Mehmet Y. ULUTAŞ

Mehmet Y. ULUTAŞ

Ekmek Davasının Geçmişi, Bugünü ve Geleceği

Ekmek ülkemizdeki en doyurucu ve fakat en ucuz gıdaların başında gelir. Ayrıca ekmek biz Türkler için kutsal bir gıdadır. Yerde görsek kaldırır, öper ve yüksek bir yere koyarız. İşbu sebeplerden olsa gerek dilenciler “bir ekmek parası” diyerek kutsal kabul edilen bir nimeti duygu sömürüsü olarak kullanarak dilenirler.

Biz Türkler için ekmek, zengin veya fukara olmak farketmez, masada olması şart olan en birinci gıdadır. Ekseriyetimiz sofrada ekmek olmadan başlamayız yemek yemeğe. Halbuki başka memleketlerde durum böyle değildir. Örneğin ABD’de istemediğiniz sürece masaya ekmek gelmez. Sadece bazı İtalyan restoranları birkaç dilim ekmeğin yanında üzüm sirkesi ve zeytinyağı getirir yemek öncesi aperitif olsun diye.

Ekmek fiyatına nazaran doyuruculuğu yüksek bir gıda olduğu için fakirin temel gıdasıdır. Bir somun ekmeğin içine sürülen margarin veya domates salçası 1980’li yıllara dek çocuklara yedirilirdi acıktıklarında. Neyse ki bugünlerde bu sağlıksız şeyleri kimseler yemiyor demek isterdim ki bugün de “patso” denilen ekmek arası patates kızartması ve ketçap var!

Ekmek temel gıda maddesi olarak kabul edildiği için fiyatı her zaman siyasi ve iktisadi bir münakaşa konusu olmuştur. Hükümetler halkın ekmek sıkıntısı çekmemesi için, fiyatı tartışmalarını ve çıkacak kargaşaları önlemek adına üretimi ve fiyatları buğday tarlalarından fırınlara dek kontrol altında tutmuştur. Bu kontroller sadece günümüzde değil Fatih Sultan Mehmet zamanından beri ehemmiyetli bir mesele olmuştur.

İttihat ve Terakki Fırkası’nın hükümet ettiği 1909-1918 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu heves ve hesapsızlıklar uğruna bir savaştan diğerine koşmuştur. Önce Trablusgarp Harbi (1911-1912), ardından Balkan Harbi (1912-1913) ve en nihayetinde Harb-i Umumi (1. Dünya Savaşı) (1914-1918) sırasında tüm yurtta kıtlık olmuş ve fiyatlar uçmuştur. Bir yandan hiç bitmeyen savaşlar, diğer taraftan yaşanan kıtlık ve tavan yapan enflasyon yüzünden halk isyan noktasına gelmiştir.

Vatandaşın gazını almak adına İstanbul’un üç (3) semtinde un ve ekmek fabrikaları açılmış, bunlarda askerler çalışmış ve halka ucuz ekmek satılmıştır. Önce Unkapanı Un Fabrikası, sonra Ayvansaray Un Fabrikası, ve en son Nişantaşı Ekmek Fabrikası hizmete girmiştir. O zamanki ekmekler 720 gram idi ve günde 30.000 ekmek üretiliyordu. Unkapanı semti barındırdığı “kapan” denilen toptancı hallerinden ötürü bu ismi almıştır.

ekmek-1.jpg

ekmek-2.jpg

Yirminci yüzyılın başlarında buğday Romanya, Rusya ve Marsilya’dan geliyordu. Savaş çıkınca Akdeniz’den üzerinden gelen Marsilya buğdayı sevkiyatı durmuştu. Rusya ile savaşa girdiğimiz için de Odessa Limanından gelen buğday sevkiyatı durmuştu. Ne gariptir 110 sene sonra o bölgede yine bir savaş var ve yine Odessa Limanı’ndan buğday getirebilmek için hummalı müzakereler yapılıyor. Demek ki tarih tekerrürden ibaret.

Ekmek meselesi yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi çok mühim ve stratejik bir mesele ve yurt içindeki kaynaklarla çözülmesi şart. Sadece daha çok ve daha verimli buğday üretimi ile yurtdışına bağımlılık ortadan kalkabilir, en azından buğday için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum