Duygu fırtınası

İçinizden bu nefreti eksik etmeyin” dediği için bir belediye başkanının görevden alınıp hapse atıldığını herhalde unutmuş olamazsınız. Bir partinin kapatılma gerekçeleri arasında da yer aldı aynı söz. Cezai sonuçlar doğurabilecek yoğun duygulardan biridir çünkü 'nefret'...

Bu hatırlatmayı yapmamın sebebini herhalde anladınız: Bir önceki yazımda, Prof. Aysel Ekşi'nin, aynı günün akşamı Hayrünnisa Gül ile görüşeceğini öğrendiği bir İngiliz gazeteciye, “O kadından nefret ediyorum” dediğini belirtmiştim. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği türü kurumlarda ön saflarda yer alan biri olma yanında Hürriyet gazetesi başyazarı Oktay Ekşi'nin de eşidir Prof. Aysel Ekşi. Kendisiyle hiç görüşmediği, tanışmadığı, olumlu-olumsuz bir geçmişi bulunmayan Hayrünnisa Gül'le ilgili hislerini ifade ettiği o tek sözcük önemli: 'Nefret'.

Konuyu Ak Partisi kapatma davası ekseninde ele almıştım ilk yazıda. Bu defa daha önemli olduğunu sandığım bir soruya cevap aramaya çalışacağım: “Aysel Ekşi gibiler Hayrünnisa Gül ve onun gibilerden, Oktay Ekşi gibiler de Ak Parti ve kadrosundan neden 'nefret' eder?”

Aysel Ekşi'nin ağzından o sözcüğün çıktığını biliyoruz, ama Oktay Ekşi yazılarında 'nefret ettiğini' hiç belirtmedi. Buna rağmen kendisine haksızlık ettiğimi sanmıyorum. Sadece o değil, başyazarı olduğu gazetenin yazarlarının büyük bir bölümü de ancak 'nefret' gibi bir sözcükle karşılanabilecek yoğun bir duyguya sahipler Ak Parti çevresiyle ilgili olarak...

Bazıları 'sınıfsal' bir analizle konuya yaklaşmayı yeğliyorlar: Ak Parti 'baldırı çıplakları' veya 'dışarlıklıları' temsil ediyor onların gözünde ve kendilerini Ak Parti kadrolarından üstün görüyorlar; 'yukarıdakiler-aşağıdakiler' durumu...

Yine sınıfsal tahlille bir biçimde ilgili bir başka anlatım da Cumhuriyet'in kazanımlarına atıfta bulunmak... Kadınların sosyal hayatta daha geniş çapta yer almalarını sağladı Cumhuriyet, başların örtünmesi bu alanda bir geriye gidişi temsil ediyor onlara göre. Başörtülü kadınlar ve eşleri bu yüzden nefrete lâyık görülüyor. Son zamanlarda yanlış olduğunu bile bile tekrarladıkları “Ak Parti döneminde kadın işgücü alanından çekiliyor” iddiasının altında da bu kabulleri yatıyor.

Daha pragmatik bir yaklaşım ise 'kuşatılmışlık' duygusu olabilir: Ak Parti tek başına iktidara gelene kadar, Hayrünnisa Gül gibi kadınlar ile eşleri sosyal ve siyasal sistemin birer süsü konumundaydılar; ayak altında dolaşmaları rahatsız etse bile göze fazla batmayan yerlerde dolaşmalarına izin veriliyor, bir parça iktidar kullanmalarına ses çıkartılmıyordu. Köy kökenli veya ev kadını 'first lady' tiplerine tahammül etmeleri de buna işaret ediyor. Şimdi Çankaya dahil her alanda kendilerini kuşatılmış hissediyorlar.

Son zamanlarda “Her şey Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı oluşuyla değişti” deniliyor ya, bu sözün esas ne anlama geldiğine de ışık tutuyor 'nefret' sözcüğü... Çankaya'ya Ak Parti'den ama Ak Partili gibi olmayan birinin çıkması, Türkiye'deki siyasi sistemin bürokrasi ve bir kısım aydının ortaklığında bir tür anonim şirket olduğu görüntüsünün devamını sağlayacaktı; Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığı o dönemin kapandığının ilânıdır.

Çankaya'daki görüntü Türkiye'yi kaybettiklerini düşündürüyor onlara ve çok güçlü bir duygu fırtınası yaşattırıyor. Ancak 'nefret' sözcüğüyle karşılanabilen bir 'duygu fırtınası'...

Bazen işlediği suç/kabahat/günah yüzünden insanlar karşısındakinden nefret eder; Hayrünnisa Gül'ün, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan eşinin veya onu oylarıyla Çankaya'ya gönderen Ak Partililerin bu alanda yapabilecekleri fazla bir şey yok. Karşı tarafa 'kuşatılmışlık' hissi veren, 'aşağıdakiler-yukarıdakiler' sendromu yaşatan, sınıfsal rahatsızlık duymasına sebep olan nefreti azaltmak için nefret edilenler ne yapabilir ki?

Sorun Aysel Ekşi ve benzerlerinde... Bu rahatsızlıklarını ne kadar kısa sürede atlatabilirlerse kendileri için o kadar iyi olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar