Bir hayırcıdan evetçilere 5 soru

- SORU BİR: Görüyorum ki “demokratik galeyan” halindesin. “12 Eylül’e büyük darbe” deyip duruyorsun... İyi de sevgili “evetçi” kardeşim, 12 Eylül Anayasası ilk defa değişmiyor ki. 12 Eylül Anayasası’na darbenin feriştahı, 2001-2004’te AB uyum yasaları çerçevesinde vuruldu. Şimdikiler sade suya tirit... Madem 12 Eylül Anayasası’nın virgülünün değişmesi bile seni bu kadar heyecanlandırıyor, neden aynı heyecanı 2001-2004 döneminde göstermedin?

- SORU İKİ: Anladık, Kenan Evren ve arkadaşlarının yakasına yapışılacak, 12 Eylül’den hesap sorulacak diye uçuyorsun... İyi ama Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanmaları, bu değişiklikle en azından “tartışmalı”. Bu “tartışmalı” durumu sona erdirmek fırsatı doğdu. Meclis’te hem CHP, hem MHP bu konuda önerge verdi. AK Parti ise bunu kabul etmedi. “Yetmez ama” falan diyeceğine neden dönüp de AK Parti’ye “Neden ama” diye sormuyorsun?
- SORU ÜÇ: Çocuklara, kadınlara, emekçilere, özürlülere olağanüstü güzellikler geliyor falan diyorsun. İyi ama o maddelere itiraz eden yoktu ki... Eğer üç madde geri çekilseydi, o güzellikler referandumsuz falan yürürlüğe girecekti... Neden üç maddenin geri çekilmemesi konusundaki diretmenin hesabını sormak aklına gelmiyor?
- SORU DÖRT: Meclis’te grubu bulunan bütün partiler, istisnasız 12 Eylül Anayasası’ndan nefret ediyor. Meclis’te grubu bulunan bütün partiler, istisnasız 12 Eylül Anayasası’nın değişmesini istiyor... Böyle bir ortamda bir iktidar partisinin, 12 Eylül Anayasası’nda yapmak istediği birkaç değişik konusunda uzlaşamaması sana hiç manidar gelmiyor mu?
- SORU BEŞ: Anayasa değişiklikleri esas olarak yargı alanındaki değişiklikler için yapılıyor. Ama iktidar partisi, propaganda yaparken yargıdaki değişikliklerden söz etmek yerine üzerinde tartışma olmayan maddelerden söz etmeyi tercih ediyor. Bu durum seni rahatsız etmiyor mu?

7 alışkanlığım

- BİR: Sabah iki kahve içmeden uyanamam...
- İKİ: Akşam kitap okumadan uyuyamam.
- ÜÇ: Bir sosyal ortama ısınmak için en az bir saate ihtiyacım olur.
- DÖRT: Beğenmediğim filmin yarısında çıkarım.
- BEŞ: Beğendiğim bir yazarın tüm kitaplarını okurum.
- ALTI: Gazlanan bir sanat ürününden en az bir yıl uzak dururum.
- YEDİ: Bir dostluğu tüketmeden diğerine başlayamam.

Bir Unakıtan vardı

“BİR falanca vardı, ne oldu ona” formatı, sanal sözlüklerdeki matrak çocukların bulduğu bir formattır.
Gerçi İlhan İrem’in ortaya çıkmasıyla gücünü kaybetti ama bu format, en çok “Bir İlham İrem vardı, ne oldu ona” çıkışına yakışmıştı.
Neyse...
O formata öykünerek soruyorum:
“Bir Unakıtan vardı, ne oldu ona?”
Bu da cevabı:
“Rabbim çık kabinenin dışına dedi, o da çıktı.”

General Başbuğ’un ilkleri

- BİR genelkurmay başkanı, ilk kez ne kadar korkutucu olmaya çalışırsa çalışsın, korkutamadı.
- Türk Silahlı Kuvvetleri’ni eleştirmenin hiçbir “tehlike” içermemesi, ilk kez onun dönemine nasip oldu.
- Bir genelkurmay başkanı, ilk kez “çaresiz” kaldığını saklayamadı.
- Eskiden hükümetlere karşı yapılan “korkusuz habercilik”, ilk kez onun döneminde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapıldı.
- Bir genelkurmay başkanı, ilk kez sürekli savunma pozisyonunda kaldı.
- İlk kez onun döneminde Silahlı Kuvvetler, kendi iç sorunlarıyla uğraşmaktan memleket meseleleriyle ilgili racon kesmeye fırsat bulamadı.
- Darbe planı yapan generallerin tutuklanması, ilk kez onun döneminde gerçekleşti.
- Bir genelkurmay başkanı, ilk kez yaptığı açıklamaların doğru çıkmaması nedeniyle mahcup duruma düştü.

İslam’da türban var mı?

VAR ya da yok.
Hiç önemli değil.
“Ben Kuran’ı okudum, türban falan yazmıyor” da denebilir, “Ben Kuran’ı okudum, türban emri var” da...
Bu tartışmanın “türban özgürlüğü” açısından bir anlamı yoktur.
Çünkü mesele, İslam’da türbanın olması ya da olmaması değildir.
Mesele şudur:
İslam’da türban zorunluluğu olduğuna inanan kadınlar başlarını özgürce örtebilecek midir, örtemeyecek midir?
Başta Kemal Kılıçdaroğlu ve Sencer Ayata Hoca olmak üzere türban özgürlüğünü vaat eden tüm CHP’lilere saygıyla hatırlatırım.

Merak ediyorum

- Hülya Avşar’ın referandumda hangi oyu vereceğini düşünürken kafasında hangi meseleleri tarttığını...
- Emre Aköz’ün daha ne kadar gerileyebileceğini...
- Orhan Pamuk’un “evet”inin temel özelliğini... (Tek başına “evet” mi, yoksa “yetmez ama evet” mi?)
- Başbakan’ın iftarda “Suşi yok mu?” diye sormasının, AK Parti iftarlarına etki edip etmeyeceğini...
- “Ramazan’da caz”ın yerini seneye “Ramazan’da pop”un alıp almayacağını...
- Bülent Arınç’ın son günlerde canının sıkılıp sıkılmadığını...
- “Havuzlu villa” tartışmasının berabere bitip bitmediğini...
- Hanefi Avcı’nın başına nelerin geleceğini...

Önceki ve Sonraki Yazılar