Bir Gül-i Rânâ

Rânâ olmaktır tek dileğimiz…

Bunun için yaşarız. Çabamız bu yoldadır…

Düşüp kalkmalarımız hep buna matuftur…

Rana olmak kolay mı? Değil elbet…

Ama olmak gerektir… Hayattan gayemizin bu olduğunu hep hatırımızda tutmamız yararımızadır.

Rânâolamazsak eğer “Ham ervah” olarak geldiğimiz yere döneriz.Çaresiz dertlere düştüm, doktor bana bir çare” şeklindeki inlemelerimiz hiç mi hiç bitmez.

Rânâ güzel olmak demektir. Hoş olmak, latif olmak…

Çok iyi, çok âlâ olmak…

Her gün fiziksel açıdan rânâ olmak isteriz de mânevi güzelliğimize nedense az kafa yorarız.

Çoğunlukla da hiç düşünmeyiz.

Dünya hayatımız bir “hay/huy” içinde gelir geçer.

Sular akar, dereler dolar. Ama biz gönlümüzü doldurmayı düşünemeyiz.

Yaş kemale ermek üzeredir ama bizde kemalattan eser görünmez… Kem alât ile dövünüp dururken bir yandan da “ruhum genç benim” şeklindeki boş tesellilere sığınırız.

Rânâ olmak tek başına elbette zor…

Usta gerektirir… Himmet gerektirir…

Bir mahir elin yüreğimizi her zaman tazelendirmesi icap eder.

Bir aziz nefesi lazım bunun için…

Baki olmak için nur lazım… Işık lazım…

O aziz nefese sahip nurlu el bizim manevi rontgenimizi ışığa tutması gerekir.

Sînemizde barındırdığımız “benlik” hastalıklarının teşhis ve tedavisi kaçınılmazdır.

Başka türlü nasıl rânâ olabiliriz.

Efendim tüm bunlar nereden aklıma geldi…

Birkaç aydır durup dinlenmeden dinlediğim ‘Gül-i Rânâ’ albümünden…

Maltepe Musiki Eğitim Derneği’nin değerli kurucusu ve şefi Fikret Erkaya’nın son albümünün adı bu… Gül-i Rânâ…

İçinde Klasik Tekke Musikisine ait çok önemli örnekler yer alıyor.

Pek çoğunu ilk kez dinliyoruz. Yüzyıllardır Halvetiyye-i Ş’abaniyye Tekkelerinde Ş’abani Neş’esine göre okunan birkaç eser de ilk kez Fikret Erkaya tarafından bu albüme okunmuş.

Beni benden alan ve bırakamadığım bir çalışma olmuş. Bu çalışma hakkında kendisiyle konuştuğum Erkaya şunları söylüyor:

“Bu çalışmamız Tekke Musîkîsi ederlerinin ilk albümü. “Bülbül olanın şeş-ciheti bir gülizardır/ Aşık olanın her tarafı taze bahardır” manasını, gül-i rânâya olan aşkı, sevdayı dinleyecekler bu albümde. Albümdeki eserler çoğunlukla bugünkü tekke musîkîsi repertuvarlarında bulunan eserler olmakla birlikte bazıları ilk defa bu albümde okunmuştur. Ayrıca, daha önce notaya alınmış, çok çeşitli vesilelerle icra edilmiş eserleri Halvetiyye-i Şabaniyye neşesine göre seslendirdik. Salât-ı Ümmiyye-i Şa’baniyye ile başlıyor albüm, ardından bir Ney taksimi ile devam ediyor. İnsanı saran, ruh dünyasına müspet etki eden önemli eserler yer alıyor. Albümün üçüncü eseri olarak okuduğumuz Rast ilahide Kuşadalı İbrahim Halveti hazretleri, “Vech- yâre dûş olan âlemde seyrân istemez/ Vârını dildâre teslim eyleyen cân istemez” buyuruyor. Yine albümün 4 eserinin bağlantılı ilahisinde Kalecikli Mir’atî Baba, “Zincir kâr eylemez bizlere/ Bin can ile bir cânâne bağlıyız” buyuruyor. Bu sultanlar ruh iklimimizi çok iyi bilen ve ona göre söz söyleyen irfan ehilleridirler. Albümde yine Niyazi Mısri, Eşrefoğlu Rumi, Ken’an Rıfaî, Sünbulî Şeyhi Zekâî Efendi, Yunus Emre, Uşşaklı Yakupzâde gibi mânâ büyüklerinin eserlerini Halvetiyye-i Şabaniyye neşesine göre icra ettik.”

Her alanda yozlaşma yaşanırken bu eserlere kulak vermek önemlidir. Kurtarıcıdır.

Bizi kendi özümüzden uzaklaştıran onca çeldiriciye karşı koruyucudur.

Gönlümüzdeki güzel duyguları besleyicidir. Rânâ olmak yolunda önemli bir imkandır.

Fikret Erkaya bizi bizden çalan pek çok tuzağa meydan okurcasına yıllardır aziz bir duruşla güzellikleri yaymaya, musiki eğitimi vermeye devam ediyor.

Musiki ile donanmış zarif ve güzel insanlar yetiştiriyor.

Mekan çok hoş… Kendinizi oraya ait hissettiren bir çizgiye ve sarmalayan bir şefkate sahip… Bunların tümünü düşünmüş Fikret Erkaya Hoca… Hiçbirini atlamamış.

Söylediklerimde tereddüdünüz varsa lütfen şu linkte tıklayınız:

http://www.maltepemusikidernegi.com/galeri.asp

...

 

Musiki denilince elbette çalgılar da akla gelir… Enstrüman konusu da önemli… İyi icracılar unutulmazlar… Saz ile bütünleşen ustalar ona başka bir anlam kazandırırlar… Tanbur bize Tanburi Cemil Beyi de hatırlatır. Lavta bir başka kişiyi, ney bir başka sanatkarı… Bunları söyleştiğimiz Erkaya; musiki ilminin bütün dallarını dernekte icra ettiklerini ifade ediyor. “Batı müziği bölümünde klasik piyano, klasik gitar, çello, keman ve şan derslerini veren hocalar var. Bunlar batı müziğidir, batının dünyasını anlatır bize… Türk müziğindeki bütün enstrümanların da eğitimi dernekte verilmektedir. Ney, klasik kemençe, keman, ud, kanun, tanbur, rebab, lavta gibi sazların hepsinin eğitimi verilmekte. Bunlar da usta devlet sanatçısı hocalar tarafından sunuluyor. Yine dernekte klasik icra korosu var. Usul dersleri ve nota dersleri veriliyor. Bunlar edebiyat dersleriyle birlikte veriliyor. Bestekarların hayatları inceleniyor, anlatılıyor.”

Görüldüğü gibi râna olmak yolunda çok emek veriliyor. İki şarkının okunduğu bir yer değil yani. Tamamen ilime yönelik bir eğitim veriliyor. Hocalar ve sanatçılar yetişiyor bu ocaktan.

Söz yumağı madem açıldı. Beni her gittiğimde etkileyen bir durumdan da bahsetmeliyim. Ders odalarının isimleri çok dikkat çekici geldi bana… Sizler de yolunuz düştüğünde ziyaret etmeyi düşünebilirsiniz. Siz de eminim benimle aynı duyguyu paylaşacaksınız. Cumartesileri katıldığım meşk odasına Abdülkadir Meragi ismi verilmiş. 1300’lü yıllarda yaşamış büyük Türk bestecisi. Musikinin bilim alanında ve gönül alanında yükseklere ermiş kâmil insanlardan biri…

Büyük sınıf Dede Efendi ismini taşıyor. Türk musikisinde önemli mihenk taşlarından birisi. Musikide adına üniversiteler kurulsa, hayatını incelemeye yetmeyecek bir rânâ kişi…

Enstrümanda zirveye çıkmış Tanburi Cemil Beyin ismi de var sınıf isimleri arasında. Klasik kemençeyi ve tanburu çok güzel icra eden sanat adamı kendisi.  Diğer bir odanın adı Hacı Arif Bey. Klasik dönemden neo klasik döneme geçiş yapan bir besteci. Itri sınıfı var yine. Türk musikisinin önemli mihenk taşlarından, 17’inci yüzyılın bestecilerinden. Klasik musikide zirve yapmış.

Böyle bir yerden, musiki üstatlarının ruhlarının sindiği bir mekandan ders aldığınızı düşünün… Hocalar işinin ehli…Ve başlarında bir rânâ kişi olan Fikret Erkaya var.

Bu mekana girip çıktığınızı hayal edin… Ya da çocuğunuzun buradan sevdiği bir enstrüman dersi aldığını… Çocuğuyla beraber gelip ders alanlar da var gördüğüm kadarıyla… Bu da ayrı bir lezzet olsa gerek… Ailece musikinin ince kanatlarına konup rânâ olmak yolunda ilerlemek…

Ne güzel ve ne mutlu…

 

Fazla söze gerek yok… Başta söylemiştik. Rânâ olmak kolay değil…

Bir Gül-i Rânâ düşmek hele, hiç kolay değil…

Gül-i Rânâ albümünün bana en tesir eden eserlerinden biri bu simi taşıyor ve orada şöyle deniyor: “18 bin alem içre bir Gül-i Rânâ’ya düş!”

İşte bu sebeple diyoruz ki, bu yol bilgi ister, maharet ister, emek ister, ter ister…

Mekan ister… Mekan dileyenlere işte Maltepe Musiki Eğitim Derneği…

Hoca isteyenlere işte Fikret Erkaya…

 29.12.2011 HABER NAME/ canbolatugur@gmail.com / https://twitter.com/ugurcanbolat 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum