İsmet Paşa’ya vuranlar Mareşal’e de vurur mu?

- Madem seçim meydanlarında yakın siyasi tarihin tozlu sayfaları karıştırılıp “İşte CHP bu” diye yorumlar yapılmaktadır.
 

-  Madem “İsmet Paşa Kürtlere neler yaptı neler” diye nutuklar atmak serbest hale gelmiştir.
-  Madem İkinci Dünya Savaşı konjonktürünü, sanki bugünün konjonktürü imiş gibi yorumlayıp ağza gelinenin söylenmesi caizdir.
-  Madem Dersim’in bombalanmasına dair her türlü tarihi vesikaya, “CHP’ye vurma belgesi” muamelesi çekilebilmektedir.
O zaman...
Dinine imanına bağlı olduğu için “Milliyetçi/Mukaddesatçı/Muhafazakâr” kesimlerin bayıldıkları...
Dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’tan da söz etmek farz olmuştur.
* * *
Elimde bir kitap var. İki cilt...
Adı:
“Genelkurmay Belgelerinde Kürt İsyanları/Pülümür-Dersim İsyan ve Harekâtları”.
Kitabın ikinci cildinin başında bir rapora rastladım.
Mareşal Fevzi Çakmak’ın Genelkurmay Başkanı sıfatıyla 1930 yılında Erzincan’a yaptığı gezinin ardından hazırladığı rapordu bu.
Mareşal, raporunda şöyle diyor:
“Erzincan ilindeki incelemelerim sırasında ekonomiyi önemli surette zarara sokan ve bu il dahilindeki asayişsizliğin en önemli amillerinden olan Aşkirik, Gürk, Dağbey, Hayri köylerinin tedip ve tenkiline zorunluluk olduğunu gördüm”.
Tedibin “havadan bombalamak”, tenkilin de “köy boşaltmak” diye yorumlanabileceğini söyleyerek devam edelim.
Mareşal Çakmak’ın şu önerisine dikkat:
“Bu bölgede çok şımarık bir durum almış olan bütün Kürt köylerine etki yapmak ve devlet nüfuzunu hâkim kılmak için Erzincan’a nakledilecek bir hava kıtası ile bu köyleri tahrip etmenin uygun olacağı düşüncesindeyim”.
“Köyleri tahrip etmek” cümlesinin neye işaret ettiğini hayal gücünüze bırakıyorum.
Mareşal Çakmak’ın raporunda ırkçı yaklaşımlar da es geçilmemiş.
Şöyle diyor Çakmak:
“Bölgede ırk olarak Kürt olduğu kesinlikle bilinen memurların bir an önce yerlerinden alınması gerekmektedir”.
* * *
Milliyetçi/Mukaddesatçı/Muhafazakâr kesimler, Mareşal Fevzi Çakmak’ın zihniyeti ile İsmet Paşa’nın zihniyeti arasında dağlar kadar fark olduğuna inanırlar.
Kitapta gördüğüm bu cümleler, böyle bir farkın olmadığını gösteriyor.
Hatta Mareşal’in, İsmet Paşa’ya göre daha “şahin” olduğunu kanıtlıyor.
Bu durumda...
Fevzi Çakmak Paşa’nın da seçim meydanlarına taşınması gerekir mi acaba?
Ben bir sonuca varamadım, acaba Tayyip Bey ne der bu hususta?

Uyanık milletiz vesselam

“Ulusal Savunma Sanayi” adlı elektronik savunma sistemleri üreten bir şirket, “kaset olayları” patlayınca...
Rezaleti fırsata çevirmeye karar vermiş.
Gazetelere geçtikleri basın bülteninde şöyle diyorlar:
“Telefon dinlemeleri, kablosuz gizli kameralar, böcek tabir edilen ortam dinleme cihazlarından korkmayın! Üst düzey bürokratlar, siyasetçiler, işadamları! Tam güvenliğinizi sağlayacak cihazlarımız emrinize amadedir”.
Bu basın bülteni, milletimizde hiç tükenmeyen uyanık girişimciliğin bir göstergesi değilse nedir?

Kemal’inki çark ise Başbakan’ınki ne?

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bazen “bir öyle/bir böyle” deyip sözünden cayıyor ya...
Ne yapıyor hükümet yanlısı güçler?
Ne yapacaklar?
Hemen harekete geçiyorlar:
“Yuh! Çark etti... Çarkçı bu... Çarkçı Kemal”.
Yani küfür kıyamet gırla gidiyor.
Gitsin...
Hak edene hak ettiği söylenir elbet.
Zaten sorun burada değil.
* * *
Sorun şurada:
Başbakan Tayyip Erdoğan...
İki gün önce, “Bunlar özel değil, bunlar genel genel” derken, iki gün sonra da “Kasetlerle siyaseti düzenlemek çok çirkin” dedi ya...
Aynı hükümet yanlısı güçler, işte bu “tartışmasız çark” karşısında...
“Çark” sözcüğünü çağrıştırır diye “ç” harfini bile kullanmaktan imtina ettiler.
Sorun, işte burada! 

Gazete yığınından kişisel izlenimler (2)

-  POSTA: “Halk gazetesi” falan diyorlar ya... Bence bunu unutun. Çünkü bu gazete o nitelemeyi çoktan aştı. En iyi sosyete haberlerini onlar veriyorlar. Politika sayfaları dopdolu... Çok iyi yorumcuları var... Birinci sayfaya gelince... Çok sınadım: Birinci sayfasında, satışı yüksek halk gazetelerine özgü abartının, sansasyonun ve asparagasın dirhemi bile yok.
-  TARAF: Gazete yığınının arasından çektiğim anda heyecan uyandırıyor bende. Çünkü gazetede ya çok seveceğim ya da nefret edeceğim bir başlık, bir haber, bir yorum bulacağımdan eminim. Kayıtsız kalamazsınız bu gazeteye... Ayrıca sayfalarına sığmayıp taşan bir yapısı var. “Ah biraz daha paramız olsa da daha çok sayfamız olsa” diyen bir hal...
-  AYDINLIK: “Aydınlıkçı” adı verilen grubun en iyi bildiği iştir gazete/dergi işleri... Bu nedenle daha sıkı bir gazete bekliyordum onlardan... Yanlış anlaşılmasın: İmkân eksikliklerinin farkındayım, ona rağmen daha sıkı bir gazeteden söz ediyorum. Ama yine de “Bu adamlar bu işi biliyor” hükmünü haklı çıkaracak atılımlar yapmıyor değiller.
-  YENİ SÖZ: HAS Parti’nin yayın organı... Henüz acemi, henüz emekleme döneminde, henüz dağınık... Toparlanırsa Milli Gazete’yi geçebilir. Böyle bir potansiyeli var. Dikkatle takip ediyorum.

Yazmasam olmazdı

-  Kemal Kılıçdaroğlu “Ana... Aaa...” falan dedi, eleştirdik.
-  Oktay Ekşi, “Analarını bile satanların zihniyeti” dedi, eleştirdik.
Peki eski bakanlardan Kürşad Tüzmen’in “Anasının rahmine kadar kovalarız” şeklindeki pespaye cümlesine bir çift lafımız olmayacak mı?
Tabii ki olacak.
“Yuh” diyeceğiz, “ayıp” diyeceğiz, “rezalet” diyeceğiz.
Belki bir etkisi olur diye şunu da diyeceğiz:
“Siyasette kalite, bakanlık görevi devam ederken söylenenlerle değil, bakanlık umudu ortadan kalktıktan sonra söylenenlerle ölçülür”.

Korkuyorum

-  Ömür Gedik şarkı söylemekle kalmaz, bir de Ferhat Göçer gibi kendisini düetlere vurursa... Diye korkuyorum.
-  Şu reytingsizlik belası Hülya Avşar’ın dilini daha da gerilere düşürürse... Diye korkuyorum.
-  Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da kazandığı büyük başarı, Türk sinemasında Nuri Bilge taklitlerinin türemesine yol açarsa... Diye korkuyorum.
-  Önce Şanlıurfa’ya, ardından Sivas’a giden Ertuğrul Özkök, “Anadolu’dan Görünüm” adlı bir televizyon programına başlarsa...   Diye korkuyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar