Ergenekon'da yanlışa tahammül yoktur

Kaç gündür avuç içlerim kıpkırmızı yanarken yazı masama oturuyorum. Benim için “Beni yaz” komutudur avuç içimin yanması. Yazacağım, ama nasıl yazacağım? Keşke herbiri olan-biteni bir başka uca çekmekten ayrı zevk alan değişik dostlarımdan biri garip sorular yönelterek zihnimi toparlamama yardımcı olsa...

Günlerdir ter basmış uyanıyor, yanan ellerle masaya oturuyor, “Beni yaz” komutuna direnen yazılar yazıyorum. Olacak iş değil, ama oluyor.

İsterseniz şu çetrefil girişi ondan daha ters kaçacak bir soruyla sürdüreyim: 'Ergenekon'un 12. dalgası' diye ünlenen, Türkan Saylan'ın evinde başlayıp Milliyet'in 'Baba Beni Okula Gönder' kampanyası sorumlusunu gözaltına almayla sona eren operasyonu, ondan önceki 11 dalganın emrini ve kapsamını veren aynı savcılar mı yürüttü?

Sanki bana 'iyi saatte olsunlar' devreye girmiş geliyor da...

'Ergenekon' denilen yapının oldukça karmaşık olduğunu ve karmaşayı çözebilmek için ipin ucunu bir yerden tutmak gerektiğini biliyorum elbette. İpin her ucu düz mantıkla anlaşılabilecek kadar düz olmayabiliyor. Gladio'nun üzerine giden savcılar bazı ünlülerin kapısına dayandığında, “Eğer bu gözaltına alınan kişi Gladio mensubu ise, ben de şimendiferim” tepkisi verenler İtalya'da da çıkmıştı.

Şaşırtmak Gladio/Ergenekon türü operasyonların şanından... Ancak yine de Türkan Saylan'ın evine gidilmesi insan zihninde bir kamaşma meydana getiriyor.

Her bir şeyin altında çapanoğlu arayan dostum, görüşme fırsatı bulabilseydim, “Son operasyonda kapısına dayanılan birkaç ismi sanki bütün operasyonu gözden düşürmek isteyen birileri kısa devre yaptırarak listeye eklemişe benziyor” derdi mutlaka...

Üç-beş gündür yazılan-çizilenlere göz atıyorlarsa, Ergenekon konusuna titizlikle yaklaşan herkes gibi savcılar da, “Bir yanlışlık yaptık, ama nerede?” diye kendi kendilerine soruyorlardır.

Yanlışlık şurada: Hayli zamandır tedavi gören biri Türkan Saylan; gazete okuyan herkes tedavisinin ne kadar çetin geçtiğini yayımlanan fotoğraflarından anlayabilir. Böyle birinin kapısına dayanmakla elde edilecek fayda herhalde sıfırdır; buna karşılık meydana gelecek zararın büyüklüğü hesap bile edilemez. 'Ergenekon' gibi zor bir davayı, eriyip muma dönmüş bir kadının görüntüsüyle özdeş hale getirmek hangi aklın işidir?

Benzer bir durum, Milliyet'in yürüttüğü ve resmi çevrelerden de destek gören 'Baba Beni Okula Gönder' kampanyası için de söz konusudur. Kampanyanın Ergenekon ile kesişen bir yönü olduğu kuşkusunu gidermenin binlerce yolu bulunabilir de, o yollardan hiçbiri kampanya sorumlusunu gözaltına almak değildir.

Savcıların yerinde ben olsam “Bu iki ismi listeye kim ekledi?” sorusunu ciddi biçimde sorardım. Cevap “Ben” veya “Biz” olursa, o taktirde ciddi bir göz bozukluğu kuşkusuna düşerdim. Cevabın üçüncü bir biçimde gelmesi durumundaysa...

Ne yapılırsa yapılsın, ama Ergenekon gibi ülkeye temizlenme fırsatı vereceği umudu taşınan ciddi bir yargı süreci 'intikamcı' duygularla yürütülüyor hissi verilmesin. Savcılar, yargıçlar, güvenlik güçleri, kendileri adına değil devlet adına görev yürütüyorlar; her kuşkunun üzerine kılı kırk yararak yaklaşmalarında ve sürecin yanlış algılanmasına sebep olabilecek çıkıntı davranışlardan uzak durmalarında yarar var.

Haklarında titizlik talep ettiğim kişileri şahsen tanımıyorum; hassasiyeti yalnızca onlar için istediğim de sanılmasın. Yarın Ergenekon ile yolu kesişmiş bir başka kesime daha sıra gelecekse, onların kapısına dayanmadan önce de bir durum değerlendirmesi yapılmalı.

Davanın içeriği kadar görüntüsünün de önemli olduğunu unutmayalım. Siyasileri ve tanınmış kişileri kapsayan, devletle bir biçimde irtibatlı her dava olağanüstü hassasiyeti hak ediyor çünkü...

Aksi halde, Ergenekon operasyonunu destekleyen kalabalıkların azaldığı gerçeğine uyanabiliriz.

Bu yazıya oturduğumda avuçlarımın içi yine kıpkırmızıydı ve yanıyordu. Yazının ortalarına doğru şişliğin hafiften indiğini fark ettim; şimdi avucuma bakıyorum, kupkuru olduğunu görüyorum... Yazdıklarım beni de sakinleştirdi.

Hedeflerinden biri olmama rağmen bu davayla özel bir ilişkim yok benim. Türkiye'nin son 50 yılında demokrasinin önünü tıkayan, siyasi suikastlar ve kitle eylemleriyle darbelere zemin hazırlayan, ülkenin değerli insanlarını öldürmekten çekinmeyen bir örgütün tasfiyesini gönülden arzu ediyorum elbette; bu arzumun temelinde kendi ülkemde korkusuzca yaşayabilme umudum da yatıyor.

Fakat Ergenekon süreci illâ 'başarılı' olsun diye ilgisiz tek kişinin burnunun kanamasını, başının ağrımasını da istemem...

Kaynak: Yeni Şafak Gazetesi

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.