Hakk Adamı Timurtaş Hoca

Hak Adamı Timurtaş Hoca

Sonbahar ve kış ayları benim için üzüntülerin çok fazla olduğu aylardır. Akrabalarımdan çoğu sevdiklerimi bu mevsimlerde kaybetmişimdir. Amcamı, halamı, dedemi vs.

Bunların yanı sıra bir hüzün yaprağı gibi dalından kopup toprakla bütünleşen kanaat önderlerimiz de bu mevsimlerde son nefeslerini vermişlerdi.

Büyük mutasavvıf, büyük alim ve son asrın yetiştirdiği mümtaz insan Mehmed Zahid Kotku olsun, büyük Kur'an hadimi Gönenli Mehmed Efendi olsun, verdiği vaazlarla insanların gönlünü fetheden, Allah korkusunu en tatlı şekilde kalplere nakşetmesini bilen Timurtaş Hoca olsun, kendisinden çok dersler aldığım, yedisinden yetmişine herkesin takdir ettiği, bilge insan, mutasavvıf ve Peygamber timsali Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan Hocamız olsun hep bu mevsimlerde aramızdan ayrılarak en sevdiği yere göç etmişlerdir.

Allah hepsinden razı olsun.

Bugün de bundan tam 9 yıl önce aramızdan ayrılan büyük insan, büyük vaiz Timurtaş Hoca'yı rahmetle anıyoruz.

Hiç unutamam bir gün Fatih Caminin avlusundayken onun kasetten bir vaazı vardı.

Onun tatlı sert üslubuyla anlattığı vaazı inanılması zor ama gözümün önünde canlı canlıydı. Rahmetli vaazında “caminin avlusuna bir kadın oturmuş, çarşaflı. Ne güzel giyinmiş, edebli ve iffetli. Ama yanında bir kız var. Soruyorsun kim diye, kızım diye cevap veriyor. Böyle olur mu? Kendin güzel giyineceksin, kızın çıplak dolaşacak” diyordu. Bu sahne aynen Fatih Camii'nin avlusunda karşımda duruyordu.

Allah'ın sevenleri işte böyle bize canlı canlı vaaz ederdi. Ama biz ne anlardık. Koca hiç…

Bendeniz onun hiç canlı vaazlarını dinlemedim ama dinleyenler kürsülerde celalli ve haşmetli durduğundan bahsederlerdi. Bu haşmetli ve celalli insanı onbinler can kulağıyla dinlerdi ama arkasında kimse durmazdı.

Hatta bir vaazında “beni buradan alıp götürseler içinizden biri kalkıp da niye hocamızı alıyorsun demezsiniz” diye de dinleyenlerin vefasızlığından bahsederdi.

Kendisi 1944 yılında Elaziz'de (Elazığ'da) doğmuş ama babasından dolayı İstanbul'a göç etmiş, Kuleli Askeri Lisesi'ni birincilikle kazanmasına rağmen o İstanbul İmam Hatip Lisesi'ni seçmiş. Ömer Nasuhi Bilmen, Mahir İz, Peyami Safa, Ahmed Davudoğlu, Nureddin Topçu, Nihad Sami Banarlı gibi üstadlardan ders alma şerefine ermiştir. Mahir İz Hocası hakkında “ Kelamda da mahiriz, Kalemde de Mahiriz” diyerek kaleminin ne kadar kuvvetli olduğunu göstermiştir.

1967 yılında Bağlarbaşı'ndaki Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun oldu. 1970 yılında evlendikten sonra ilk görev yeri olan Malatya'da 6 yıl ikamet etti. Heyecanlı, coşkulu, celalli vaazlarını ilk Malatya'da verdi. Malatyalılar bu hocalarını çok sevdi. Daha sonra Muş'ta ve sonra da İstanbul'da görev yaptı.

Birçok soruşturma geçirmesine rağmen hiç sabıkası olmadı. Hatta 12 Eylül'de tutuklandığında kimse onun nerede olduğunu bilmiyordu. 

Sıkıyönetim mahkemeleri, ağır ceza mahkemeleri, devlet güvenlik mahkemeleri hep onu yargıladı. Toplam 55 kez yargılanan rahmetli hocamız Malatya'da idamla yargılandı. Çoğu mahkemelere parasızlık yüzünden avukatsız çıktı.

Bundan dolayı da oğlu Hukuk Fakültesi'nde okudu. Bilecik'e, Artvin'e, Bursa'ya sürüldükten sonra Şile ve en son olarak da Çavuşbaşı'nda ve Ümraniye'de görev yaptı.

Bu kadar mahkemelere çıkmasına rağmen vefat ettiği gün oğlu adliyeden “sabıka kaydına rastlanmamıştır” yazılı belge almıştır.

Bu çileli mübarek insan 20 Ocak 2000 tarihinde saat 1.30'da Hakk'a yürüdü.

Hiçbir zaman devletin karşısında olmamış, tek gayesi insanları hakka davet etmek olan bu mübarek insan için tek yapabileceğimiz şey ona bol bol dualar ve Kur'an'lar okumak olsa gerektir.

Biz de bu vesileyle kendisine Allah'tan gani gani rahmet diliyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum