Sebahattin BİLGİÇ

Sebahattin BİLGİÇ

CENNETTE BİR GÜN GEÇİRMEK

Medine, Nurlu Şehir. Nasipli şehir. Bağrında bütün mevcudatın en kıymetlisini barındıran şehir. Medine kardeşlik şehri, dayanışma şehri, vefalılar şehri, adanmışlar şehri, kahramanlar şehri…

Medine, Nurlu şehir. Havası güzel, kendisi güzel, kokusu bambaşka, maneviyatı tarifsiz şehir.

Medine, Nurlu şehir. Dünyanın her tarafından özlemle, hasretle bağrı yanık, gözü yaşlı sevdalılarının hürmet ve edeple akın ettiği şehir.

Medine, Nurlu şehir. Torağı bereketli, insanı edepli, bitmez, tükenmez sevdalıları olan şehir. Ne mutlu Medine’ye, ne mutlu dünyanın her tarafından nurlu şehre akın edenlere.

Efendimizin şu sözleri beni çok etkilemiş, hem de son derece sevindirmiş ve ümitlendirmiştir.

Efendimiz ahirete irtihal etmiş sahabelerini Baki kabristanlığına ziyarete gittiğinde, Kabirlere selam veriyor ve ekliyor: “Biz de size katılacağız.” Sonra muhtemelen gözleri uzaklara çevrili, bize ümit olacak şu muhteşem sözleri söylüyor: “Kardeşlerimi özledim.” Sahabeler şaşırıyorlar: “Biz senin kardeşlerin değil miyiz ya Rasulallah?” Efendimizin yüreklerimize fer olacak şu sözleri ne kadar harika değil mi? “Sizler benim ashabımsınız. Kardeşlerim beni görmedikleri halde bana inananlardır. Ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim.”

İşte şimdi Medine’deyiz. Efendimizin özlediği kardeşleri olabilme arzu ve temennilerimizle, Rahmetli Ali Ulvi Kurucu’nun eşsiz na’tında dillendirdiği dizeleri gönlümüzde hissede hissede Ravza-ı Mutahhara’ya doğru gidiyoruz.

Rûhum sana âşık, sana hayrandır EFENDİM,
Bir ben değil âlem sana kurbandır EFENDİM.

Mahşerde nebiler bile senden medet ister,
Rahmet, diyen âlemlere, Rahmandır EFENDİM.

Artık cennet bahçesine randevu ile girilebiliyor. Mescid-i Nebevinin bahçesinde randevusu alınmış gruplar, görevliler tarafında itina ve disiplinle diziliyor. Kaç kişilik randevu alınmışsa o kadar sayı içeri buyur ediliyor. Niltur’un hem Haremeynde görevli hocaları, hem de şirket merkezinde görev alan hocaları son derece tecrübeli, titiz ve görevinin bilincinde ve şuurunda olan hoca efendiler. Kafile için en uygun zamanda randevu alınmış. Hacı hanımlar ayrı, erkekler ayrı ziyarete gireceğiz. Hac kafilemizin erkekleri olarak dış bahçenin ihata duvarının dibine diğer kafilelerle beraber içtimada dikilir gibi konuşlanıyoruz. Hepimizde peygamberimizin ravzasında namaz kılabilmenin ve Efendimizi selamlayacak olmanın heyecanı hat safhada. Efendimiz; "Evimle minberim arası, Cennet bahçelerinden bir bahçedir" buyurmuş. Efendimizin sözü şeksiz ve şüphesiz sözlerin en doğrusu olduğuna göre cennette bir zaman geçireceğiz.

Ravzayı Mutahharaya ulaşıp yeşil halılarla buluştuğumuzda cennet bahçesinin kendine has kokusu ve uhreviyeti tüm benliğimizi kuşatıveriyor. Orada kıyam başka kıyam, rükû başka rüku, hele secde bambaşka bir secde. Duaya açılan ellere göz pınarları eşlik ediyor. Zaman duruyor adeta, bıraksalar kim bilir kaç saat, kim bilir kaç vakit geçirilir cennet bahçesinde.

Doyumsuz vakit geçip te görevli askerler diğer bekleyenleri almak için bizi dışarı buyur ettiğinde hüzün kaplıyor içimizi. Her güzelliğin bir sonu var elbet. Rabbimize sonsuz şükranda bulunuyoruz cennet bahçesinde bulunabilme lütfundan dolayı.

Efendimizi selamlamak üzere yavaş yavaş yürürken, Alemlerin Sultanının haneyi saadetinden mescide sahabesinin arasına girişi canlanıyor gözümde. Hz. Osman edeple ayağa kalkıyor, Hz Ebu Bekir muhabbetle bakan gözlerini Efendimizden ayıramıyor, Saad bin Muaz anam babam sana feda olsun diye sesleniyor yanından geçerken, Ebu Lübabe kendini direğe bağlamış affedilmeyi bekliyor büyük bir ümitle, Efendimizden hutbede uzak kalmış hurma kütüğü inletiyor tüm mescidi, Zübeyr Bin Avvam Hz Hamza kılıçlarının kabzasından tutmuş emret Ya Resulallah dercesine nazar ediyor, Hz Ömer mescide nizam veriyor adeta bakışlarıyla. Büyük bir edeple Efendimizin önünde diz çökmüş sahabe, kutlu sözleri dinledikçe başları gönüllerinin üzerine düşüyor mübareklerin. Ah onların arasında olmak ne mutluluk, ne saadet olurdu…

Hiç şüphesiz hac ve umrenin lütufları, nimetleri bitmez. Babus selamdan Alemlerin Sultanının huzuruna doğru giderken Efendimizin bir müjdesini daha yaşamanın sevinci ve hazzı yayılıyor grubumuza. Efendimiz “ Beni vefatımdan sonra ziyaret eden sağlığımda ziyaret etmiş gibidir” ve yine “ kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip olur” buyurmuş. Bu güzel müjdelerle Kabri Saadetin önüne salavatlarla ulaşıp, selamlamalarımızı yapıyoruz. Sanki nurdan bir koridorun içindeyiz. Sevdalı gönüller, nemli gözlerle alemlerin sultanını selamlayıp, oda arkadaşları nasipli büyük sahabeler Hz Ebu Bekir ve Hz Ömeri de selamlayıp ilk fırsatta tekrar gelmek üzere arkadan gelenlere yol açıyor. Rabbimizden niyazımız Efendimizin ümmetim dediklerinden, kardeşim diye andıklarından, sancağının altında barındırdıklarından ve kevserinden ikramlarına nail olanlardan olabilmek.

Ayrılırken içimizde hem sevinç, hem hüzün var. Ey Yunus’um yüreğinden seslenmiş de ne güzel demişsin:

Canım kurban olsun senin yoluna,

Adı güzel kendi güzel Muhammed.

Gel şefaat eyle kemter kuluna,

Adı güzel kendi güzel Muhammed.

Yunus neyler iki cihanı sensiz,

Sen hak peygambersin şeksiz, gümansız,

Sana uymayanlar gider imansız,

Adı güzel kendi güzel Muhammed.

Hep beraber yeşil kubbenin karşısına Efendimizin mübarek başlarının hizasına gelip fotoğraf karesinde yerimizi alırken, meleklerin de pozuna girmiş olmanın mutluluğunu yaşıyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum