Bir maçın ardından...

Yanıma kadar gelme zahmetine katlanan futbolsever, “Gazeteci arkadaş, yaz, durma yaz” dedi ve ekledi: “Burada bile sigara yasağına uymayanlar var...” Bu vesileyle artık stadyumlarda da sigara içilmediğini öğrenmiş oldum. “Göster” dedim şikâyet sahibine, “Yasağı çiğneyeni göster, ona bir bakışım bile senin sorununu çözebilir...”

Bir süre yüzüme baktıktan sonra gülmeye başladı.

Aslında FB-GS derbisine gitmek aklımın ucundan bile geçmiyordu. Her gün zorunlu olarak uğradığım bir yerde, hasta bir Galatasaray taraftarı, “Göreceksiniz, bu maçı 4-1 kazanacağız ve ilk golü 11. dakikada Arda atacak” deyince nevrim döndü. Çoluk-çocuğun oyuncağı olmuş bir Fenerbahçe'ye benim tahammülüm yok çünkü...

Takımların performansı o günlerde 'taraftar' haline gelenlerin tercihlerini doğrudan etkiliyor. Benim zamanımda neredeyse her doğan Fenerli oluyordu. Çocuklarımın yetiştiği dönemlerde Beşiktaş hayran kitlesi oluşturmuş olmalı. Şimdilerde? Şimdilerde yeniden Fenerbahçe popüler olsun diye beklerken, gençlerin kafası karışık...

TRT'de katıldığım 'Politik Açılım' programında, kendisi BJK'lı olan Derya Sazak, GS'lı olduklarını orada öğrendiği Prof. Fuat Keyman ile Prof. Mustafa Erdoğan'a “Derbi maçının sonucu ne olur?” sorusunu yönelttiğinde atılıp, “Hangi maçına gittiysem hep Fenerbahçe kazandı, bu akşam yine Kadıköy'de olacağım” deyiverdim.

Kadıköy'deydim ve FB maçı 4-1 kazandı.

Bir ara muhteşem spor yazılarını da okuduğunuz Ali Bayramoğlu'yla aramızdaki en önemli iddialardan biridir bu. Benim iddiam, maçta ben olduğum için FB'nin kazandığıdır; o ise kendisinin oradaki varlığını kazanma sebebi olarak görür. Bunu birkaç kez yazdı da...

Pazar akşamı ikimiz yanyana izledik FB-GS derbisini; aramızdaki iddia yine hallolmadan kalmış oldu böylece...

Maçı bir yıllık kombine bilet sahiplerinin yanında özel tribünden izledik. Daha önce genellikle ya rengini fazla belli etmeyenlerin oturduğu şeref tribününden ya da gözü takım görmeyen basın tribününden maç izlediğim için, 'gerçek taraftar' ne demek yakından gözleme fırsatını dün gece buldum. Kadınlı-erkekli her düzeyden taraftarın küfür dağarcığının hayli zenginleştiğini bu vesileyle keşfetme şaşkınlığını yaşadım.

Oralarda bir yerde, gencecik bir kız, hayatım boyunca ağzımdan bir kez bile çıkmamış sözcükleri uluorta kullanıyor, bu yetmiyormuş gibi Amerikan dizilerinin meşhur ettiği orta parmak işaretini de muhataplarından esirgemiyordu.

'Muhatapları', uzak bir mesafede top peşinde koştukları için, kendisini işitemeyecek, işaretini göremeyecek oldukları halde... Küfürlerine bizler tahammül etmek zorunda kaldık.

Genç bir kızın ağzının bozukluğu etrafta pek kimseyi rahatsız etmedi, hayret!...

Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda Fenerbahçe ezeli rakibi Galatasaray'a dokuz yıl hiç yenilmemiş; pazar günü bu yenilmezliği bir kez daha perçinlenmiş oldu. Maç başlar başlamaz yenilen sürpriz gole rağmen hem de... “Erken atılan golün atana maliyeti büyük olur” diyenler bir kez daha haklı çıktı; o hınçla FB'li oyuncular dört golü ağlara gönderdiler...

Maç sonrası yapılan yorumlarda bir nokta çok dikkatimi çekti: Kimse hakemin kötü yönetimini gündeme getirmedi. Oysa daha ilk dakikada hakemin yanlış kararlar verdiğini düşünmeme yol açan gariplikler yaşandı maç boyunca. “Bu maç hakem yüzünden karakolda bitebilir” kanaatimin yerleşik futbol yorumcuları tarafından paylaşılmıyor olması beni şu doğal sonuca götürdü: “En iyisi sen hiç futbol yorumu yapma...”

Yine de bu durum yorumculara hayranlığımı ortadan kaldırmadı.

Geçenlerde Hakan Şükür'ün bir kanalla anlaştığı ve hayli yüklü bir meblâğ alarak yorumculuğa başlayacağı duyuruldu. Ardından, gözlere çok gelen o meblâğın bayağı üstünde bir miktarın Rıdvan Dilmen'e ödendiğini yazdı gazeteler...

Aldıklarını güle güle harcasınlar; ne alıyorlarsa fazlasıyla hak ettiklerine eminim...

Benimle “GS maçı 4-1 kazanacak, ilk golü 11. dakikada Arda atacak” iddiasına giren genç yaptığına yapacağına herhalde pişman olmuştur. Meğer en fanatik taraftar kitlesi GS'deymiş; takım nereye gitse onları da yanlarında taşıyormuş... Oturduğum yerden GS taraftarının sıkıştığı tribünlere beni kızdıran genci görür müyüm merakıyla bakınıp durdum; görürsem hiç değilse gözlerimle teşekkür edebilmek için...

Her golden sonra, golü kimin attığını anons eden kişinin, “12 numaralı formaya teşekkürler” demesinin anlamını çıkartamamıştım. Maç sonrası yolda yürürken önümde yürüyen bir çiftin üzerindeki forma aklımı başıma getirdi. Formanın üzerinde “12: Taraftar” yazıyordu çünkü...

Meğer anonsçu o çifte teşekkür ediyormuş...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.