Bir Altın Yürek Göçtü

Müjgan ve Türkan kardeşler. Nam-ı diğer, “altın kızlar”. İlk defa Uğur Arslan mı onlara “altın kızlar” demişti, yoksa Uğur benim bir esprili anlatımımdan kapıp ta mı devam ettirmişti bu benzetmeyi, emin değilim.

10 yıl önce, bir akşamüstü Bahri Bilgin geldi. “Derneğimize bugün bağış yapan iki kız kardeş var. Sizinle tanışmalarının iyi olacağını düşünüyorum” dedi.

Kendisine, “Benim adıma Deniz Feneri’ne davet et. Birlikte yemek yiyelim, tanışalım” dedim.

Bir araya geldik. Tanıştık. Sohbet ettik.

Bir süre sonra iki arabalarından eski olanı Deniz Feneri’ne bağışladılar.

Koltuk takımı, halı, tablo, takı yapımında kullanılan boncuk vs. gibi ayni bağışlarla desteğe devam ettiler.  Ben takılmaya başladım arkadaşlara, “Bu ablalar taksit taksit bütün eşyalarını bağışlayacaklar bu gidişle” diye.

Tanıştığımız yıldan itibaren kurbanlarını hep Deniz Feneri aracılığıyla kestirdiler.

Zekât ve fitrelerini Deniz Feneri üzerinden ihtiyaç sahiplerine ulaştırdılar.

Yıllar önce vefat etmiş emekli albay babalarından kalan maaşı aldıklarında çıkıp gelirlerdi. Her maaş sonrası olmasa da, defalarca geldiler ve o günlerde hangi projemiz gündemdeyse onunla ilgili bağış yaptılar.

Samsun’un Vezirköprü ilçesinin Kıranalan Köyü’ne okul yaptırdık. Bağışçılarımıza, “Sizin de bir tuğlanız olmasını istemez misiniz?” diye sormuştuk.  Sembolik olarak her tuğla için 1000 TL aldık.

Müjgan ve Türkan hanımlar üç tuğla koydular o okulun inşaatına. Tuğlalardan birisi 1990’lı yıllarda vefat etmiş ağabeyleri Burhaneddin Bey içindi.

Her birinin adını okulun girişine astığımız panoya yazdık.

Filistin, Pakistan, Nijer, Endonezya gibi kampanya açarak yardım topladığımız bütün ülkeler için hazırlanan çorbada Müjgan ve Türkan kardeşlerin de tuzu vardır.

Müjgan hanımın son beş yılı hastalıklarla, hareket kabiliyetini büyük ölçüde yitirmiş olarak geçti.

Hukukumuz epeyce ilerlemişti. Bayramlarda çocuklarımızla birlikte gidip bayramlarını tebrik ettik. Evlerine çeşitli vesilelerle davet ettiler.  Yemeklerini yedik, çaylarını içtik. Hemen her gidişimde yanımda farklı arkadaşlarım vardı. Onlarla tanıştırdığım ya da evlerinde ikramlarına muhatap olduğumuz arkadaşların sayısı 15-20 kişiyi bulmuştur.

Müjgan hanım bir gün heyecanla aradı ve hacı olacaklarını müjdeledi. Sağlık durumunun Hicaz’a gitmeye müsait olmadığını biliyordum. Onlar adına birilerinin vekâleten hac vazifelerini yerine getirecekti.

Müjgan hanım bir sabah ağlayarak uyanmış, gördüğü çok güzel bir rüyanın tesiriyle, “Ben hacca gitmek istiyorum Türkan” demiş.

Hac için müracaatların bittiği, gidecek hacı adaylarının da büyük ölçüde belli olduğu bir tarihte görülen bu rüya onu çok heyecanlandırmış. Bir çocuğun büyüklerinden, temin edilmesi zor bir şeyi isteyip naz yapması gibi ağlamış bir süre.

Aynı akşam evlerine ziyarete gelen komşularına konuyu açtıklarında , “Ben hallederim merak etmeyin” demiş. Komşunun Hac organizasyonu yapan bir firmanın sahipleriyle yakınlığı varmış meğer. Suudi Arabistan’a kolay giriş çıkış yapabilen, vizeleri mevcut iki görevli aracılığıyla Müjgan-Türkan kardeşler hacı oldular.

Bir akşam yemeğe davet etti Müjgan Hanım, “Hacı yemeği yiyeceğiz” dedi.

Bir grup arkadaşımızla gittik. Kur’an-ı Kerim okundu, dualar edildi. Müjgan ve Türkan hanımlar bembeyaz başörtüleri içinde,  zaman zaman gözyaşları dökerek misafirlerini ağıladılar.

O geceyi hep hatırlattı Müjgan Hanım, “Ne kadar güzel bir geceydi öyle, çok feyizli, bereketliydi” sözleriyle.

Bundan dört yıl önce rahatsızlandığını duydum. Ramazan Ağabey ile evine ziyarete gittik. Geçmiş olsun dileklerimizi ilettik, dua ettik, dua aldık.

Sonraki yıllarda Çapa Tıp Fakültesi Hastanesine kontrollere gitmesi gerekti sık sık. Her ihtiyacı olduğunda bizden birilerini buldu yanı başında. Çok dualar etti.

Şeker hastalığı sebebiyle gözleri iyice zayıflamıştı. Ayak parmaklarından bazıları kangren oldu, kesildi. Ayağındaki yara aylarca iyileşmedi.

Üç ay önce Türkan hanımı aradım, “İstanbul dışına çok sık çıkıyorum. Ziyaretinize gelemedim. Müsaitseniz derneğe buyurun!” dedim.

10 yıldan beri sık sık geldiği Deniz Feneri’ne son gelişiymiş Müjgan Hanımın. Birlikte yemek yedik, sohbet ettik. Yine çok dualar etti çalışanlarımıza, Deniz Feneri ailesine. Yine bağış yaptılar Türkan-Müjgan kardeşler.

Onları yıllardır tanıyanların çoğu Müjgan hanımı Türkan hanımın büyüğü zannediyordu. Oysa Türkan Hanım ablaydı. Yıllardır sağlık problemi yaşayan Müjgan hanımın her türlü ihtiyacı Türkan Hanım tarafından karşılanıyordu. İki kız kardeş birbirlerine can şenliği, can yoldaşıydılar.

İki ay önce Müjgan hanımın rahatsızlığı arttı, felç geçirdi, hastaneye kaldırıldı.

Ziyaretine gittim. Şuuru açıktı. Ziyaretçileri tanıyor, tepki veriyordu. Konuşma kabiliyetini büyük ölçüde kaybetmiş, söylediği birkaç kelimeyi Türkan hanım da anlayamıyordu.

“Bir an önce iyileşin, sizi derneğe bekliyoruz” diye takıldım. Duygulandı, gözlerinden yaş aktı.

O görüşme, son görüşmemizmiş.

Cumartesi gecesi (2 Haziran 2012) Müjgan Hanım rahmet-i Rahman’a kavuştu. Gece 01’de Türkan Hanım arayıp haber verdi, cenaze hizmetleri konusunda destek istedi.

Pazar günü ikindi namazı sonrası cenaze namazını Fatih’te bulunan Gazi Kara Ahmet Paşa Camii’nde kıldık.  Deniz Feneri Genel Sekreteri İbrahim Altan ve eski personelimiz Bekir Kaplan da cenaze namazında hazır oldular.

Bekir Kaplan’a her yakaladığında takılırdı Müjgan Hanım. “Bizi gezdirecektin, söz vermiştin, sözünü tutmadın!” diye sıkıştırırdı. O da her seferinde, “Söz, sizi daha önce hiç gitmediğiniz özel bir yerlere, çay bahçelerine götüreceğim” der kurtulmaya çalışırdı. Bekir Kaplan iki oğluyla son yolculuğunda yalnız bırakmadı onu.

Oğluma iş konusunda öğüt verir, dua ederdi Müjgan Hanım. Zira onun uzun bir hayatı vardı. Sanatçı bir kişiliğe sahipti. İpek malzeme üzerine resim ve desenler çizer satarmış. Mahallesinden çok sayıda komşu kadına iş vermiş. Oğluma, iş hayatının acımasızlığından, ummadığı tanıdık ya da akrabaların bile haset edebileceğinden bahsederdi. İşi konusunda ketum olmayı tavsiye ederdi.

Oğlum da Müjgan Teyzesine, defin işlemlerine varıncaya kadar eşlik etti son yolculuğunda.

Onun tanıdığı ve sevdiği mütevazı bir cemaatle Yeni Kozlu Kabristanındaki istirahatgâhına defnettik.

Müjgan Hanım 80’li yaşlara merdiven dayamış olarak aramızdan ayrıldı. Müjgan ve Türkan Hanım yıllar önce, “Kısmet değilmiş, bize evlilik nasip olmadı” demişlerdi. Ağabeyleri Burhaneddin Bey de hiç evlenmemiş.

Türkan Hanım kardeşini, en yakın arkadaşını, can yoldaşını kaybetti. Ona sabır ve kolaylıklar diliyoruz.

“Altın kızlar”dan Müjgan hanımı dobra, nüktedan ve cömert kişiliğiyle ve hep hayırla anacağız. Umuyoruz ki, en yakın şahitleri olduğumuz hayırları ve iyilikleri birer “ahiret azığı” olarak onu karşılamıştır.

Ne mutlu ki, tanıdıklarından hiçbirinin hafızasında O’na dair iyilik ve güzellik dışında bir hatıra yok.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum