Duyduk ve Uyduk!

Duymak hayatımızda en zor yapabildiğimiz şeylerden biridir.

Duymak hazır olmayı gerektirir. Niyetli olmayı, bulunulan durumu aşmayı dilemeyi gerektirir.

Bir nevi teyakkuz hâli denebilir.  O nedenle kimi olaylarda ‘Duymaya hazır değilim, anlatma’ deriz.

Ürperen bir kalp yoksa henüz bünyemizde, duyamayız.

Almaya ve olmaya hazır bir ruh hâlinde olmak o nedenle mühimdir.

Elbette düşünce ve yaşama sistemimizi değiştirecek hususlarda bu böyledir. Yoksa hepimiz her dakika bir şeyler duymaktayız. Bunlara kulak kabartıyoruz. Abur cubur ne varsa bilgi kırıntısı adına biriktirme arzusundayız. Delice. Hiçbir işimize yaramadığını gördüğümüz halde.

İnsani bir zaaf işte…

Lazım olana karşı dinleme konusunda ‘Henüz hazır değilim’ şeklinde mazeretler üretiriz.

Lüzumsuz malumatlar konusunda ise büyük bir açlık gösterir, tüm dikkatimizle dinleriz. Üstelik defalarca.

Tartışmalara ve tartışmalı konulara olan ilgimiz de bu nedenledir belki de…  Saatlerce incir kabuğunu doldurmayacak konuları dinlemekten uykusuz kalırız da şikâyet etmeyiz. Ruhumuz yaralanır üstelik. Ama sürdürürüz uymamamız gereken bu çeldirici hususları dinlemeyi.

Bizi bu sıkıntılı duruma sokan nedir?

Ah illa da her konuda bilgi sahibi olmak isteği… Budur bizi derelerde susuz bırakan arzu. Bir de değişik ortamlarda mevzulara ‘Fransız kalma’ korkusu… Küçük düşme kaygısı… Sırf bu nedenle ömrümüz yanlış, gereksiz konuları dinlemekle geçer. Ruhumuza tek kelimesi dokunmayan bu gevezeliklere, zevzekliklere, münakaşalara ilgimiz biraz da bu yüzdendir.

Uymak zorunda olmadığımız konulara karşı obez bulunuşumuzun kötü bir nedeni.

Başkalarıyla ilgili konuları duymaya meraklıyız. Neden bu kadar dışımızdaki kişilerin mahremiyetlerine agah olmak isteriz ki?! Neden yük almaya bu kadar teşneyiz anlayamam.

Bizi acıtmadığı için mi?

Sorumluluk yüklemediği için mi?

Kendimize dönmek istemeyişimizden, biraz da kaçışımızdan mıi?

Belki de tüm bunlar ve başka sebepler yüzündendir uymamamız gereken, yürek bulandıran, ruhumuzu nefessiz bırakan, beden kafesinde boğan konulara koşuşumuz…

Halbuki tarih boyunca nebiler insanlığa seslendiler. Duymadık.

İlahi kitaplar her saniye durmaksızın seslendiler ve sesleniyorlar. Okumadık.

Veliler seslendiler. Hissetmedik.

Âlimler seslendiler. Öğrenmedik.

Mütefekkirler, filozoflar seslendiler. Düşünmedik.

Aktivistler seslendiler. Gayretlenmedik

Çileler, belalar seslendiler. Toparlanmadık

Ne yaptık peki? Duymamız gereken malayani şeylere yöneldik. Çöp karıştırdık.

Birbirine zıt iki davranışımız var.

Birincisi; duymamamız gereken konuları duymak konusunda aşırı bir iştihamız var. Buna enerji harcıyoruz. Zaman ayırıyoruz. Zarar da görüyoruz.

Ama yine de vazgeçmiyor canhıraş bir şekilde bu eylemi sürdürüyoruz.

İkincisi; duymamız gerekenler konuları duymak konusunda aşırı tutuk davranıyoruz. Gönülsüzüz. Mümkünse duymamak için çaba harcıyoruz. Bunun için geliştirdiğimiz formüller bile var. Örneğin o bilginin ruhumuzda titreşim meydana getirmemesi için kategorize ediyoruz. Bilgi sunanı etiketliyoruz. Yakıştırmalarda bulunuyoruz. Bir nevi mücadeleye giriyoruz gönlümüzü zindandan kurtaracak o kutsi nefese karşı.

Ne yazık!

Geçenlerde bir sohbet sırasında ‘Adı Güzel Kendi Güzel’ Efendimizin arkadaşları üzerinde konuşuluyordu. Söz inanmış kişi olan mü’minin aralarında hüküm vermesi için Allah ve Resulüne çağrıldığında ‘İşittik ve itaat ettik’ demesi gerektiğini anlatan Nur Suresi’nin 51.ci ayet’inden açılmıştı. Pek çok çeviriye baktım kavram bu şekilde geçiyordu gerçekten: ‘İşittik ve itaat ettik’.

Bu konunun ele alındığı bir dost meclisinde bir Bektaşi ereninin ayeti ‘Duyduk ve Uyduk’ şeklinde formüle ettiği Emin Işık Hocanın adı zikredilerek nakledildi.

Ve ben işte bu kısa anlatıma bayıldım.

Çok samimi ve içten buldum.

Bu teslimiyete hayran kaldım.

Bir haftadır dilimde dönüp duruyor: ‘Duyduk ve Uyduk’

Hakikati duyanlardan olabilmek ne büyük bahttır.

Gerçeğin çağrısını yüreğinde hissetmek, o mesajı alabilmek ne büyük ikram!

Ve ardından ‘Uyduk’ diyebilmek yiğitliği…

Yüceler yücesi Rabbimiz hepimize nasip etsin o sırrı, içtenliği, inanmışlığı...

Dilerseniz bir iç coşkusu ve gönül fırtınası halinde bir kez daha beraber söyleyelim:

‘Duyduk ve Uyduk!’

07.12.2012 canbolatugur@gmail.com/https://twitter.com/ugurcanbolat https://www.facebook.com/iyibakkendine

 

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
10 Yorum