Her patavatsızlık hikmet doğurmaz Ertuğrul Bey

MAGAZİN figürlerinin en hafif uçuklukları karşısında bile “saydır babam saydır” oyununu oynamayı ihmal etmeyen benim gibi birinin...
 

Ertuğrul Özkök'te son zamanlarda ortaya çıkan “Ajda Pekkan'ımsı duygu fışkırmaları”na kayıtsız kalması yakışık alır mı?
Almaz tabii...
O zaman Ertuğrul Bey için de gelsin bakalım “saydır babam saydır” oyunu...
* * *
Ertuğrul Özkök, Ayşe Arman'a verdiği röportajda “Hayallerinizin sınırı hangi noktada?” sorusuna şu yanıtı veriyor:
“Sınırı yok! Mini etekle beş vakit namaz kılınacağını, başörtüsüyle içki içilebileceğini düşünen ve buna cüret eden kadınların ülkesini düşlüyorum”.
Ardından da bir “patavatsızlık övgüsü” yapıyor.
Diyor ki:
“Galileo patavatsızdı. Caravaggio da, Michelangelo da, da Vinci de, Bernard Henri Levy de, Marx da. Said-i Nursi çok farklı ve cesur şeyler söylediği için bu kadar insan onu izledi. Bunlar cesur insanlar, içlerindeki tutkuyu ve inancı takip ettiler, ettirdiler”.
* * *
Bir insanın “çok farklı ve cesur şeyler” söyleme çabası içine girmesi, elbette takdire şayandır.
Ama bir şartım var:
“Çok farklı ve cesur şeyler söyleyen” herkese, “dünyayı değiştiren devrimci düşünür” muamelesi çekemeyiz.
“Patavatsızlık” dediğimiz şey öyle bir şeydir ki...
Adamı bazen Galileo yapar, bazen de hezeyana gark eder.
“Patavatsızlık” yaparak bazen Galileo olursunuz, bazen de sonuna kadar saçmalamış olursunuz.
Önkabullerin dışına çıkmak iyidir, hoştur, güzeldir ama önkabullerin dışında söylenen her söz “değerli” değildir.
* * *
Hadi gelin, bu bağlamda “başörtüsüyle içki içilebileceğini düşünmek ve buna cüret etmek” meselesine bir bakalım:
Başını örten bir kadın, her şeyden önce bir iddiayı dile getirmektedir. Lisan-ı hâl ile demektedir ki: “Ben inandığım din konusunda titizim. Dinin bütün kurallarına uyma iddiasındayım”.
Şimdi böyle bir kadının, dinin açık bir kuralını çiğneyerek bu iddiasıyla çelişen bir tutum almasını neden “cesur bir davranış” olarak alkışlayalım ki?
Yaman bir çelişkiden bir kahramanlık destanı çıkar mı?
Eğer amacı dikkat çekmek değilse şarap içen başörtülü bir kadın, çelişkiler denizinde yüzen bir kadındır.
Çelişki içinde yüzmek de bir tercihtir, saygı duyarız.
Benim itirazım, bu çelişkiden bir “cesaret ana” öyküsü çıkarma çabasınadır.

Tayyip Bey duymasın

GEÇEN akşam TRT'de “Saraybosna Fatih Sultan Mehmet Korosu”nun Aya İrini'de verdiği konsere takıldım kaldım.
Bosna Müzik Akademisi'nde okuyan Hırvat, Sırp ve Boşnak öğrencilerden muhteşem koro, Türkçe, Malayca, Arapça, Boşnakça, Urduca ve Farsça ilahiler söylüyordu.
Hayran kaldım. Tek kelimeyle.
* * *
Fakat işin şu kısmına değinmeden geçemeyeceğim:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de eşi Hayrünnisa Gül ile birlikte konseri seyrediyordu.
Konserin sonunda Boşnak koro şefi, Cumhurbaşkanı Gül'e dönüp, “Sizi sultan olarak, sultanımız olarak görüyoruz” diye iltifat etti.
İç dengelerden haberdar olmayan Boşnak Koro Şefi'nin bu iltifatı Abdullah Gül'de bir mahcubiyet duygusuna yol açarken, Hayrünnisa Hanım'ın yüzünde bir zafer duygusu belirdi.

Ben iyice CHP'li mi oldum?

“Kemalci olmak” ile “Tayyipçi olmak” arasındaki menfaat farkını fark edemeyecek kadar salak olmadığıma göre...
Eğer “bir şeyci” olmak isteseydim, sonuna kadar AK Parti'li olurdum.
CHP'li olacağım da elime ne geçecek?
Adamların iktidar olma ihtimali mi var?
Hoş, bir mucize gerçekleşse ve CHP iktidar olsa bile...
AK Parti iktidarına goygoyculuk yapmamayı tercih etmiş benim gibi biri, tutup da CHP iktidarına mı goygoyculuk yapacak?
* * *
Sorabilirsiniz:
“Peki o zaman neden herkes Kemal Bey'e ‘çarkçı' diye laf geçirirken, herkes ‘Bu CHP'den bir numara olmaz' derken, sen neden koroya katılmak yerine ‘Dur bakalım' diyorsun?”
Cevaplayayım:
Değişimcilik, özgürlükçülük, reformculuk kimsenin tekelinde değildir.
Dünün değişimcisi, bugünün statükocusu olabilir.
Tıpkı dünün statükocusunun bugünün değişimcisi olabileceği gibi...
Dünün özgürlükçüsü, bugünün yasakçısı olabilir. Tıpkı dünün yasakçısının bugünün özgürlükçüsü olabileceği gibi...
İtiraz edebilirsiniz:
“İyi ama ya dünün statükocusu, bugün oy avcılığı yapmak amacıyla değişimci gibi davranıyorsa?”
Cevaplayayım:
Olabilir... Bunu bilmek mümkün değildir.
Hem unutmayalım: Niyet okuması yapmak racona terstir.
Dün nasıl ki “Gömleği çıkardım” diyene “hop” demediysek, bugün de “özgür Türkiye” vaat edene “hop” diyemeyiz.
* * *
Bir de şöyle bir şeye dikkat ediyorum:
AK Parti için yapmadığımı, CHP için de yapmıyorum.
Ya da...
AK Parti için yaptığımı, CHP için de yapıyorum.
Siz bu tutumu, “İyice CHP'li olmak” diye anlıyorsanız...
Hiç karışmam, sizin bileceğiniz iştir.

Üç günlük programım

SALI:
Sabahın erken saatleri: Sabah kahvesini bile içemeden ver elini Atatürk Havalimanı... Saat 8.30: Diyarbakır'a uçuş... Saat 10.00: Diyarbakır'da genel teftiş... Öğlen saatleri: CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun Diyarbakır mitingine BDP kıyak yapacak mı yapmayacak mı meselesini yerinde gözlem... Akşam saatleri: Selim Usta'da yerel tatlar ve Kürt sorununa dair hararetli tartışmalar... Gece: Ahmed-i Hani'nin “Mem û Zîn” adlı eseri eşliğinde uykuya dalış.
* * *
ÇARŞAMBA:
Sabah: Üç mırra ile mahmurluğu atış... Saat 10.00: Diyarbakır'da çarşı turu... Öğlen saatleri: Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır mitingine şöyle bir bakış... Öğleden sonra: Dağkapı Ciğercisi'ni ziyaret... Saat 16.00: Perşembe yazısı için çabalamalar... Akşamüstü: Kahvelerde ahaliyle yakın temas... Saat 21.30: Diyarbakır'dan canlı yayın Tarafsız Bölge. Konu: “İki miting arasındaki 7 fark”. Gece: Cengiz Kapmaz'ın kaleme aldığı “Öcalan'ın İmralı Günleri” adlı kitap eşliğinde uykuya dalış.
* * *
PERŞEMBE:
Sabah saatleri: Son mırraları içiş ve ilk uçakla ver elini Teşvikiye...

Delikanlılığın yeni kitabından 5 madde

BİR: Zulüm sizinkilere yöneldiğinde karşı çıkarsan sadece kendi cepheni savunmuş olursun, ancak zulüm başkalarına yöneldiği anda karşı çıkarsan büyük insanlık ideali adına bir tutum sergilemiş olursun.
İKİ: Sizden biri haksız yere içeri tıkıldığında ayağa kalkarsan sadece kendi cemaatin için ayağa kalkmış olursun. Ancak sizden olmayan biri haksız yere içeri tıkıldığında ayağa kalkarsan vicdanlı olduğun için ayağa kalkmış olursun.
ÜÇ: Tuttuğun partiye iftira atıldığında, haksızlık yapıldığında, zalimce vurulduğunda “durun” diye haykırırsan kendini savunmuş olursun. Ancak başkasının partisine iftira atıldığında, haksızlık yapıldığında, zalimce vurulduğunda “durun” diye haykırırsan erdemli davranmış olursun.
DÖRT: Başkalarının açıklarına, falsolarına, eksiklerine, yetersizliklerine her gün zalimce vururken kendi takımının falsolarının, açıklarının, yetersizliklerinin, eksiklerinin üstünü örtersen yaptığına yiğitlik denmez.
BEŞ: Bir zamanlar gücü elinde bulunduranların seni maruz bıraktığı haksızlıkların benzerlerini, gücü eline geçirdiğinde sen de başkalarına yaparsan en azından geçmişte sana yapılan haksızlıkları hak ettiğini kanıtlamış olursun.

Önceki ve Sonraki Yazılar