Haddini bilmek!

"Utanma" elbette cumhuriyet ya da demokrasiyle icat olmuş bir "his" değil.
"İnsan hali". Başından beri.
Tüm inançlarda bir şekilde mevcut.
Tüm ahlak, etik sistemlerinin özü.
Denebilir ki, iki türlü:
1. Başkalarından utanma;
2. Kendinden (de) utanma.
Utandığı için bazı şeyleri yapmamak...
Yaptığından utanmak...
Yapamadıklarından utanmak.
"Cumhuriyet", bu ülkede kiminin sandığı gibi, yeryüzünde 1923'de icat olmadı.
"Atatürk" ü kendince tekrar edip duranların çoğu, onun genç bir askerken hiç olmazsa okuduğu, bir şekilde etkilendiği, Çankaya Köşkü'ne dahi koyduğu kitapları, o insanlık tarihini, onların içindeki "halk isyanı" ana fikirlerini hayal bile edemez.
Aynı kitapların bu ülkede yakıldığı, yasaklandığı oldu.
O yüzden, onların kafasında "cumhuriyet fikri" 1923'le başlar... Ve orada biter!
Hiçbir evrensel kaynağı, hiçbir isyan ruhu yoktur...
İçinde "kurucu ve kurtarıcı" vardır; parti adında bulunsa dahi, "Halk" pek yoktur.
Eşitlik, kardeşlik, özgürlük... yoktur.
"Halka hesap vermek, halkın hesap sorması" yoktur.
Oysa cumhuriyetin, "seçkin" birtakım yargıçların, profesörlerin, subayların, patronların, bürokratların, siyasetçilerin, diplomatların, gazetecilerin, bay ve bayanların egemen zümre olmasıyla...
Hep öyle kalmasıyla...
Zümre egemenliği ve imtiyazlar silsilesi kılınmasıyla alakası yoktur!
"Demokrasi", açık söylemek gerekirse...
Tayyip Bey de, olabiliyorsa, iktidar olabilsin diye vardır; ama ille ve sadece Tayyip Bey iktidar olsun ve orada bitsin diye değil!
Demokrasi; iş dünyasında, devlette, partide, ekonomide, toplumsal ve kültürel hayatta birileri tahakküm kursun, dayatsın, hesap vermesin, aldığı oylarla hanedanlık gibi davransın diye yoktur.
Demokrasi, seçildim diye hesap vermeyeceğini düşünenin işi değildir.
Demokrasi, her şeyi aldığı oyla sayanların, sonra da hiç utanıp sıkılmayanların anladığı gibi değildir.
Cumhuriyet de, demokrasi de...
Eğer harbiden, öyle dünyanın her köşesinde "insanın insanlık için ayaklanmaları" nın eseri sayabiliyorsanız...
"Utanma duygusu" nu da varsayar.
Kamu görevinde yayan söylememeyi, çalıp çırpmamayı, imtiyaz yaratmamayı, ayırmamayı, kayırmamayı, kumpasçı olmamayı, haddini bilmeyi.
Evet, esas haddini bilmeyi.
Kimse size o makamları, mevkileri, o gücü, o imkanı, o rütbeyi alıp evinize götürün diye vermedi.
Doğduğunuzda ebediyen sizin değildi onlar.
Kabul edin...
İster yargıç, ister general, ister başbakan, ister bakan, müdür, rektör olun...
Siz, hepiniz, kamu hizmetlisisiniz!
Halkın hizmetindesiniz!
İster cumhuriyetçi olun kendinizce, ister demokrat olduğunuzu iddia edin, siz kendiniz, kendi başınıza, babadan oğla, ezelden ebediyete bir şey değilsiniz.
Ne elinizin altındaki bütçe, memur ile polis babanızın malı, ne bir süre için sizin emrinizde görünen onbinlerce asker ile silah size aileden miras kaldı.
Devlet de sizin malınız değil, bu topraklar da, halk hiç değil!
O yüzden...
Maliye Bakanı olup işadamlarıyla fingirdeşmekten utanacaksınız... Utanmanız yoksa, bir şekilde gideceksiniz.
Bürokrat, bakan, başbakan olup şuna buna imtiyaz tanıyor, kayırıyor arıyorsanız utanacaksınız... Utanmamışsanız, gideceksiniz.
Yüksek mahkeme üyesiyken sürekli yalan söylemekten, adaleti silah gölgesi, emir komuta altına sokmaktan utanacaksınız... Hala utanmamışsanız, gideceksiniz oradan.
Komutansanız, kapınıza dayansa, en kritik dönemde bir yüksek mahkeme üyesini asla görmeyeceksiniz, bundan utanacaksınız... Görmüşseniz, karışmışsanız, konuşmuşsanız ya kendiniz gideceksiniz ya görevden alınacaksınız.
Utanma, insanla birlikte hep vardı. Çok insanda da yoktu.
Ama
cumhuriyet ile demokrasi idealleri bunları kamusal kıldı.
Ya
halktan (ve kendinizden utanacaksınız) yahut çekip gideceksiniz.
Hukuk devletinde, hesap sorma, istifa ve görevden alma bunun için.
İlle harakiri şart değil, ama kakarakikiri olacak şey değil!

Önceki ve Sonraki Yazılar