“Bütün uzun ağaçları kesme vakti geldi”

“Bütün uzun ağaçları kesme vakti geldi”

“1994’te olanlar bir daha hiç yaşanmasın.”

Ruanda’da yetim kalan 400.000’i aşkın çocuğun ve ailesinin çoğunu kaybetmiş insanların bir dileği bu.

1994 yılının Nisan ayında gerçekleşen Ruanda soykırımında 100 gün gibi çok kısa bir zaman içinde 800 bin ila 1 milyon insan katledildi.

Bu sayıyı bir an gözünüzde canlandırmaya çalışın.

Tarlalar ölülerle doluydu, araba yolları cansız bedenler nedeniyle kapanmıştı ve o insanların suçları kimi zaman biraz uzun bir burun kimi zaman ise daha koyu bir ten rengiydi. Kimileri de zengin ya da fakir olmalarına göre sınıflandırıldılar ve katledildiler.

Hutu ve Tutsiler arasında uzun yıllar öncesine dayanan bir gerilim vardı ve aynı ülkede yaşayan hatta aynı ırktan olan insanlar birbirlerinden üstün olduklarına inandırıldılar. Ancak bu gerilim nasıl başladı?

Bunun insan aklının almakta zorlanacağı ama aslında biraz tarih bilgisi olan kişilerce hemen tahmin de edilebilecek bir nedeni var.

Ruanda olaylarının ardındaki gerçek neden ve Belçika

Ruanda’daki katliamın temeli 1. Dünya Savaşı zamanlarına dayanıyor. Belçika bu ülkeyi sömürgeleştirmiş ve Ruanda bölgesinde yaşayan insanlar arasında kendince bir ayrım yapmıştı. Bu ayrımın temeli ise Darwin’in evrim teorisiydi.

Darwinizm’in temel iddialarından biri "kayırılmış ırkların korunması" mantıksızlığıdır ancak nasıl olduysa bu bilim dışı iddia kabul görmüş ve Almanya, İngiltere gibi ülkelerdeki “üstün ırk” kavramının temelini oluşturmuştur.

Ruanda’da yaşayan insanlar da bir ayrıma tabi tutularak Hutular ve Tutsiler olarak isimlendirildi. Bu insanların dilleri, gelenekleri ve etnik geçmişleri, kültürleri aynıydı ancak bütün aynılıklar yok sayılarak, yapay bir ırksal ayrımcılık politikası oluşturuldu.

İşte bu anlamsız politika çatışmaların ortaya çıkmasına ve 1994 yılındaki soykırıma neden oldu. Diğer bütün katliamlar gibi bu katliamın da bahanesi akıl ve mantık dışıydı.

Ruanda’daki katliam insanların burunlarının şekline ya da deri renklerinin açık ya da koyu olup olmamasına göre yapıldı.

Bu soykırımın üzerinden uzun yıllar geçti ama o günler unutulmadı, bu konuyu anlatan bir de film yapıldı. Hotel Rwanda.

“Bütün uzun ağaçları kesme vakti geldi”

Hotel Rwanda filmindeki bu cümle, Hutu ve Tutsiler arasındaki çatışmaları başlatan kod olarak geçiyor.

Radyolardan, telsizlerden duyurulan bu kod cümle ile insanlar adeta büyülenmiş gibi komşularını, arkadaşlarını katletmek için harekete geçtiler.

Yıllarca yanyana, huzur içinde yaşadıkları insanları “hamamböcekleri” diyerek öldürdüler.

Ruanda soykırımının üzerinden geçen 20 yıl içinde tabi ki çok şey değişti. Katliama katılanların çoğu yaptıklarından pişman oldular ve bunları telafi etmek için çalıştılar.

Bu telafi çabalarının bir örneği de geçtiğimiz günlerde yaşandı.

New York Times’da yayınlanan bir makalede bir fotoğraf projesine yer verildi. Buna göre Ruanda’daki katliama katılanlar ve kendileri ya da aileleri saldırıya uğrayanlar biraraya getirildi ve uzlaşma sağlanmaya çalışılarak, birlikte fotoğrafları çekildi.

Bir karede babasını ve 3 kardeşini öldürdüğü kişiye pişmanlığı anlatan biriyle katliamdan kurtulmayı başarmış ancak ailesini kaybetmiş biri vardı.

01rwanda_ss-slide-wxfc-jumbo[1].jpg

Başka bir karede ise evini yakıp, çocuklarını ve kendisini öldürmek için saldırdığı kişiyle görüşen ve ondan bağışlanma dileyen biri vardı. Saldırıya maruz kalan kadın bu kişiden bir zamanlar nefret ettiğini şimdi ise yardıma her ihtiyacı olduğunda bu kişiyi çağırdığını anlatıyordu. (2 numaralı resim)

Kısacası bir taraf bağışlanma dilerken diğer taraf da affetmeye çalıştı...

İyiyi kötüden ayırt etmek

Peki bütün bunlar hiç yaşanmayabilir ve baştan engellenebilir miydi? Bu sorunun cevabını da yine bu projeye katılan kişilerden biri veriyor aslında:

Bu kişi 9,5 yıl boyunca hapiste kalmıştı. Kendisini 20 yıl sonra affeden kadının, önce kocasını öldürmüş sonra geri gelip 2 oğlunu ve kızlarını da katlettikten sonra, hepsini bir çukura atmıştı.

Hapiste kaldığı süre boyunca “iyiyi kötüden ayırt etmek için eğitildiğini” söylüyordu bu kişi ve bağışlanmak için herşeyi yapmak istiyordu. Tüm ailesi katledilen kadın da bu kişiyi affetti.

Bütün yaşanan acılara rağmen Ruanda’daki insanlar affedebildiler çünkü nefretle yaşanmayacağını, geçmişin de geri getirilemeyeceğini anlamışlardı.

Hepsinin aslında aynı renk, aynı dil ve aynı kültüre sahip olduklarını özetle Ruandalı olduklarını da hatırlamış ve kardeşlerin birbirine düşürüldüğünü de görmüşlerdi.

Yeni Ruandaların yaşanmaması için bu eğitimin baştan verilmesi gerekiyor.

İnsanlara Darwinizmin “güçlü olan kazanır” yalanlarının değil, sevginin, yardımlaşmanın, fedakarlığın, korumacılığın, birliğin güzelliğinin anlatılması çok hayati.

Darwinizm kimileri tarafından masum gibi gösterilmeye çalışılsa da tarihteki tüm katliamların, tüm acıların, iç savaşların altındaki gerçek nedendir. Bu Kamboçya’da da böyledir, müslümanın müslümanı katlettiği Suriye ve Mısır’da da böyledir...

Hangi ülkede olursa olsun insanların kafatası boyuna göre ölçümler yapılıp, sözde alt sınıflar oluşturulup sonra da bu kişilerin acımasızca ezilmesini, katledilmesini gelişme vesilesi gibi göstermeye çalışanlar hastalıklı ruha sahip, zalim mantıktaki kişilerdir.

Bu kişilerin oyunları tespit edilip, doğrusu ortaya konulmalı, sevginin, kardeşliğin ve uzlaşmanın asıl olduğu anlatılmalıdır.

Al-I İmran Suresi, 104- Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar