Fatih AYDIN
HUKUK MU ADALETTEN ÇIKAR ADALET Mİ HUKUKTAN ÇIKAR
HUKUK MU ADALETTEN ÇIKAR ADALET Mİ HUKUKTAN ÇIKAR
Adaletin hızlı, erişilebilir ve güvenilir şekilde vücut bulması dileği ile 1 Eylül’de başlayan 2025-2026 adli yılının ülkemiz ve insanlık için hayırlı olmasını diliyorum.
Adli yılın başlangıcı, özellikle hukukçuların yürüttüğü birtakım prosedürlerden oluşan adli bir sistem gibi görülmemeli, aynı zamanda tüm toplum için de bir başlangıç sayılmalıdır.
Bu taze başlangıcın toplumun her alanında; özellikle hukuksistemi, sosyo-kültürel katmanlar, eğitim-öğretim ve milletlerarası münasebetler gibi pek çok alanda etkioluşturmasını ve yeni adli yılın “umudu yeşerten bir yıl olmasını” temenni ediyorum.
Adaletin yalnızca hukuki metinler olmadığını biliyoruz. Her hukuki metnin adalet getirmediğini de ne yazık ki tecrübelerle yaşamış bir toplumuz. Vicdani kanaat ile desteklenmeyen hukuk sisteminin kupkuru metinler manzumesi olabileceğini tahmin etmek güç değil. Tahminden de öte ülke tarihimizde bunun pek çok örneğine rastlamış vaziyetteyiz.
Adalet sosyal yığınların sığındığı bir mekanizma da olabilir, elitlerin/güç sahibi egemenlerin elindeki haksız güç de olabilir. Toplumun yaşayan her hücresinde adalet arayışı vardır. Birileri kendi adaletini arar, kimileri de ergen deyimi ile “yargı dağıtır”.
İşte tam da bu noktada devletimizin devreye girmesi, ne “arayana” ne de “dağıtana” alan bırakmaması gerekir.
Devletin adalet önceliği, vatandaşlarını evvela mahkeme salonlarına düşmeyecek düzeyde tutmak olmalıdır. Bunun için de eğitim, kadim değerler, medeniyet ufku gibi organize edilebilir ya da soyut gerçeklik algılarını destekleyici çalışmalara daha fazla ve kesinlikle daha planlı yatırımlar yapılmalıdır. Diğer bir ifade ile insani değerler öne çıkarılmalı ve adeta görünmez bir otokontrol mekanizması oluşturulmalıdır.
Bunun kolay olmadığını, belki de on yıllara dayalı bir çaba gerektirdiğini biliyorum. Zira, ne kadar uğraş verilirse verilsin vatandaş nezdindeki “adliye koridorlarında iş bitiriliyor algısı” yok edilemiyor. Hâl böyle olunca da hukuk sistemine karşı bir önyargı doğuyor.
Sözgelimi; bir vatandaşı bıçakla yaralayan kişi sadece hukuki metinler nedeni ile serbest bırakılırsa burada sadece hukuki prosedür uygulanmış olur ama adalet tecelli etmemiş olur.Kişinin tutuklu kalması için “bıçakladığı adamın ölmesi mi gerekir” sorusu adaletin tecellisine engeldir.
Rahmetli Alev alatlı hocanın şahane cümleleri ile yazımızı bitirelim.
-Aslolan hakkın helal edilmesi olmalıdır. Aslolan helalleşmek olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır.
-İflas eden kardeşinizin haraç meraç satışa çıkarılan evini satın almanız yasal hakkınız olabilir ama helal değildir.
-İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir.
-Yeni ve çok daha ucuz bir enerji türünün pazara girmesini önlemek üzere üretim haklarını satın alan ve sümen altı eden bir petrol şirketi yasal olarak suçsuzdur. Ama yaptığı iş helal değildir.
-Raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncı yaptığı formülü ambalajın üzerine koyduğu için yasaldır, dolayısıyla suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir.
-Bir kalem darbesiyle atar ergenleri, lümpen ergenleri sokağa döken yazar; alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur. Ama yaptığı helal değildir.
Alev Alatlı hocamıza Allah’tan rahmet diliyorum.
Sade vatandaştan Cumhurbaşkanlığı makamına kadar her bir ferdin sorması gereken soru:
Yangını çıkaran mı, yangını söndüren mi yoksa yangını seyreden mi olmalıyım?
Hoşça bakın zatınıza…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.