Prof. Dr. Recep DİKİCİ

Prof. Dr. Recep DİKİCİ

BÜYÜK MÜJDE

İnsanın gücü ve kuvveti yerinde iken oruç tutmalıdır.

Zira kıyamet gününde oruç, bir güzel sûret alarak, Hak teâlânın hitabına mazhar olacak ve Hak teâlâ hazretleri, oruca diyecek ki, yâ oruç, sen memnun olduğun şahısları alarak Cennete gir! Daha sonra, Hak teâlâ soracak, yâ oruç, benden başka ne arzun varsa iste. Oruç ise, razı olduğu kimseler için muhtelif şeref ve meziyetleri Hak teâlâdan isteyip almaya da muvaffak olacak ve böylece oruç tutanlar, kıyamet gününde yüksek bir şerefe nâil olacaklardır.

Bu arada oruç tutanlar, birçok Cehennem ehli müslümana şefaat edebilme imkânına da kavuşacaklardır.

Bütün bunların ötesinde olarak, oruç tutanlar Peygamberimize (sallallahü aleyhi vesellem) komşu ve Cenâb-ı Hakkın cemâlini görmeğe nâil olacaklardır.

Seyyid Abdülhakîm Efendi’nin (kuddise sirruh) tekkelerin açık olduğu zamanda Ramazan ayının gelişi münasebetiyle bir müridlerine yazdığı mektubun ikinci kısmı:

Bunlardan maadâ (başka)] her gün latîfe-i kalb ki sol memenin altındadır. Burada yirmi bir bin zikr-i Celâl edersiniz. Latîfe-i rûh ki sağ memenin altındadır. Bunda da onbir bin, latîfe-i sır ki sol memenin fevkınde, iki parmak fâsılalı bir mevkı’dedir onbir bin, latîfe-i hafîde ki sağ memenin fevkındedir, onbir bin, latîfe-i ahfâ ki sadrın ortasındadır, onbir bin, latîfe-i nefs ki alnın ortasındadır, bunda da onbir bin zikr-i Celâl ile meşgûl olursunuz. Bunları toplarsak yevmî vazîfeniz yetmiş altı bin ediyor.

Bu mukaddes eşgâlinizden bakiyye kalan zaman-ı bî kıymetinizi pek samîmî bir râbıta ile imrâra cehd edersiniz (geçirmeye çalışırsınız). Yevmî vazîfenizi tâkatinizden haric gördüğünüz takdirde her birisinden ikişer bin tenkîs edersiniz (azaltırsınız). Rüyalarınız pek câlib-i dikkat (dikkat çekici) olmadığı takdîrde i’timâd etmeyiniz. Câlib-i dikkat olanlar olursa ta’birlerine intizâr etmeksizin (beklemeksizin) derhal yazarsınız. Zikrden usanç ve inkıbaz (sıkıntı) hâsıl olursa (Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî) okursunuz. Bu da kabzınızı izâle etmezse (gidermezse) ya yalnız veyahud erbâb-ı ihlâsdan birisi ile kırlara çıkarsınız. Kâbil olursa kırlarda öğle ve ikindi namazlarını cemâ’at ile kılarsınız.

Mektûbât’dan başka bir kitâb okumazsınız. Kat’â sâir kitâp ve gazetelerle meşgûl olmayınız. Hâsıl olan te’sîrâtı veyahud adem-i te’sîrâtı iki fâsıla ile üçüncü günü muhtasar bir mektûb ile bildirirsiniz. İktizâ eden cevâbları biiznillahi teâlâ ânında yazarım. Yetmişaltı bin kadar ism-i celâli fâsıla ile de edâ edebilirsiniz. Vücudunuzu eziyyet ve cefâya koymazsınız ki vücûdun râhatı nâkıs olmasın. Namaz ve oruçlarda kâbil olduğu kadar sünnet-i seniyyeye ittibâ’a gayret edersiniz. Mektûbât’ın mümkin mertebe Fârisîsini okuyunuz. Zîrâ kendi kelâmı bu lisân üzere idi. Sokakda tesâdüf etdiklerinize selâm ve redd-i selâm edersiniz. Görüşmek isteyenlere kısa cevâblar vererek Ramazân-ı mübâreki vesîle ittihâz ederek isti’fâ-yı kusûrda bulunursunuz (kusûrunuzun afvını istersiniz). Bu hareketlerden maksad, kendinizi iyi bilip diğerini kötü tanımak değildir. Bu tavır, bilmelisiniz ki muktezâ-yı emrdir. Ya’nî pîr-i tarîkatımızın bir emridir. Hikmetini ben bilemem, ancak kendisi bilir diye nefsinize hitâb edersiniz. Böyle düşünmekle beraber takındığınız bu vaz’ıyyetden ziyade hâif ve hâşi (korkmuş) bulunursunuz ki mebâdîde (başlangıçda) menfe’at ümîdinde iken mazarrat hâsıl olmasın. Size yazacağım cevabları sâde yazacağımdan ihtimal ki îcâbında azıcık sert ve tekdîrli olur, yahud da lutf ve iltifatlı olur. Binâenaleyh ne mükedder ve ne de memnun ve mesrûr olmamalısınız. Her iki türlü cevâb da bir takım hikmete mebnîdir. Hâlinizi mehmâ emken (mümkin olduğu kadar) setr edersiniz; ya’nî inzivânızı Ramazân-ı şerîfden müteessir gibi gösterirsiniz ve böylece izhâr edersiniz. Maamafih bu husûsda pek düşünmeyiniz. Merak etmeyiniz ki kalbiniz tefekkür ve tahatturdan hâlî (düşünce ve hâtıralardan boş) kalsın. Bundan başka lüzûmu olan bazı şeyler olursa, cevablarınızda yazarım. Birâderim, bunlar hep emr-i ihtiyârîdir. Kendinizi pek sıkmayınız. Mecarî-i umûru (işlerin cereyânını) Cenâb-ı Hakka tefvîz ediniz. Hakdan gayri bir şeyi maksûd bilmeyiniz. Zîrâ dünyâ ve âhıret bu sûretle ma’mûr olur. Hattâ isterse dünyâ ve âhıret ma’mûr olmasın. Zîrâ ki kuluz. Bu itibârla lâzıme-i ubûdiyyet budur, îfâya mecbûruz. Hak sübhanehu ile alışverişde değiliz. Allahü teala Peygamberimize komşu olmayı ve Cenâb-ı Hakkın cemâlini görmeyi nasip etsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum