İnanmak, "inkâr"la başlar

Dünyaya, eşyaya bakışımızı değiştiren Picasso, 1945 yılında kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle demiş: "Hayır, evet'ten önce gelir."

Bu söz, yalnızca Picasso'nun neden büyük bir ressam, büyük bir sanatçı olduğunu açıklamaz; aynı zamanda, insan olmanın anlamını da, nasıl bir şey olduğunu da açıklar.

***

İnanmak, "inkâr"la başlar. "Hayır", diyebilmekle... İslâm akîdesinin temel direğini oluşturan kelime-i tevhid, "hayır"la, "lâ" ile başlar o yüzden: "Lâ ilâhe illallah / Allah'tan başka ilâh yoktur", akîde ilkemiz, bütün görünür görünmez putların; tanrılaştırılmaya, putlaştırılmaya çalışılan her şeyin reddedilmesiyle, inkâr edilmesiyle varedici, hayat bahşedici, insanı Allah'tan başka hiçbir güce, hiçbir şeye, hiçbir puta boyun eğmemeye davet edici, dolayısıyla insan onurunu yüceltici, insanı gerçek anlamda özgürleştirici bir varoluş, diriliş ve hayat ilkesidir.

"Hayır" denilebilen hiçbir yerde, insan, paganizm / putperestlik biçimlerinin esiri olmaz.

***

Allah, insana üç eşsiz kudret lutfetmiştir: Akıl, irade ve ruh. Paganizm, özellikle de çağdaş paganizm biçimleri, insanın aklını ve iradesini önce kötürümleştirir, sonra körleştirir, en sonunda da yok eder. İşte bu nedenledir ki, çağımızın insanı, arzularına, hazlarına, para'ya, kariyer'e, insanı bozan, insanın insanî özelliklerini tuzla buz eden her türlü iktidar biçimlerine kolaylıkla tav ve yem olabilmekte, aklını, iradesini ve ruhunu kolaylıkla yok edebilmektedir.

Peki nedir bu? Elbette ki, "yeni kabileler zamanı", yeni bir barbarlık biçimidir: Sadece kendini, kendi benini, kendi bedenini, kendi hazlarını, çıkarlarını düşünen insan, aklî melekelerini, irade gücünü, ruhunun insana hayat bahşeden derinliklerini yerle bir etmeyecek, delik deşik etmeyecek, dolayısıyla barbarlaşmayacak da ne yapacak/tı?

***

Çağımızı "inkârcılık çağı" olarak adlandırabilir miyiz? Hayır.

İçinde yaşadığımız çağı, bütün sekülerizm biçimlerinin dölyatağı işlevi gördüğü, din-dışı kutsallıklarda bir patlama yaşanan, insanın aklını, iradesini ve ruhunu dumura uğratan, insanı bencilliklerinin, fetişlerinin, hazlarının kulu ve kölesi kılan yeni paganizm çağı olarak adlandırabiliriz.

Çağımızın insanının, dizginlenemez arzularına, hazlarına, hızın insanın "kendi"ni unutmasına yol açan irrasyonel ayartıcılıklarına boyun eğerek bir akıl tutulması yaşaması; iradesini başka güçlerin iradesine, -örneğin özelde medyanın, kültür endüstrisinin, teknolojinin ürettiği teknik-iradelere, ya da Foucault'nun deyişiyle "teknolojik ben"lere- teslim etmesi ve nihayet Adalet Ağaoğlu'nun o enfes buluşuyla ürpertici bir "ruh üşümesi" yaşaması, tek kelimeyle "hayır" diyebilme yetilerini ve yeteneklerini kaybetmesi, içinde yaşadığımız çağın, yeni paganizm çağı olarak adlandırılması gerektiğini gösteriyor bize.

Aklını, iradesini ve ruhunu yitiren bir insan türü, insanaltı bir varlık türüne (dolayısıyla her tür haksızlığın, acımasızlığın, vicdansızlığın, sapkın şiddet ve ilişki biçimlerinin kolgezdiği pagan bir dünyanın insanı ayartan, ayartarak yok eden hayatsızlığına, ruhsuzluğuna mahkûm olan barbar bir insan türüne) dönüşmekten kurtulamaz.

Çağımızı yeni-paganizm çağı olarak adlandırmamızı mümkün kılan şey nedir peki? İnancın inkâr edilmesi, inancın, inanmanın hafife alınması, yok sayılması mı? Kesinlikle hayır. Hiç şüpheniz olmasın ki, inkâr'ın unutulmasıdır. İmanın unutulması değil, inkârın unutulması çağımızı paganizm çağı yapmaya yetmiştir.

Çünkü iman, inkârla başlar; "hayır" diyebilmekle; ama kalp ile tasdik ve dil ile ikrar'la gerçekleşir.

İnsanın her tür putu inkâr etmesinden sonra hakîkatine erilen, ulaşılan tevhid, insanın ve bütün varlıkların hayat ve varoluş haklarını; insanlar, kültürler ve diğer varlıklar arasındaki irtibatı, etkileşimi, bütün tahakküm biçimlerini yok ederek teminat altına alan bir hayat ve hakikat ilkesi hâline dönüşür.

Ama iman'a dönüşemeyen inkâr, insanı teslim alır ve yıkımla sonuçlanır.

Picasso, perspektif'in, insanın bakışını körleştiren, insanı tek-göz'e, tek bakış'a hapseden bir tür "paganizm" biçimi olduğunu kavramıştı; o yüzden insanın bakış açılarının genişleyebilmesi için perspektifin kırılması gerektiğini farketmiş ve perspektifi tuzla buz edebilmişti.

Önceki ve Sonraki Yazılar