EĞİTİM İDEOLOJİK DAYATMALARIN KISKACINDA

İdeolojik bakış açısının sorun doğurduğu alan sadece yüksek öğretimle sınırlı değildir. Aynı sorunlar ilköğretimden başlayarak, ortaöğretimde de devam etmektedir.

İdeolojik eğitim, belirlenen ideolojiye uygun olarak, kişide var olanları geliştirmeyi değil, değiştirmeyi hedeflemektedir. Toplumun ve bireylerin değerleriyle örtüşmeyen bir anlayış çerçevesinde, bireylerin dönüştürülmeye çalışılması ve bunun bazen cebir kullanılarak yapılması, eğitimi toplumun en büyük sorunu olarak ortaya çıkarmıştır. Ve bugüne kadar da, sorunun, en büyük sıkıntısını ebeveynler yaşamışlardır. Çoğunlukla da çocuklarının kendilerine yabancılaştırılmasının, ‘bir başka şeye dönüştürülmesinin’ çaresini, çocuklarını okullara göndermemekte bulmuşlardır. Özellikle Cumhuriyetin kuruluş yıllarından başlamak üzere, 1960’lara kadar, toplumun kahir ekseriyeti, okullardan uzak durmayı salim bir liman olarak değerlendirmiştir. Bugün de aynı durum, özellikle kılık kıyafet dayatmasıyla kız çocukları için söz konusudur. Evladını okutabilmek için her türlü fedakarlığa katlanan ailelerin çocukları, okul kapılarından geri çevrilmektedir.

Bir yandan şov amaçlı “hadi kızlar okula” kampanyaları düzenlenecek, kendi mantalitesine uygun sonuçlar için, kızlar ve velileri ödüllendirilecek, diğer taraftan, okula giden çocuklar okul kapılarından geri çevrilecek. Bu ülkede eğer kız çocuklarını okutmamak gibi bir sorun varsa; bu sorun, yaygarasını yaptıkları nedenlerle değil, dönüştürülmeye direnmekle ilintilidir. Bunu anlamadığınız sürece, kız çocuklarının okuma konusu, hep sorun olarak devam edecektir.

İdeolojik eğitim anlayışının bir diğer sonucu olarak, bu toplum on yıllardır eğitimin ezberciliğinden yakınmaktadır. Ezbercilik, bu bakış açısının doğal bir sonucudur. Bu anlayış, eğitimin işleyişindeki temel paradigmayı da belirlemiştir: Davranışçı Eğitim Sistemi. Hüseyin Çelik döneminde bu sistem değiştirilmeye çalışıldı. Şu an Yapılandırmacı Eğitim Sistemi uygulanmaya çalışılıyor ki, bu anlamda önemli bir adımdır. Ancak Yapılandırmacılık şu an itibarıyla yoğun bir altyapı sorunu yaşamaktadır; bilinmesi, uygulayıcılarının eğitimi epey bir zaman alacaktır. Fakat bu tür köklü değişikliklerin oturması ister istemez, bir zamana ihtiyaç duymaktadır. Baltalanmadığında önemsenecek bir değişiklik olarak kaydedilmelidir.

Amacın kutsal bir ideoloji doğrultusunda belirlenmesi nedeniyle, eğitimde yaşanan birçok zulüm; mübah görülmekte, insanların yaşadığı sıkıntılara duyarsız kalınmakta hatta yaşadığı zulmün müsebbibi de yine mağdurun kendisi görülmektedir. Bu, başörtüsü yasağında da aynıdır, katsayı zulmünde de.

Katsayı uygulamasının amacını söylemek tabi ki, bilinenin tekrarı olacaktır. Sadece bir anlayışın zarar görmemesi ve toplumun bir kesiminin dışlanabilmesi için, bütün bilimsel kaygılar bir tarafa bırakılarak, ideolojik bir karar alınmış ve gerektiğinde de hukuk altüst edilerek, bu zulmün devamı sağlamaya çalışılmıştır.

Nihayetinde bugün, yeni okul binaları yapmak, bunları teknolojinin son harikalarıyla donatmak, öğretmen eksiğini sıfıra indirmek, bütün çocukları okullu yapmak, en iyi baskılı ders kitaplarını bedava dağıtmak, sözleşmeli-ücretli öğretmenlik uygulamasına son vermek eğitimin sorunlarını ortadan kaldırmıyor, insanları eğitim açısından rahatlatmıyor.

Temel paradigma değişmedikçe, eğitime hangi bütçeyi ayırırsanız ayırınız; üniversite eğitimini ne kadar yaygınlaştırırsanız yaygınlaştırınız, sadece diplomalı cehaleti tabana yaymış olursunuz. Zaten eğitimin kesintisiz ve 9 yıla çıkarılmasında da aynı amaç yok muydu?

Pedagojik anlayış da eğitim; insanda var olanın geliştirilip, yaşadığı dünyaya ayak uydurma becerisinin kazandırılması süreci olarak tanımlanır. Bu amaç doğrultusunda da, yetkililerce eğitim süreci planlanır ve uygulamaya konur. Bu çerçevede eğitim durağanlıktan arındırılarak dünyanın geldiği nokta, gelişen bilim, değişen düşünceler eğitim süreci içerisine dahil edilir.

İdeolojik eğitim anlayışında ise, bireyler dikkate alınmadan, bütün gelişmeler, değişmeler, asla değişmeyen, değiştirilemeyen resmi ideoloji çerçevesinde ele alınır ve eğitim buna göre planlanır.

Bu nedenle de bu anlayışın hakim olduğu yerlerde eğitim bir sorunlar yumağı haline dönüşür. Fark edilen sorunların çözümüne yönelik bütün çabalar, benimsenen ideolojinin sert duvarlarına çarparak anlamsızlaşır. Ve eğitim aslında sorun çözmesi gereken bir araçken, sorunların nedeni haline gelir.

Resmi ideolojinin Türkiye’de eğitime belirlediği amaç, insanın kendisini inşa etme sürecine katkı sağlamak yerine; resmi ideolojinin, kendi varlığının devamını sağlayacak düşüncede, kendisi olma becerisini kazanamayan bireyler yetiştirmektir. Bu sebeple de eğitim hep sorun olarak insanların karşısına çıkmış ve eğitimden, öğretim olarak da iyi sonuçlar alınamamıştır. Çünkü sonucuna bakılmaksızın yegane belirleyici resmi ideolojinin anlayışı olmuştur.

AK Parti hükümetlerinin başlangıç döneminde, Milli Eğitim Bakanlığı, 2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası’nın değiştirilmesi için yoğun bir çaba sarf etti. Süreç devam ederken, yasa değişikliği karşıtlarından biri, ”Bunlar boşuna uğraşlar, bununla uğraşanlar gider, ancak yasa yerli yerinde kalır” demişti ve sonuç da dediği gibi oldu. Ama asıl garip olan bu değildi, üzerinde düşünülmesi gereken ve de çok acı olan, o dönem onlarca bilim adamına, ya komisyonlar kurdurarak ya da bireysel çalışmalar çerçevesinde hazırlatılan kanun taslaklarının tamamında, asla yükseköğretimin amaçlarına dokunulamamasıydı. Bütün çalışmalarda değişiklik önerileri, sadece uygulamaya yönelik noktalardaydı. Halbuki bu ülkede, üniversite eğitiminin sorunu, uygulamadan ziyade, anlayışla ilgilidir. Ve o süreçte yürütülen yasa tasarılarının hiçbirisinde, yükseköğretimin amacına yönelik bir değişiklik önerisi düşünülemedi bile. O taslakların hangisine bakarsanız bakın, tamamında amaçlar kısmı 4547 Sayılı Yasa’nın aynısıdır. Bu anlayışı hiç kimse garipsemedi de. Sadece Rahmetli Ahmet Yüksel Özemre, “Yükseköğretimin amacını değiştirilemez tabu olarak değerlendirirseniz, yapılan çalışma sadece göz boyamacılığı olur” diyerek bu garabete dikkat çekti. Türkiye’de ilköğretimin amacıyla yükseköğretimin amacı aynıdır: “Atatürk İnkılapları ve ilkeleri doğrultusunda Atatürk milliyetçiliğine bağlı,…..bireyler yetiştirmek.”

Yükseköğretimin amacı, ilk öğretimle aynı hale getirilirse ve bu amaçlar değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez tabu olarak tutulursa, dünyanın 500 üniversitesi arasına 140 üniversitemizden biri dahi giremez. Bu amaçlar çerçevesinde, eğitim veren üniversiteler nasıl bilimsel ve üniversal olabilir. Amacın; iyi bir mühendislik, iyi bir hukuk, iyi bir tıp eğitimi vermek olmadığı yerde, nasıl iyi bir mühendis, iyi bir savcı, iyi bir doktor yetiştirilebilir. Ve sonucunda üniversitenizi, nasıl üniversal hale getirebilirsiniz? Üniversitelerin, ismi bile yerelliğe imkan tanımazken, nasıl olur da temel eğitim gibi değerlendirilebilir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum