İSLAM OLMAK BİR YÜK MÜ..?

Günümüz dünyasında dinî inanca sahip olmak problemli bir konu. Dinin ilerleme ve kalkınmanın önünde bir engel olduğunu düşünen modernleşme yanlıları, seküler bir dünyanın insanlığın saadeti için yegâne reçete olduğunu düşünüyorlar. Türkiye'nin çarpık modernleşme tarihi, bu bakış açısının traji-komik örnekleriyle dolu. Dindar müslüman kimliğini bir şeref değil yük olarak görmek, az rastlanan bir durum değil.

Evet başlık ve yazının giriş kısmı Semerkand dergisi yazarı Sayın Halil AKGÜN’e ait. Yazı oldukça detaylı ve günümüz İslam toplumlarının inde bulunduğu durumu çok güzel aydınlatmış. Linke tıklayıp yazının tamamını okumanızı tavsiye ederim.

Burada bir sıkıntı var. İslam toplumları veya bizler sırtımızdaki yükün farkında mıyız. Veya sırt yerine biraz daha hafifletip avucumuzda bulunan ve bize yük olan şeyin farkında mıyız. Eğer elimizde veya sırtımızda taşıdığımız çakıl taşları ise gerçekten yük olabilir.

Peki sırtımızda taşıdığımız aslında elmas taşları ise ve biz bunun farkında isek bu yük hala yük olmaya devam eder mi. İnsan sırtında bir servet taşıyor ve bunu biliyorsa bu yük – yük olmaktan çıkar.

İnsan böyle bir serveti asla bir kenara bırakayım biraz dinleneyim demez.

Yükümüz hafifletmek istiyor muyuz. Elbette ki isteriz. O halde bu asrın alimine bir kulak verelim. O; bu yük konusunda ne söylüyor.

SADA-YI HAKİKAT

27 Mart 1909

Tarîk-i Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) şübhe ve hileden münezzeh olduğundan şübhe ve hileyi îma eden gizlemekten de müstağnidir. Hem o derece azîm ve geniş ve muhit bir hakikat, bahusus bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle saklanmaz. Bahr-i Umman nasıl bir destide saklanacak?

Tekraren söylüyorum ki: İttihad-ı İslâm hakikatında olan İttihad-ı Muhammedî'nin (Aleyhissalâtü Vesselâm) cihet-i vahdeti tevhid-i İlahîdir. Peyman ve yemini de imandır. Encümen ve cem'iyetleri, mesacid ve medaris ve zevayâdır. Müntesibîni umum mü'minlerdir. Nizamnamesi Sünen-i Ahmediye'dir (Aleyhissalâtü Vesselâm). Kanunu, evamir ve nevahi-i şer'iyedir. Bu ittihad, âdetten değil, ibadettir.

İhfa ve havf riyadandır. Farzda riya yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazifesi, ittihad-ı İslâmdır. İttihadın hedef ve maksadı; o kadar uzun, münşaib ve muhit ve merakiz ve meabid-i İslâmiyeyi birbirine rab tettiren bir silsile-i nuranîyi ihtizaza getirmekle, onunla merbut olanları ikaz ve tarîk-i terakkiye bir hâhiş ve emr-i vicdanî ile sevketmektir.

Bu ittihadın meşrebi, muhabbettir. Husumeti ise, cehalet ve zaruret ve nifakadır. Gayr-ı müslimler emin olsunlar ki bu ittihadımız, bu üç sıfata hücumdur. Gayr-ı müslime karşı hareketimiz ikna'dır. Zira onları medenî biliriz. Ve İslâmiyeti mahbub ve ulvî göstermektir. Zira onları munsif zannediyoruz. Lâübaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebiye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada tahkik ile dâhil olanlar, onları taklid edip çıkmazlar. İttihad-ı Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) olan ittihad-ı İslâmın efkâr ve meslek ve hakikatını efkâr-ı umumiyeye arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin, cevaba hazırız.

Said Nursî

Evet yorumsuz olarak siz değerli okuyucularıma aktarmak isterim. Elimizde ve sırtımızda değerli bir yük var. Bu yük İslam yüküdür. Bu yükü taşımak bize usanç vermemeli bilakis taşıma iştiyakımızı artırmalıdır.

Sekülerizm yolundaki Avrupa kendi değiştirdiği dininden usanmış ve tamamen terk etmek istiyor olabilir. Bu değişikliği kendilerine sindiremeyip İslam’ı da dahil etmek istiyor olabilir. Bu kendilerinin sorunudur. Müslümanların böyle bir sıkıntısı olmamalıdır.

Güzel ülkemizde yıllardır uygulanan tek taraflı dayatmacı kanunlar maalesef Halil AKGÜN’ün de dediği gibi yük olmaktadır. Derdi maişet kaygısı, modernitenin nefislere dayattığı sosyal yaklaşımlar özellikler genç nefisleri içinden çıkılamaz bir hale sokmaktadır. İslam’ın yerini basit taklidi inanç usulleri kapmaya çalışmaktadır. Sistemi dayatanların anlamakta zorlandığı şey insanların iman etmek üzere yaratıldıklarıdır. İman menşeini bulmazsa sapkın fikirleri engelleyemezsiniz.

Üzerimize düşen sahip olduğumuz İslam değerinin kıymetini bilmek ve üzerine dökülüp parlaklığını karartan zulüm çemberlerini kırıp temizleyerek hakiki değerini anlamaktan ibarettir.

 

Ahmet TÜRKAN-HABERNAME

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum