Fazla yer yok...

Ahmet Türk sadece etnik kimliği ile soyadının tesadüfen bir araya gelmiş hali değil...
Birçoklarına göre kardeşliği, birliği, barışı, geçmişi ve en mümkün geleceği de "orada" daha fazla temsil edebilen bir isim.
Ama içindeki sesin diline gelmesi...
"PKK, Kürt halkına da zarar veriyor" demesi...
Partisinde, gölgeler altında, hazmedilemedi.
Muhtemelen ikinci bir sesi epeyce vermeyecek.
Diğerlerinin dediklerini, onlarla aynı çizgideki kendi fikirlerini ya tekrarlayacak ya sessizce izleyecek.
Elbette, sadece o sözü ile değerlendirilmemeliydi.
Ne o söze atlayanlar ne boğmak isteyenler tarafından.
Ama o sözün söylenebilmiş olması önemliydi.
Sözlerin boğulmasına zaten alışkındık.
Hep araziye uymak, herhangi bir arazinin, cemiyetin, cemaatin itaatkar parçası olmak her işin başı idi.
Uymamak ise, çok şeyin sonu!
İtalyan yazar Italo Calvino, bundan 60 yıl önce "Örümceklerin Yuvalandığı Patika" adlı ilk romanına (YKY Yayınları), kırk yıl kadar sonra yazdığı önsözde, faşizm, baskı, İkinci Dünya Savaşı, iç savaş ve işgalden henüz çıkmış günlerin İtalya'sından, "Konuşmanın patladığı mekan ile zaman" olarak söz eder:
"Herkes payına düşen bedeli ödemiş, herkes karmaşık, dramatik, serüven dolu hayatlar yaşamıştı. Birbirimizin ağzından sözü kapıyorduk.
Konuşma özgürlüğüne yeniden kavuşmak, başlangıçta insanlarda bir anlatma takıntısına dönüşmüştü."
İtalyanlar belki hala o yüzden çok konuşuyor!
Biz ise konuştuğumuzu, konuşabildiğimizi sanıyoruz.
Kanunlardan şundan bundan vazgeçtim...
Bilgisayarla dünyaya erişimi olan insanlar mesela, elektronik mektuplarla (ne iyi) konuşuyorlar, konuşuyorlar...
Ve o konuşmalarda, o kerli ferli insanların, eğitimli filan olduğunu varsaydığınız insanların konuşmalarında, çok kez ana tema, başkalarının susturulması arzusu oluyor.
Burada en has problem belki de bu:
Cumhuriyetten, demokrasiden, adaletten bahsedenlerin, bunları talep ettiklerini, koruduklarını söyleyenlerin, hemen her cenahta, esasta bin türlü eşitlik, özgürlük, hak ve hukuk ihtimaline dahi karşı çıkmaları.
Ahmet Türk, karşısındakilerin de sözde yanındakilerin de "susturmak istediği bir insan" olarak bir mevkie oturdu.
Yapabiliyorsa, daha çok konuşmalı belki de!
Belki de sözleri "sadece Türkler için" değil, "Kürtler için de" faydalıdır!

Baba sen tersanenin neresindensin?

Hükümet...
Bakan...
Bürokrat...
Patron...
İş adamı, iş kadını, en büyükleri...
Piyasa...
Kanunlar...
Sendikacı...
Gazeteci...
Demiştik ya, "tersane bir dershane" diye...
Her şey ve herkes sınıfını, ahlakını, meşrebini, ruhunu, tuz ruhunu, buz ruhunu açık ediyor.
Yok öyle cumhuriyetçilik...
Yok öyle demokratlık...
Yok öyle muhafazakâr ahlak...
Yok öyle liberallik...
Yok öyle hukuk devleti filan...
Yok öyle Anayasa, küreselleşme, AB, abc filan
Neyseniz o. Cesetler üstünde kabak gibi sırıtıyor esasınız, özünüz, iki gözünüz, her sözünüz!

Önceki ve Sonraki Yazılar