Görüş mesafesi makamıyla sınırlı zihin

Görüş mesafesi işgal ettiği makamın menziliyle sınırlı olan zihnin katkı

SP Genel Başkanı Kurtulmuş'un, partinin “yaşlılar”ının istişare heyetinde yeralması, aktif görevler içinse “gençler”e fırsat tanınması yaklaşımıyla oluşturduğu yeni kadronun heyecan duyulacak bir yanı bulunmadığını söylememin ardından çok geçmedi ki partinin karar organı (GİK) üyesi ve eski milletvekili (söylendiğine göre Kurtulmuş'un yakın çalışma ekibinden olan) Kazım Arslan, Zaman gazetesi yazarı Ali Bulaç'ın geçtiğimiz günlerdeki bir analizine karşı yazdığı hakaretamiz yazıyla bu hükmümün ilk kanıtlarından biri olarak el kaldırdı.

Arslan, gazeteboyut.com'da da yayınlanan Milli Gazete yazısında Bulaç'a “deli, ne yaptığını bilmez, mal bulmuş mağribi, Kurtulmuş'u hançerleyen, belden aşağı vuran, kime hizmet ettiğini bilmez, saygısız, destek olacağına köstek olan, saçmalıkları yayınlayan, saçma sapan senaryo” ve başka hakaretleri yağdırmaktan çekinmiyor. Bu kadar çok hakareti bir tek yazıya sığdırabilmek için epey geniş bir ahlak ve meşrep türüne, küfürbazlık maharetine, akıl izan yoksunluğuna, vicdan eksikliğine, idrak mahrumiyetine fazlasıyla ihtiyaç bulunduğunu belirtmeye gerek var mı?

Kurtulmuş, iktidarın daha 30 puan uzağında bulunduğu halde bir yazarın analizine bu kadar tahammülsüz ve saldırgan davranabilen, belki iktidara gelse başımıza nasıl bir istibdat açacağından ürkmemiz gereken böyle bir kadroyla mı bizden oy talep ediyor, adalet ve özgürlük dağıtacağını vadediyor, hak hukuk gözeteceğine and içiyor. Bir yazarın ancak kendisine menfaat sağlayacak şeyler yazabileceğine itikat eden bir siyasetçiyle karşımıza geçip AK Parti'nin tekilciliğine eleştiri yönelten, adalet ve özgürlük şiarlarını yücelteceğini haykıran bir söylem, ne kadar inandırıcı olabilir?

Görüş mesafesi işgal ettiği makamın menziliyle sınırlı olan bir zihnin SP'nin yeni rotasına ne katkısı olabilir?

Kurtulmuş'un yenilikçiliğini ve kurmaya çalıştığı dili umut verici bulmakla birlikte, kadrosundan kaç kişinin bu dili kullanmayı başarabileceğini muhtelif yazılarda sormuş, bu konudaki kaygılarımızı dile getirmiştik ya, bu sorumuzun cevabını almak için pek fazla beklememiz ve çok da uzağa bakmamız gerekmiyormuş meğer. Arslan'ın hemen Kurtulmuş'un dibinde sarfettiği bu hakaretler, Bulaç'a hitaben söylenmiş olsa da analizleriyle siyasete, düşünceye ve entelektüel faaliyete katkı sunan bütün yazarları SP iktidarından korkutmalıdır. Dolayısıyla bu satırların sahibi, muhtemel bir SP iktidarında aslında kendi akıbetine kaygılanıyor kabul edilmelidir.

Ne tür bir siyasetçi kendi partisinin iç işleriyle ilgili konularda herhangi bir yazarın kendisinden yana taraf olmasını şart koşar ve o yazarın yazdıklarında kendi gündelik siyasi gerekçelerine aykırı bir nokta bulduğunda ağzına geleni sayar!

Ne tür bir siyasetçi, yapılan bir analizi, delinin kuyuya taş atması olarak tavsif eder ve kendi iç işleriyle ilgili değerlendirmeleri “mal bulmuş mağribi” ırkçı aşağılamasıyla itham eder!

SP içinde mağripli Müslüman havzayı aşağılayan bu ırkçı lafı bu kadar rahat kullanabilen şuursuzluk nasıl olur da partinin en üst basamaklarında yönetici olarak kendisine yer bulabilir, inanılır ve akıl alır gibi değildir.

Bulaç'ın analizine katılmayan herkes bunu söylemekte serbestken, hırsını alamayıp bir sayfa dolusu hakaret yağdırılması, böyle bir analizin yapılmış olması nedeniyle ortalık yere ağız dolusu itham saçılması Kurtulmuş adına yapılmış bir işse durum gerçekten vahim demektir. Bu satırların yazarının da, hakaret sahibinin belki doğru okumayı bile başaramayacağı, dışpolitikadaki radikal ve dramatik farklılaşmalarla ilişkili iç siyasi denklemlerdeki değişimler üzerine daha önce yazdığı analizde dile getirdiği siyaset ihtimallerinden biri olarak bu değerlendirmenin “Kurtulmuş'u hançerlemek, belden aşağı vurmak, sıkıntılı günlerinde daha çok sıkıntı vermek” biçiminde nitelenmesi, elde tutulan makamı korumak için gösterilen hınçtan başka hiçbir anlama karşılık gelmez.

Evet, yazıktır, hem de çok yazıktır!

SP'nin “gençleşmesi” “yaşlılar”dan işitmediğimiz hakaretler, görmediğimiz şuursuzluk ve idraksizlik, tanık olmadığımız baskıcılık ve yandaş arzusu ise hiç almayalım, eksik ve kusur kalsın, böyle yenilik olmaz olsun!

Bir siyasi partinin en üst düzey yöneticisi, düşünce yöntemini ve analiz temellerini anladığı kuşkulu bir yazıya arka sokakların serseri argosuyla “ipe sapa gelmez” diyebilir mi? Bu üslup sahibinin dili, nasıl olur da “yeniden büyük Türkiye” idealinin umudu olabilir? Üstelik kendi genel başkanının yeni bir dil geliştirmeye çalıştığı sıralarda işini gücünü bırakıp onun bu çabasına katkı vermek üzere her davete icabet etmiş düşünce insanlarına karşı böyle hoyrat, nezaketsiz, incelik ve nezahatten uzak, asgari âdâba aykırı bir davranış ne geleneğimize, ne de medeni ilişkilere uygundur.

Kendi dar ve sınırlı kavrayışıyla ulaşabildiği besbelli değerlendirmesiyle Bulaç'ın analizinin ancak “daha çok okunabilmek” için olabileceğine düşünebilen Arslan, daha ötesine güç yetiremeyecek bir siyasetçi olarak ve Kurtulmuş'un yakın mesai arkadaşı sıfatıyla “yeni SP”ye umarız iktidar kazandırır! Yüksek analizleri ve değerledirmeleriyle ufuk açar, aklımızın alamayacağı katkılar sunar, kamuoyunu kendisine hayran bırakır, kitlelerde onun temsil ettiği SP'ye ilgi ve merak patlaması yaşanır!

Bu üslubun bizim vicdanımızda yolaçtığı tek şey infial ve tepkidir; hissiyatımızda tahrik ettiği tek duygu bir an evvel menzil dışına çıkmak ve mesafeyi mümkün mertebe açmaktır; ikaz ve ihtar ettiği uyarı da tertemiz adalet ve özgürlük şiarını ehil olmayan ellerde kirlenmekten korumaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar