Bir gazetecinin dostunun portresi

Kendim öğütlere fazla kulak asmasam da yol gösterici arkadaşları-tanıdıkları olanları gıptayla izlerim. Şimdilerde Radikal'de yazan Mehmet Ali Kışlalı (MAK) yalnız ülkemizin en kıdemli gazetecilerinden biri değil, içeride ve dışarıda bulunan dostlarının sürekli uyardığı bir önemli kişi de... Böyle birini ve yazılarını ben dikkate almayayım da kimi ve kimin yazılarını dikkate alayım?

Sırf bu sebeple bile 'Monşerler konuşuyor' yazısı dikkate alınmaya değer...

Önce bir yanlışımı düzelteyim: MAK'ın uzun yıllar ülkemizde yaşamış Amerikalı 'dostu' Nick'in soyadını Ayşe Arman'dan aynen nakletmiştim dün; fark etmeden yanlışını tekrarlamışım... Nick Ludington'dan özür dilerim.

Dostlukları pek derin olmalı. "New York'ta Türk basınını internetten muntazam izliyor; sık sık Türk-ABD ilişkileri hakkında görüş alışverişi yapıyoruz" diye ilgi belirttiği Nick Ludington'un bir notunu bir zamanlar köşesine öyle aktarmış ki, okurları MAK'ın kendi görüşleri sanmışlar...

Galiba yanlış da yapmamışlar... Kardeşini teröre kurban vermiş biri olduğu ve her gün "Acaba?" sorusuyla kendi kendini yemesi beklendiği halde, MAK, Hrant Dink suikastının hemen sonrasında, 'Türkiye'deki olayları yakından izleyen bir Amerikalı meslektaşım' diye tanıttığı birinin (Nick Ludington olduğunu düşünüyorum o birinin, TK) kendisine yönelttiği garip bir soruyu da okurlarıyla paylaşmıştı.

Soru şuydu: "Öldürülenler galiba daha ziyade ilerici fikirlerin sahipleri. Anayasa'nın giriş maddelerini savunanlar. Demokrasi ile birlikte lâiklik prensibine bağlı olanlar. Bir de son örnekte görüldüğü gibi düşünce ve ifade özgürlüğünün Avrupa Birliği ülkelerindeki kadar geniş olması yanlıları. Peki onlar yanında hiç dinci kesimden öldürülenler oluyor mu? Olmuyorsa sebebi hiç araştırıldı mı?"

Evet, sebebi artık biliyoruz. 1990-2002 arasında çok sayıda 'lâik' aydının siyasi suikasta kurban gitmesinin tek bir sebebi vardı: Tetikçilerine işlettikleri cinayetleri 'dinci' ya da 'Şeriatçı' diye adlandırılan kesimin sırtına yıkıp kendi 'gizli iktidarlarını' sürdürebilmelerini sağlamak...

MAK'ın kardeşi Ahmet Taner Kışlalı da, maalesef, büyük ihtimalle bu sebeple hayatını kaybetmişti.

New York'tan ülkemizdeki gelişmeleri izleyen ve düşüncelerini irtibatlı olduğu gazetecilere aktararak onların yazılarını etkileyen Nick Ludington bu basit gerçeği düşünemez mi gerçekten? Yoksa bildiğini saklayarak hem kendisini 'dost' kabul edenlerin, hem de onların olaylara bakışını etkileyerek kamuoyunun zihnini karıştırmak mı niyeti?

Bu soru üzerinde düşünmenizi isterim...

Nick Ludington öyle sıradan bir Amerikalı gazeteci değil. Çok çok uzun yıllar ülkemizde AP ajansının muhabirliğini yaptığını biliyoruz. Bir dönem Turkish Daily News gazetesinin yazı işleri müdürü olarak da çalışmış...

Türkiye'ye geliş tarihi 1960; yani 27 Mayıs darbesinin yapıldığı ve o günden bugüne ülkemize egemen medya düzeninin temellerinin atıldığı 'Öncü' gazetesinin darbeci kadro tarafından sağlanan sermaye ile çıkarıldığı yıl...

O yıl Harvard'ı bitirip doktora-öncesi çalışmalar için ülkemize geldiği bildirilen Nick Ludington burada geçirdiği birkaç yıl içerisinde yalnız Türkçe öğrenmiyor, o zamana kadar 'akademik' kariyer yapmak isterken vazgeçip gazetecilik mesleğine sarılıyor.

Sonraki yıllarda ara ara gazetecilik de yapıyor, ama ilk bursunu Türkiye'den Süleyman Demirel'e veren 'Eisenhower Fellowship' adlı kurumun başkanlığını üstleniyor (1978-82), Carnegie Endowment araştırma kurumunda çalışıyor (1982-83)... Emekliliği sonrasında da devam eden bir başka ilişkisi ise İstanbul'da bulunan Robert College'in mütevelli heyet üyeliği...

Bu sonuncu ilgisi sebebiyle her yıl Türkiye'ye gelip dostlarıyla yüzyüze görüşme fırsatı da buluyor...

Sıradan bir 'gazeteci' değil Nick Ludington...

Ülkemizin 'askere en yakın gazetecisi' unvanını hakkıyla taşıyan ve bundan hiç de gocunmayan MAK'ın dünyadaki en eski ve yakın dostunun o olduğunu sanıyorum... Kendisiyle 1960'ta tanışmış, hâlâ ilişkisini sürdürüyor... Onun gönderdiği notları yazılarında kullanıyor; hatta coşup kendi yazısıyla karıştırılacak biçimde sunduğu bile oluyor...

Nick Ludington'un bazı konularda ne düşündüğünü yakın dostuna gönderdiği ve onun da okurlarıyla paylaştığı notlar sayesinde biliyoruz; keşke MAK'nın Türkiye'deki gelişmelerle ilgili veya başka konularda neler düşündüğüne dair gönderdiği notları Nick Ludington yayımlasa da onları da öğrensek...

Uygun bulur ve dileğimi yerine getirilmeye lâyık görürse, MAK'nın, kendi notlarını kendisinin yayımlamasına da ses çıkarmam... Göndersin, ben de yayımlarım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.