliği girişimine sahip çıkmak en fazla onlara yakışacağı gibi, PKK'nın şiddetin dozunu artırarak sürdürdüğü eylemlerin sona ermesinde rol almak da en çok BDP'li siyasetçilere yakışır... İlk fırsatı kaçırdılar, şimdi ise, PKK'yı eylemsizliğe yönlendirebilir ve beklendiği üzre şiddetten uzaklaşan bir yeni anlayışı hakim kılma yolunda çaba gösterirlerse, treni son istasyonda yakalamayı başarabilirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar