Edirne’deki hâkimi kim ayarladı?

“Habur’da hâkim ve savcılar ayarlandı mı, ayarlanmadı mı?” Ana Muhalefet Partisi CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal kesin ayarlandığı kanısında...

Habur’da ayarlama olduğu itiraf edildi, Başbakan ve İçişleri Bakanı hakkında gensoru vereceğiz” diyor... Demek ki o da buranın “hukuk devleti” olmadığına inanıyor...

Yoksa “gerçek bir hukuk devletinde böyle bir iddianın, yargıya sürülmüş bir kara leke olduğunu” söyler, iktidara değil, iddia sahibine yönelirdi...

Türkiye’nin “hukuk devleti” olmadığını kabullenmesine rağmen, “sistemi ve rejimi” nasıl düzelteceğimizi sorgulamak yerine, bundan nemalanarak “siyaseten rant” sağlama peşinde...

“Askeri yargının” varlığından rahatsız değil ama “ayarlama” lafından “siyaseten” huzursuz...

Türkiye’de ne “ilke” üzerinden hareket ederek “tutarlı” olma kaygısı taşıyor ki, “siyaset kurumu” taşısın... Suyuna tirit laflarla ömür tüketiyoruz...

***

Siyaset tutarsız ve sığ da kitleler çok mu ilkeli?

Her yıl düzenli olarak sular altında kalan Edirne bu yıl da sellere kapıldı. Öyle ki Edirne’de su seviyesi artan Meriç ve Tunca nehirleri şehir merkezine yakın bölümde birleşti, zaten alt üst bölgeler yetmezmiş gibi şimdi il merkezi de tehdit altında...

Bu kader mi?

Tabii ki değil, peki neden düzelmiyor?

İstikrarlı bir şekilde tekrarlanan kentteki su baskınını izlerken aklıma, bir kaç ay önce Edirne’de bildiri dağıtırken polis tarafından gözaltına alınıp tutuklananlar için imza toplamak isteyen grubu parçalamak isteyenler geldi...

“Ülke bölünmesin” endişesi bahanesiyle ufacık gruba kafa kol giren şiddet eğilimli hassasiyet, fiilen canım kenti alt üst eden düzenli su baskınlarına karşı aldırmaz görünmekte...

Kenti her yıl sular yerle bir mi ediyor, bunun önlemi için kılını kıpırdatma ama imza toplamak peşindeki bir elin parmağını geçmeyen grubu “ülkeyi bölecekler” endişesiyle hırpala...

***

Edirne’ye bayılırım...

Sadece 1365 senesinden 1453’e kadar payitaht olmasından değil...

Biraz da babamın ilk çocukluk döneminin bir kaç yılını orada geçirdiğini bilmemden...

Ciğerinden ezmesine kendine has lezzetleri...

Klasik Osmanlı mimarisinin doruk noktası sayılan ve Mimar Sinan’ın “ustalık eserim” dediği Selimiye Camii... Bunun dışında Eski Cami...

Ve Üç Şerefeli Cami...

***

Ama bunların keyfine varacak bir toplumsal akıldan çok uzağız gibi...

Edirne gibi olağanüstü özelliklere haiz bir kentteki nehirler çare üretmediğimiz için kentin kâbusu olurken, Türkiye’de “sulanabilir 8,5 milyon hektar alanın sadece 4,7 milyon hektarı sulanabiliyor”...

Kırsal yerleşimlerde yaklaşık 35 bin köy ve 40 bin mezra var... Bir yanımız susuzluktan ölüyor, diğer yanımız su baskınından kırılıyor...

***

Toplumsal eleştiri sevmediğimiz için belki de tabloyu bir bütün olarak göremiyoruz...

Örneğin, son 10 yılda trafik kazalarında 45 bin 188 kişi hayatını kaybetti, 1,5 milyondan fazla kişi de yaralandı. Trafik kazalarının verdiği maddi kayıpların boyutu ise 1 milyar 112 milyon liraya ulaşıyor. Kaybolan zaman ve katma değer ise bu hesabın içinde yok.

Siyaset kurumunun düzeyi...

Fiili ve hayali korkular karşısındaki toplumsal refleksler...

Sulama işindeki beceriksizlikle, su baskını karşısındaki yetersizlik...

***

Dün, ayrıca, işsizlik konusundaki korku zilleri çalan bir araştırma ile... Türkiye’nin 2026 yılında dünyanın 13. büyük ekonomisi olacağı haberini beraberce okudum. 1985’de dünya Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) sıralamasında 17. olan Türkiye, bu yıl 16. sıraya çıkacakmış...

IMF verilerine göre 1985 yılında Türkiye’nin dünya GSYH’sinden aldığı pay yüzde 1,03 iken, bu payın 2010 yılında yüzde 1,35’e yükseleceği tahmin ediliyormuş... Yetersiz de olsa büyüyoruz ama ne kadar kalkınıyoruz?

Susuzluk, su baskınları, trafikte telef ettiklerimiz, köyler, mezralar...

***

Hem ekonomik gelişme, hem de sosyal kalkınmayı bir arada sağlamak arzusunda isek...

“Habur’da hâkim ve savcılar ayarlandı mı, ayarlanmadı mı” konusunu öncelikle çözmeliyiz.

Çünkü Baykal kesin ayarlandığı kanısında...

Demek ki o da buranın “hukuk devleti” olmadığına inanıyor...

Acaba inanan var mı?

***

Kestirmeden söyleyelim...

Olsa, Edirne her yıl sular altında kalmaz, ülkenin yarısı da susuz tarlalardan heba olmazdı...

Önceki ve Sonraki Yazılar