Çanlar bizim için çalıyor

Mardin'deki korkunç kıyımdan sonra, bir kere daha anladım ki, ülkemiz kocaman bir tımarhâneye dönmüştür. Düşünebiliyor musunuz, yemekten kalkıp namaza duran akrabalarını, hısımlarını, komşularını, amcalarını, yeğenlerini vahşice öldürmüşler. Hamile kadınları, bebekleri, herkesi...

Bu bir terör eylemi değilmiş... Bundan âlâ terör olur mu?

Bu korkunç hadise bize ders verir mi? Kesinlikle vermeyecektir.

Başbağlar fâciasından ders ve ibret almayanlar bundan sonra da almayacaktır.

Bu ülkede gözü dönmüşler var. Silahları var. Onlar her türlü cinayeti işleyebilir.

Bizim büyük medyamıza yağlı bir konu çıktı.

Cumhurbaşkanımız o köye gidebilirse iyi olur.

Diyanet İşleri Başkanı da gitmelidir.

Yetmiş milyonluk şu ülkede yedi büyük bilge, yedi gerçek aydın kaldıysa onlar da bir uyarı metni hazırlayıp millete sunmalıdır.

Geleceğimiz daha kimbilir böyle kaç korkunç hadiseye gebedir.

Çanlar acı acı, korkunç korkunç durmadan çalınmalıdır.

KİMSE ÜZERİNE ALINMASIN

(Bu yazı tamamen anonimdir. Hiçbir şahıs, parti, iktidar kasd edilmemektedir. Kimse üzerine alınmasın.)

1. İhalelere fesat karıştıranlar lanetlidir.

2. Devletin, belediyelerin bütçelerini hortumlayanlara lanet olsun.

3. Saçı bitmedik yetimlerin haklarını yiyenler mel'undur.

4. Halkın oylarını satın alanlar alçaktır.

5. Oylarını satanlar onlardan daha alçaktır.

6. Haram yiyenler eşkıya zümresindendir.

7. Gurur, kibir, kendini beğenme hastalarının burunları sürtülecektir.

8. Kini olanın dini yoktur.

9. Kara, kirli, necis servet sahipleri uğurlu, meymenetli, hayırlı kimseler değildir.

10. İslâm dininde istikamet (doğruluk, dürüstlük) farz-ı ayndır.

11. Doğru olmayan Müslümanın namazı, orucu sizi aldatmasın.

12. Müslüman yalan söylemez, yalancı münafıktır.

13. Müslüman aldatmaz. Resûl "Bizi aldatan bizden değildir" buyurmuştur.

14. Müslüman, vaadini/sözünü yerine getirir. Getirmeyen münafıktır.

15. Müslüman emanetlere hıyanet etmez. Eden münafıktır.

16. İman ile küfür bağdaşmaz, uyuşmaz. İmanla küfrü bağdaştırmaya uğraşan kızıl münafıktır.

17. Birilerini haram paralarla zenginleştirip yeni bir burjuva sınıfı oluşturmaya çalışanlar yanlış yoldadır.

18. İsraf haramdır. Müsrifler fâsık ve fâcirdir.

19. Haram, gayr-ı meşru, ahlâk ve hukuk dışı yollarla zengin olanlar bilsinler ki, o kara servetlerinin hesabını verecekler, dünyada rezil ve rüsvay olup âhirette yanacaklardır.

20. Din kutsaldır, ona sadece hizmet edilir. Dini, istihdam ve istismar ederek (sömürerek) zengin olanlar, ikbal elde eden insanlar alçaktır.

21. Müslümanlıkta hırsızlığın ölçüsü şudur: Peygamber buyurdu ki, Allah'a yemin ederim ki, kızım Fatıma hırsızlık yapsa onun da elini kestiririm.

22. Allah, Kur'ân'da adaleti emr etmiştir.Peygamber adaletle idare etmiştir. Adaleti bırakıp zulm edenler isyankâr Müslümanlardır. İsyankârların sonu iyi olmaz.

23. Bizden önceki taçlı, tahtlı, devletli, ikballi, saltanatlı ekselans adamlara ve zümrelere bakalım. Ne olmuşlar? Yerlerinde yeller esiyor. Âdil ve sâlih olanlar hayırla anılıyor, zâlim ve fâsık olanlar kınanıyor.

24. Helalinden elde edilmiş hayırlı ve meşru az mal; haram yollarla elde edilmiş kara ve kirli büyük servetlerden bin kere hayırlıdır.

25. İnsanların bir kısmı bir müddet kandırılabilir, aldatılabilir. Lakin bütün insanlar devamlı olarak kandırılıp aldatılamaz.

26. Allah ihmal etmez imhal eder (mühlet verir).

27. Allah her insana iki melek tayin etmiştir. Biri iyiliklerini, sevaplarını, hayırlarını yazar. Diğeri kötülüklerini günahlarını, isyanlarını.

28. Azgınlar bir türlü doymazlar. Onlara dünyayı verseniz, yanında Ay'ı da isterler. Onların gözünü ancak toprak doyurur.

29. Mal mal mal... Para para para... İkbal şan alkış debdebe tantana... Gurur, kibir, benlik... Ben ben ben... Bu gidiş Mevlaya mı, belaya mıdır?

30. Kurtuluş çaresi var mı? Elbette var. Çareleri sayıyorum. Ölmeden önce âcilen bütün kötülüklerinize tevbe etmek... Haram, kirli, necis servetleri hak sahiplerine iade etmek... Hak sahipleri bulunamazsa hayır yapmak...

Acınacak Halimiz

1993'te Paris'te Gallimard Yayınevi tarafından hazırlanmış ve çeşitli dillere tercüme edilmiş İSTANBUL adlı tanıtım kitabına hayran kalmamak mümkün değil. Bende bu kitabın Fransızca orijinali, İngilizce ve İtalyanca tercümeleri bulunuyor. Şu anda masamın üzerinde İngilizce nüshası var. "İstanbul and Nortwest Turkey, Knopf Guides, New York, 407 s. 1994). Kitabın her sahifesi sanki bir kuyumcu titizliğiyle işlenmiş, eser irili ufaklı binlerce resim, fotoğraf, harita ve plan ile süslenmiş.

Bu kitap öyle sıradan bir turist rehberi değil. İstanbul ve civarına ait çok zengin ve etraflı bir kültür ansiklopedisi. İçinde neler yok ki... İstanbul ve civarının kuşları, balıkları, deniz hayvanları, ağaçları, çiçekleri... Mimarî eserleri, Türk evleri... Hüsn-i Hat sanatı... İstanbulla ilgili birkaç şiir... Binlerce konu, binlerce resim... 46-48'inci sayfaların başlığı "The Turkish Language= Türk Lisanı". Bu bölümde yer alan bir cümleyi dikkatlerinize sunmak istiyorum:

"...the children of the Republic cannot even decipher the inscription on their grandfather's tombstones." (s.47)

Cumhuriyet çocukları, dedelerinin mezar taşlarını çözmekten (okuyup anlamaktan) âcizler... diyor.

Biraz alaycı, biraz acıyan ve aşağılayan bir üslup değil mi?

Kitabın bu bölümünde, Arap alfabesinin yasaklanmasının felaketli, facialı neticelere ulaştırdığı söyleniyor.

Sadece yazı değiştirilmekle yetinilmedi, lisan üzerinde de ağır baskılar ve zorlamalar yapıldı.

Biz Türkiyeliler, lisanımızın ve kültürümüzün yakın çağda mâruz kaldığı baskıları, kopuklukları, zoraki değişimi tartışmıyoruz, tartışamıyoruz ama kültürlü yabancılar bizim nâmımıza tartışıyor ve halimize acıyor. Gerçekten yazı ve lisan konusunda acınacak bir halimiz var.

1928'de harf devrimi yapıldığı zaman, ülkedeki her okur-yazar vatandaş Arap-İslâm yazısını ve Osmanlıca kültür lisanını biliyordu. Aradan 80 sene geçti. O okur-yazarlar öldüler ve yeni nesiller artık dedelerinin mezar taşlarını, tarihî binaların Türkçe kitabelerini, Devlet Arşivi'ndeki yüz milyon adede yakın belgeleri, Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki ve başka kitap saraylarındaki yazma ve basma eserleri okuyamıyorlar. Okumayı öğrenseler bile anlamakta güçlük çekiyorlar.

1927'de İstanbul Dârülfünunu (üniversitesi) müderrislerinden (profesörlerinden) Abraham Galanti, "Arabî Harfleri Terakkimize Mâni Değildir" başlığıyla çok önemli bir kitap yazmıştı. Dedikleri doğru çıktı. Japonlar, Arap harfleriyle yazılı Osmanlıcadan bin kere daha zor, daha çetrefil, daha muğlak, öğretilmesi ve öğrenilmesi zahmetli yazılarıyla; ilimde, teknikte, sanatta, medeniyet ve kültürde harikalar meydana getirdiler, 400 üniversitelerinde çok güçlü çok vasıflı, çok kültürlü, çok üstün insanlar yetiştirdiler, bir sürü Nobel armağanı kazandılar. Demek ki, zor bir yazı ilerlemeye, kalkınmaya, yükselmeye engel olmuyormuş. Aksine, onunla yazan ve okuyanları güçlendiriyor ve vasıflı kılıyormuş.

Aradan 80 sene geçti, olan oldu. Bari bundan sonra liselerimize Osmanlıca dersleri konulsa ve yeni nesiller dedelerinin, atalarının mezar taşlarını okuyabilseler. İyi mi olur, kötü mü olur?

Türkçe asırlar boyunca yirmiye yakın alfabe çeşidi ile yazılmıştır.Müslüman Türk alemi bin yıldan fazla lisanını İslâm harfleriyle yazmış, kültür hâfızasını bu yazıyla bina etmiştir.

Devrimler yapılmış ve neticeler alınmıştır. Bundan sonra artık yasakları, tabuları sürdürmemek gerekir.

İstanbul'da Beyazıt meydanına bakan büyük bir kapı var. Eski adıyla Seraskerlik kapısı. Üzerinde çok nefis, çok büyükTürkçe bir kitabe yer alıyor. "Daire-i Umûr-i Askeriye". Bugünkü sade ve öz Türkçe ile "Askerlik İşleri Dairesi" manasına gelir. Şu anda bu kapının altından gelip geçen nice profesör bu yazıyı okuyamıyor. Bu okuyamama iyi midir, kötü müdür? İlerleme midir, gerileme midir?

İster misiniz, bu yazımdan dolayı başımı ağrıtsınlar...

(Not: Avram Galanti'nin "Arabî Harfleri Terakkimize Mâni Değildir" kitabını Bedir Yayınevi'nden temin edebilirsiniz. Tel: 0 212/519 36 18)

Kaynak: Milli Gazete

Önceki ve Sonraki Yazılar