Halkı ne yapacaksınız?

Bir an gözlerimizi kapayıp olayların müdahaleci çevrelerin beklediği istikamette geliştiğini kabul edelim: Ak Parti kapatılmış... Liderlerinin çoğu siyasi yasaklı hale getirilmiş... Çankaya'da Abdullah Gül oturmuyor... Hani olmaz ya, bir an için onun da olduğunu ve Deniz Baykal (veya yerini terk edeceği yerli-Putin) başkanlığında bir hükümet kurulduğunu da düşünelim... Türban yasağı başta olmak üzere 28 Şubat'ın bütün kısıtlamaları da devam etsin...

Sorun çözülmüş olacak mı? “Olacak” diyeceklere tek bir sorum var: “Peki de, halkı ne yapacaksınız?” Son seçimde Ak Parti'ye oy vermiş 16,5 milyon seçmeni? Seçim kampanyası sırasında belli yayın organları tarafından kafaları karıştırılmasaydı oylarını Ak Parti'ye verebilecek ötekileri? Kendilerini 'demokrat, insan haklarına saygılı, özgürlüklerden yana, dindar, Cumhuriyetçi ve lâik' olarak tanımlayan oranları yüzde 70'e kadar varan insanları? Ak Parti'nin yüzde 34 ile başlayıp en son yüzde 47'ye ulaşan oy tabanının potansiyel bütününü teşkil edenleri?

Bütün bu insanları ne yapacaksınız?

Toplumu emir ve komutlarla hizaya sokabileceğini umanlar, 28 Şubat'ta, insanların mühendislik hesaplarına pek uygun davranmadıklarını gördüler. Ham maddesi ve malzemesi 'insan' olan alanlarda mühendislik hesapları hiç çalışmıyor. İnsanlar kendilerine benzeyen yöneticiler istiyorlar; tepeden bakan, değerlerini paylaşmayan yöneticilere tahammülleri pek fazla değil.

Ne olacak yani, Deniz Baykal veya yerli-Putin rolünü üstlenen biri başbakanlığındaki hükümet hangi zenginliği rüşvet olarak sunacak halka? Yeni petrol kuyuları mı açılacak, Amerika hazinelerini onların emrine mi verecek, Rusya-çizgisine girilecekse doğalgazı bedavaya mı alacağız?

Ne olacak da halk şu ana kadar vazgeçmediği taleplerini unutacak?

Bu soruları boşuna sorduğumu sanmayınız. 28 Şubat'ın en karanlık günlerinde, hükümetler indirilip yenileri işbaşına getirilir, partiler kapatılıp kitleler lidersiz bırakılırken de buna benzer soruları dönemin en güçlülerine yöneltmiştim. Okuma zahmetine katlanmışlar mıydı, bilemem, ama okuduklarında “Bu adam neden bahsediyor yahu?” diye kafa salladıklarına adım kadar eminim. Bugün onların çoğunun isimlerini unuttuk; unutmadıklarımız ise unutmamızı yeğlerdi.

12 Eylül'ün darbe lideri Kenan Evren kendisini “Daha ne duruyorsunuz?” diye müdahaleye teşvik edenlerin, darbe sonrasında çeşitli menfaat talepleriyle kapısını aşındırdıklarını anlatır anılarında. Çıkardan başka bir şey düşünmeyen patronların desteğinin ne kadar pahalıya mal olduğunu da yine kendisinin yazdıklarından öğrendik. Cicim ayları bitince en acımasız eleştirileri dünkü efendilerine yöneltmekte bizim medyanın üstüne yoktur.

Türkiye'nin gerçeği şudur: Her müdahale kendi mağdurlarını ortaya çıkardı ve müdahale yapanlar er veya geç mağdurları eliyle tasfiye edildiler. Ülkemizin yakın siyasi tarihi bu gerçeğin tanığıdır. Bundan öte maceralara da izin vermeyen bir tarih bu; müdahaleyle yapılabilecekler de, sonrasında meydana gelecekler de bellidir. Halkı hedef alacak ve daha geniş bir mağdurlar kitlesi yaratacak kanlı maceraların rüyasını görenlerin ülkemizde fazla bir şansı yok.

Yine demokrasi çarkı çalışacaksa, müdahalecilerin yaptıklarından pişman olacakları bir gelecek kaçınılmazdır. Bugün içinden geçtiğimiz sürecin 'kahramanları' yarın isimlerini unutturmaya çalışacaklar...

Müdahaleyi çözüm sayanlara ve onların maceralarına gönüllü yazılanlara yol yakınken durumları üzerinde düşünmelerini sağlayacak sorumu bir kez daha soruyorum: Halkı ne yapacaksınız?

Toplum mühendisliği yöntemleri dışında bir çözümünüz bulunmuyorsa, hiç boşuna uğraşmayın, sadece ülkenize ve kendinize yazık edersiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar