Bir Türkünün Kokusu…

Bir Türkünün Kokusu…

http://www.youtube.com/watch?v=szbjSqZ2cT0

(Yazımı okurken eş-zamanlı olarak türküyü de dinlemenizi istirham ediyorum.)

Çiğdem der ki ben elayım
Yiğit başına belayım
Hepisinden ben alayım
Benden ala çiçek var mı

            Çiğdem çiçeğini ne kadar tanıdığınızı bilemiyorum. Boynu dâima dik, gölgesi hep dibinde bir çiçek. Yüzü güneş dönük, rüzgâr, fırtına nedir bilmeyen bir can… Papatya ile beraber doğmuş derler çiğdem için, ‘papatyayı sevmeyeniniz ve bilmeyeniniz yoktur’ düşüncesiyle çiğdemi onun ismini vesile ederek yüceleştirmek değil niyetim. Papatyayı bilip de, aşkımıza şâhit edip de, çiğdemi neden unuturuz…

            Yeryüzünde tüm kanatlarını açmış, “belki ben de sevilir, okşanır, koklanırım” diye beklermiş çiğdem çiçeği. Ama nafile bekleyiş, ne seven olmuş ne koklayan... Veysel, çiğdemin burukluğuna yürek katmış bu mısra ile… Ümit vermiş, güven olmuş onun adına… “Yiğit başına belâyım!” derken “bakmayın, beni kimse bilmez, kimse görmez, kimse fark etmez ama bu benim sırrımdır. Ben gül gibi, kokusunu metreler ötesine salan, görüntümle de onun kadar ihtişam sahibi değilim biliyorum, beni sevmeniz için, bana yaklaşmanız gerek. Kokumu duymanız için sırrıma ermeniz, bağrınıza başımı yaslamanız gerek… İşte o kokuyu alınca da “tam bir belâ” olurum yiğidin başına…” Ne enfes bir yaklaşım. Sâdelik ve samimiyet çiğdemdeki.

ÇİĞDEM… Senden nâlân (*) çiçek yok…
 

Lale der ki behey Tanrı
Benim boynum neden eğri
Yardan ayrı düştüm gayrı
Benden ala çiçek var mı

 

            Lâle, Türk kültüründe, bir devre ad vererek, bas tacı olacak kadar sevilip benimsenmiş, geçmişte ve günümüzde zarafetin, inceliğin ve masumiyetin sembolü olmuş bir çiçektir. Farsça la’l kelimesinin “kırmızı” anlamıyla ilişkilendirilen bitki, lâle ismiyle şöhret kazanmıştır. Bugün Avrupa ülkelerinde “lâle” için kullanılan “tulip” veya “tulipe” (Latince: Tulipa) kelimesinin ise Türklerin baslarına sardıkları “tülbent” ile ilgili olarak, “sarık biçimindeki çiçek” anlamına geldiğini, çeşitli kaynaklar ifade etmektedir. [1]

            İstanbul’a bahar geldiğini belediyenin kesinlikle ihmal etmediği lâle ekimleri müjdeler... Ansızın bir sabah uyandığınızda tüm şehri lâleler ile süslü görebilirsiniz. Hassaten Emirgan… Emirgan’ın her metrekaresi lâle ile döşelidir. Rengârenk… Özel bir gün münasebetiyle öğrencilerimle birlikte geçtiğimiz yıl Emirgan’a gitmiştik. Biri ile yalnız kalma fırsatım oldu. Düşünen, sorgulayan, hisli bir öğrencim…

  • Hocam, dedi. Dünya’da bu kadar insan, aç ve açıkta iken, bu kadar çok lâleye yatırım yapılması israfa girmiyor mu, ayıp olmuyor mu o insanlara…

Haklı idi. Bir an bunu dile getirecektim ki, düşündüm…

  • Belediyenin lâlelere yaptığı yatırım onbinlerde biri bile bulmuyordur bitanem. Hem sonra, kaç evli çifte lâleleri seyrederek yâd-ı mâzi nasip olur. Kaç insanı anlarına götürür, gözlerini yaşartır, yüreğini sevinç doldurur. Bazı duygular, para ile alınanlarla mukayese edilemez. Bir lâlenin insan ruhunda oluşturduğu güzelliği hiçbir maddî müdâhele meydana getiremez. Bu bakımdan ben lâlelerin Türkiye’nin her yerine bu derece özenle serpiştirilmesini isterim.

Lâle’nin tasavvufta Cenâb-ı Mevlâ’yı temsil ettiğini ise söylemeye hiç gerek duymuyorum ki, lâle bu yüksek pâyeden duyduğu mahcubiyet sebebi ile boynunu yerden kaldırmıyor olsa gerektir.
 

LÂLE senden cânân(*) çiçek yok!

Nevruz der ki ben nazlıyım
Sarp kayalarda gizliyim
Mavi donlu gökyüzlüyüm
Benden ala çiçek var mı

 

            Deniz seviyesinden 100 ile 1500 m yükseklikte, çıplak taşlı yamaçlarda, çalılık ya da çamları kesilmiş orman arazilerde yetişen, yumrulu, çok yıllık, küçük otsu bir bitki olan nevruz çiçeği, mart başında, aslanağzına benzeyen çiçek açar.

            Çiçeğin mor yapraklarının ortasında yılan dilini andıran siyah benekli sarı bir de çizgisi bulunur. Çiçekler ve yumruları çiğ olarak yenir.

            Baharın müjdecisi nevruz, Türk dünyasında diriliğin, tazeliğin ve gençliğin simgesidir. Bazı bölgelerde nevruz çiçekleri kitap veya defter sayfaları arasında kurutularak, uğur getirdiği inancıyla evlerde saklanırmış.

            Adını Veysel vesilesiyle duyduğum bu çiçeğin teşrifi ile güneş daha sıcak gülümsüyor bize, toprağın buharı karışıyor nefesimize, sular gürül gürül akıyor denize. Bir muştudur nevruz çiçeği…

Nevruz senden ayçâ (*) çiçek yok!

Sümbül der ki boynum uzun
Yapraklarım düzüm düzüm
Beni ak gerdana dizin
Benden ala çiçek var mı

            Sümbüle söyleyecek söz bulamıyorum, beki de söylenecek sözleri buraya sığdırma derdi ile kısıtlamaktan korkuyorum, ona müstakil bir yazı gerekebilir… Bir zamanlar birinin bana “GÜLSÜM KOKULU” şeklindeki hitâbı geldi hatrıma... Gül ve sümbül kokulu…

SÜMBÜL senden alâ (*)  çiçek yok…

Dinlemek isteyenlere türkünün farklı sesleri…

http://www.youtube.com/watch?v=1_7teJR6pgs&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=js6XzulL4lg&feature=related

http://www.youtube.com/watch?v=8pYNMb9EJ0g&feature=related

(ceylanaso23@gmail.com)

 

 



[1]Turhan BAYTOP, Đstanbul Lâlesi, Ankara 1992, s. 2.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum