ÇALIŞMAK CAN SIKIYOR

Oblomov, Stoltz ile dünyada nasıl yaşamak gerektiği üzere konuşmaktadır. Oblomov bir efendidir, ama yeni bir ekonomik bilinç gelişmektedir. Stoltz gelişen, çok çalışan sınıfı temsil eder. Stoltz’a göre eski toplumun artıkları olan Oblomovlar miskinliği, rehaveti temsil etmektedirler. Oblomov’un mülkü sayesinde eriştiği nimetleri kullanım biçimi Stoltz için ideal edilmemiş görünmektedir. Oblomov olanca kuvvetiyle hayattan tad ve kâm almaya odaklanmış gibidir.

 

“Sabahleyin kalkarım. Hava güzel, gök göz alabildiğine mavi, bir tek bulut yok. Planıma göre evin bir tarafındaki balkon, doğuya, bahçelere, kırlara bakar; öbür taraftan da köy görünür. Karımın uyanmasını beklerken, hırkamı giyip bahçede sabahın serin havasını içe içe gezinirim. Orada bahçıvanı bulur, onunla çiçekleri sular, ağaçları, çalıları budarım. Karıma bir demet çiçek toplarım. Sonra yıkanmak için banyoya ya da dereye giderim. Dönüşümde balkonun kapısı açılmıştır; karım sabahlığını giymiş, başına her an uçacakmış gibi duran hafif bir başörtüsü atmış, beni bekliyor. "Çay hazır", der. Bir öpüş, ama ne öpüş! Bir çay, ama ne çay! Bir koltuk, ama ne koltuk! Masaya otururum; çörekler, kaymaklar, taze tereyağları... Sonra rahat bir elbise giyerim. Karımı belinden tutar, onunla uzun gölgeli bir yola girerim; sessizlik içinde, hülya içinde ağır ağır yürürüz ya da hayallerimizi birbirimize söyleriz, mutlu anlarımızı, nabzımızı sayar gibi sayarız, kalplerimizin sesini dinleriz. Ruhlarımız tabiatla kaynaşır... ve farkında bile olmadan dereye, kırlara çıkarız... Dere şırıl şırıl akar... Üstünde meltem hafif ürpertilerle gezinir. Hava sıcak, kayığa bineriz, karım kürekleri hafif hafif çeker...Şeftalilere, üzümlere bir göz atarız. Sofraya gönderilecekleri seçeriz, sonra dönüp hafif bir yemekten sonra konukları bekleriz... O arada karıma Marya Petrovna ya da ona benzer adı olan bir dostundan kitap veya nota ile bir mektup gelir ya da hediye olarak bir ananas gelir. Ben de kış bahçemde yetişen kocaman bir karpuzu iyi bir ahbaba yarınki yemek için gönderir, kendim de giderim... Gene o sırada mutfakta bir çalışmadır başlar; aşçıbaşı kar gibi beyaz başlığı ve önlüğüyle telaş içindedir; ocaktaki tavaların birini kaldırır, birini koyar, bir tencereyi karıştırır, hamur açar, musluğa su döker... Bıçaklar işler, sebzeler doğranır... Başka bir yerde dondurma çevrilir... Yemekten önce mutfağa uğramak, tencerenin kapağını açıp yemeği koklamak, böreklerin sarılmasını, kremanın yapılmasını seyretmek ne hoştur! Sonra gider sofada uzanırım. Karım yüksek sesle yeni bir kitap okur; zaman zaman durup üzerinde konuşuruz... Derken konuklar gelir; sen ve karın mesela”.

Stoltz, arkadaşının hayatı hakkında ve gelecek toplumu kurmak noktasında başka bir “çalışma etiği” geliştirmiştir. Oblomov’un hayatını eleştirir ve ona bir tanım da yapar. Yeni ekonomik programın insan tipini de açıklar. Bu çalışan, biteviye çalışan bir adamdır.

 

“Ştoltz bir düşündü, bu hayata bir isim aradı: Senin bu anlattığın, babalarımızın, büyükbabalarımızın hayatı.

Bu... bir çeşit Oblomovluktur”, dedi. "Var gücümüzle çalışmalıyız, çünkü Rusya'nın bitmez tükenmez kaynaklarını işletmek için kollara ve kafalara ihtiyaç var; daha mutlu bir dinlenme için çalışmak; dinlenmek de bir çeşit yaşamak, daha sanatkârca, daha güzel yaşamak, şairlerin, sanatkârların hayatını yaşamak olmalı. Hayat, düşünmek ve çalışmaktır, Şöhret aramadan, durmadan çalışmak ve işini yaptığını görerek ölmek.

Oblomov

  • Bir gün bırakırsın bu işleri.
  • Hiçbir zaman. Ne diye bırakayım?
  • Sermayen iki katma çıktığı zaman bırakırsın.
  • Dört katına çıktığı zaman da bırakmam.
  • Mademki para kazandıktan sonra köye gidip rahat etmeyeceksin, ne diye çalışıyorsun öyleyse?
  • Bu da köy Oblomovluğu.
  • Ya da bir mevkiye yükseldikten sonra hak edilmiş şerefli bir dinlenmeye çekilmek...
  • Bu da Petersburg Oblomovluğu.
  • Peki insan ne zaman yaşar öyleyse? Ne diye hayatımızı berbat etmeli?

İşin kendisi için; başka bir şey için değil. Çalışmak hiç değilse benim hayatımın gayesi, içi, dışı, her şeyidir. İşte sen hayatından çalışmayı attın; ne oldun sanki?” (GONÇAROV, 1983: 203- 209).

 

            Kır toplumları yıkılıp Stoltz tipinde tecessüm eden “çalışma etiği” dünyaya egemen olunca, Oblomov’un savunduğu hayat felsefesinin Stoltzlar tarafından da benimsendiği görüldü. Gerçekte toplumların sürekli çalışması esasına dayalı bir hayat felsefesi kurmak imkansızdır. Özellikle İslam düşüncesi açısından çalışma nazariyesinin çıkış noktası “ahlâk” kaygısı idi. Oblomov’un eleştirisi yapılacaksa bu, sermayesini arttırmaya dönük “iş” felsefesinden koptuğu için olabilir mi? Ahmed. B. Hanbel, Muverrik el- Iclî’nin ticaretle uğraşıp kazandığı paraları da fakir ve miskinlere dağıttığını, “Eğer bunlar olmasa, ticaretle uğraşmam” dediğini kitabına almıştı (HANBEL, 2006: 328). Demek ki, servetin Stoltz gibi biriktirilmesinden yana bir çalışma etiği geliştirmemişti. El- Iclî’nin çalışma etiğini modern toplumlara getirmek, çalışmaya içtimaî ve paylaşmacı hareket vermek kapitalizmin başarabileceği bir ideal olamayacaktır.  Oblomov eleştirilecekse kapitalizme geçmediği için eleştirilmemeli idi. Ancak 1900’lü yılların başından itibaren tüm dünya kır toplumlarının yıkılıp kapitalizme geçilmesi hesabına yeni bir toplum kurulması çabasını yüklendi. Sanayileşmeye dair bir ideolojiyi terennüm eden tüm aydın- bürokratlar için kır insanı korkunç bir tembellik zihniyetine gömülmüş zavallı bir yaratıktı. 2000’li yıllardan sonra biliyoruz ki, sanayileşme öyle bir üretim zihniyetidir ki, herkesin çalışması gerekmiyor. Bütün insanlığa yetecek kadar üretim yapan makinalar ortaya çıktı. Kapitalizm, tarım toplumlarının tembellikle suçladığı kesimlere benzer topluluklar üretmişti. Oblomov tiplemesi, servetin çalışmaya bağlı olmayan bir ilahi paylaştırma olduğunu bu manada kanıtlıyor. Rızkları veren, onu dilediğine dilediği miktarı ile dağıtan kudreti kapitalizm tanımamıştı.

            Diğer taraftan Stoltz’un sermayeyi büyüten çalışma etiği içinde dünya nimetlerinden istifadeyi önemsemediği iddiası da hem aklî değil ve hem de realiteye mutabık görünmemekte. Bu o kadar böyledir ki, Max Weber, pritan ruhun çilekeş çalışma ideolojisini zamanla inkar ettiklerini yazmıştı. “Puritan ruhun en hakiki taraftarlarını, çok düzenli olarak, küçük burjuva ve çiftçilerin aşağı statülerinden yükselen sınıflar arasında buluruz (...) Metodistler her yerde çalışkan ve tutumlu olmuşlardır, bunun sonucu olarak da mülkleri çoğalmıştır. Böylece bununla orantılı olarak gururları, kızgınlıkları, bedensel ve dünyevî arzuları ve yaşam kibirleri artmıştır” (WEBER, 1985: 140- 141).

            Stoltz’un tezlerinde haklı olabilmesi için işsizliğin sıfırlanması hedefi ile hareket eden bir pazar zihniyetini savunması gerekiyordu. Nitekim, Osmanlı’da Ahiler, bozulmaya uğramadan önce bu prensiplerle çalışıyorlardı. İbrahim Güler, M. Çağatay Uluçay’ın XVII. yuzyılda Manisa özelindeki çalışmasında (M. Çağatay Uluçay, XVII inci Yuzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı , 1942), tüccarın işsiz ve boş kalmamasını sağlamak için bazı kısıtlamalar getirildiğinden bahsedildiğini naklediyor: a) her malın belli müşterisi olacaktır, b) her esnaf her istediğine mal satamayacaktır, c) esnaf istediği kadar mal alamayacaktır, d) pazara fazla veya eksik mal getiremeyecektir, e) herkes dükkan açamayacak ve esnaf olamayacaktır (GÜLER, 2000: 131). Dolayısıyla tekelciliğe bağlı olarak, her şehirde bulunan esnafın miktarının tahdit edildiğini; her önüne gelenin dükkan açamadığını ve esnaf olamadığını belirtir.

                Bu durumda modern toplumda çalışmanın haksızca iğdiş edildiğinden bahsedebiliriz. Bir çok mesleğe diplomasız ve ruhsatsız girilemediği ortadadır. Pazarı daraltarak kapitalist kârı maksimize eden modern sanayi toplumunun, kırda yaşayanları “Oblomov” diye göstermesi, tembel ve hastalıklı zihnî tasavvurla suçlaması yanlış olmuştur. Köylüler efendi Oblomov değildir. Kapitalizm de “açların yanında tok yatan” Oblomov olmuştur. Çalışmak bunun için can sıkıyor.

               

 

 

  • GÜLER İbrahim,  XVIII. Yüzyılda Osmanlı Esnaf Ve Zanaatkarları Ve Sorunları Üzerine Gözlemler, Muğla Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt:1 Sayı:2, Güz 2000
  • GONÇAROV, Oblomov, Sosyal Yayınlar, 1983
  • HANBEL Ahmed b., Kitabü’z Zühd, İz Yayınları, 2006
  • WEBER Max, Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu, Hil Yayınları, 1985

 

Önceki ve Sonraki Yazılar