Ecnebi kâfirlerden ne farkınız kalır?

 Kavmiyetçilik dine ve akla aykırı bir tuzaktır.” Büyük dedem, Diyarbakır'lı Sultan Şeyhmuz hazretleri/Karacadağ’da medfun.

Hálâ o dağlardaki “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” şeklindeki müteharrik (kışkırtıcı) sözleri kaldıramadılar. PKK’cılar da yarın birgün gider aynı dağlara; hem de kürtçe olarak “NE MUTLU KÜRT’ÜM DİYENE” yazarlar. Yazsınlar, iyi olur. Hattâ bir akıl vereyim onlara:

“T” ile “K” harflerinin yerini değiştirsinler... Türk kolayca Kürt olur....

  Kardeşlik âyetini yeniden okuyalım:

إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ ۚ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

  Âyet-i celîle’de “İnne mèl mû’minûne iħvetün fe aslihû beyne eħaveyküm vettekûllâhe leallekûm turhamûn”. (49. Sûre; el-Hucurât, 10. âyet): “Mü'minler ancak kardeştirler (din kardeşi). O halde iki kardeşinizin (kavga ettikleri, darıldıkları zaman) arasını (bulup) barıştırın. Allah'tan korkun. Tâki esirgenesiniz” buyurulmakta...

  Buradaki “Tâki esirgenesiniz” bir nevi ilahî tehdittir. Elmalılı Hamdi Yazır, âyetin sonunu “tâki siz rahmete erişesiniz” şeklinde veriyor... Rahmetin zıddı nedir? Musibet, zulüm, azab, belâ...

  Yüce Allah, siz kardeşliği tesis edemezseniz, bir birinize düşüp parçalara ayrılır ve düşmanlarınızın karşısında kuvvet kaybına uğrarsınız. Bu halde olursanız (siz bu halde iken) ben de size yardım etmem, sizi rahmetimle kuşatmam” buyuruyor!

  Herkesin bir birini yediği, kardeşlik yerine düşmanlık tohumları ekilen, vakit ve enerjilerin, gençliklerin didişmeye sarf edildiği, kardeş kardeşi katleden bir toplumu Allah-u Azze ve Celle, huzur ve selâmete kavuşturmaz, hattâ üzerlerine gelen musibetleri arttırır...

  Yazımı “...Bunu (kardeşlik atmosferi, barışı tesis) yapmak yerine aramızı açıyoruz hergün... Yazıktır, pişman olacağız ve maalesef tarih boyunca hiçbir devirde son pişmanlıklar fayda vermemiştir.

  Doğu bizden ayrılınca mı uyanacağız? Seçim sonuçlarına iyi bakın! DTP oyları PKK haritası gibi...” diyerek bitirmiştim...

  Müthiş bir sözdü bu son kelâm... Dünden bu yana, ne bir yorum gördüm altında ne de birileri arayıp sordu; yahu sen ne diyorsun?

  “Seçim sonuçlarına iyi bakın! DTP oyları PKK haritası gibi...” Bu müthiş söz sizi hiç ürkütmedi mi? Bununla ne demek istiyordum?

  Meselâ, “sayın yazar; sen bir yandan kardeşlik, barış diyor; öte yandan Kürt düşmanlığı mı yapıyorsun?” demeliydiniz. Sormadınız. Ben yine de, işte bu yazımla o tür suallere toptan cevap veriyorum:

  Kürt davâsını, terör örgütü PKK ve onun siyasî uzantısı olan DTP ile özdeşleştirmek yanlış ve büyük haksızlık olur. Kürtlerin acıları, yaralı kalpleri ne PKK’nın katliamıyla, elindeki kanla ne de DTP’nin samimiyetsiz (ve PKK’nın siyasî neferleri olarak) uygulamalarıyla son bulur... Kürt davâsının kesin ve nihaî çözümü ancak ve yalınız İslâm ile mümkündür. İslâm (meâlen barış, selâmet) huzurdur, sevgidir...

  Ben o bölgenin çocuğuyum, hariçten gazel okumuyor, bölgenin hangi şartlar altında PKK’nın kucağına itildiğini yakînen biliyorum...

  “PKK sempatizanları haindir, DTP’ye oy verenler haindir” demek kolay. Kimin nasıl ve hangi koşullarda bu kanlı örgüte yaslandığını, DTP gibi iman ve İslâm ile alâkası olmayanların kurduğu bir partinin nasıl olup da Diyarbakır’ı silme götürdüğü gibi konuları düşünmek ise zor ve ancak insaf, iz’an  sahiplerinin idrak edip hakkıyla anlayabileceği bir mesele...

  Hálâ o dağlardaki kocaman “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE” şeklindeki müteharrik (kışkırtıcı) sözleri kaldıramadılar. PKK’cılar da yarın birgün gider aynı dağlara; hem de kürtçe olarak “NE MUTLU KÜRT’ÜM DİYENE” yazarlar. Yazsınlar, iyi olur. Hattâ ben bir akıl vereyim onlara: TÜRK’teki “T” ile “K” harflerinin yerini değiştirsinler... Türk kolayca Kürt olur...

  Aslında işin çok daha kolay bir yolu var ama maalesef şu anda ne Türk ne Kürt kardeşlerimizin buna kafası basmıyor. En kolay ama en kuvvetli yol; birliktir, kardeşliktir. Allah sizi dininizle kardeş kılmamış mı? O halde düşmanlık, bu kavga ne diye?

  Yok eğer (Türk veya Kürt’ler olarak) “biz din iman sahibi değiliz” diyorsanız üzerlerinize belâ gelmesine hazır olun... Ve, ey Kürtler, eğer hal böyle ise, sizin harbî kâfir düşmanlarımızdan, (devletimize düşman olan ve vatan topraklarımızı işgal etmek isteyen) ecnebi kâfirlerden ne farkınız kalır?

  “Ne mutlu...” meselesi bir deli saçmasıdır. Bir millet kavmiyetiyle mutlu ve huzurlu olamaz. Her kavmin içinde asil insanlar da sefih (beyinsiz, aşağılık) insanlar da vardır. Üstünlük kavimde değil, Allah’a yakınlıktadır. Kim Allah’a yakın ise zafer de onundur. Fatih’in torunları da, bir Kürt kumandan olan Selahaddin-i Eyyûbi’nin torunları da bunu kafalarına iyice yerleştirsinler...

  Bir deli bir kuyuya bir taş atar, kırk akıllı çıkaramazmış... Sultanbeyli ilçemizde tugay komutanı bir paşa* şehrin göbeğine, kafasına göre gecekondu tarzında abuk ve hiçbir san’at değeri olmayan bir heykel yerleştirmişti... Şimdi git kaldır kaldırabilirsen...

  Taş kafalar ne olacak...

  Yazımı Hucurât Sûresi'nin yukarıdaki âyeti takip eden (11. âyetin) meâli – mesajıyla bitirmek istiyorum: “Ey imân etmiş olanlar!. Bir kavim diğer bir kavim ile alay etmesin. Olabilir ki, –o alay edilenler– ötekilerden daha hayırlı olurlar..” Kardeş olalım. Kürt ve Türk; İslâm potasında kardeştir, düşman değil... 31 Mart 2009

––––––––––––––––––––––-

*Zırhlı Tugay Komutanı Tümgeneral Doğu Silahçıoğlu idi bu subay... Şimdi emekli... Oturmuş "Kuşatılmış Türkiye" gibi, Ergenekoncu meslekdaşları için el kitabı olacak şeyler çiziktiriyor... Beyim zat-ı alîlerinin kuşatması varken başka düşmana ne hacet? Ne Yunan yaptı ne Ermeni sizin yaptıklarınızı... Batıl, hükümsüz de olsa bir dinleri var adamların...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.