İstanbul Ne Kadar Kültürlü?

İstanbul Ne Kadar Kültürlü?

 

İstanbul 8500 yıllık tarihi bir şehir.

Böyle bir şehir sadece ülkemiz açısından değil çoğu devletler açısından da farklı bir yere sahiptir.

Herkes böyle bir şehre sahip olmanın hayalleri içinde.

Hele hele yanı başımızda duran Yunanlıların hayallerini de İstanbul süslemektedir.

Elbette ttratejik olarak, tarihi zenginliği sebebiyle, mimari yapıları bakımından ve coğrafi konumu itibariyle böyle bir kente sahip olmayı her ülke ister.

Ne mutlu ki böyle bir şehre biz sahip olmuşuz.

İstanbul'un fethinin Peygamberimiz (s.a.s.) tarafından müjdelenmiş  olması da ona paha biçilemez bir değer  katmaktadır.            

   …

                İstanbul 2010 yılı Avrupa Kültür Başkenti olarak seçildi.

                Yani bu yıl Avrupa’nın Kültür Başkenti İstanbul idi.

                İstanbul Kültür Başkenti nedir ve ne anlam ifade eder?

                “Avrupa Kültür Başkenti fikri ilk kez 1985 yılında dönemin Yunanistan Kültür Bakanı Melina Mercouri tarafından ortaya atıldı. Aynı yıl Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi projenin kapsamını belirledi ve uygulamaya koydu. 1985'ten 2000 yılına kadar Avrupa Birliği'ne üye olan ülkelerin kentlerinden biri Avrupa Kültür Başkenti olarak seçildi. 2000 yılına gelindiğinde, yeni binyıl nedeniyle Avrupa Kültür Başkenti unvanı hem birden fazla kente, hem de AB Adayı olan ülkelerin kentlerine verilmeye başlandı.

                1985 yılından bu zamana 25 yıl geçmiş ve İstanbul, ancak 25 yıl sonra Avrupa’nın kültür başkenti olmuş.

                Bu süre içerisinde Yunanistan’ın Atina, Selanik ve Patras, İtalya’nın Floransa, Bologna ve Genova, Hollanda’nın Amsterdam ve Rotterdam, Almanya’nın Berlin ve Weimar, Fransa’nın Paris, Avignon ve Lille, İskoçya’nın Glasgow, İrlanda’nın Dublin ve Cork, İspanya’nın Madrid, Santiago de Compostela, ve Salamanca, Belçika’nın Anvers ve Bruges, Brüksel, Portekiz’in Lizbon ve Porto,  Lüksemburg, Danimarka’nın Kopenhag, İsveç’in Stockholm, Norveç’in Bergen ve Stavanger, Finlandiya’nın Helsinki, Polonya’nın Krakov, İzlanda’nın Reykjavik, Çek Cumhuriyeti’nin Prag, Avusturya’nın Graz ve Linz, Romanya’nın Sibiu, İngiltere’nin Liverpool kentleri Avrupa’nın kültür başkentleri oldu.

                Çoğumuzun ismini yeni duyduğumuz ve İstanbul kadar tanınmamış, İstanbul kadar tarihi zenginliğe sahip olmayan kentler kültür başkenti olmaya hak kazanmışken İstanbul’a sıranın bu kadar geç gelmesi manidar.               

Acaba bir şehri kültür başkenti seçmek için ne gibi kıstaslar göz önünde bulunduruluyor?

                Sadece o şehrin tarihi geçmişi, tarihi eserleri, sanat eserleri, yapılan sanat faaliyetleri (konser, tiyatro, sinema vs.) ve kültür merkezlerinin çokluğu mu kültür başkenti olması için yeterlidir?

                Oysa kültür denilince akla sadece bunlar gelmemelidir. Kültür o topluluğun tarihsel süreçte yaşamak, varlığını sürdürebilmek için meydana getirdiği tüm maddi ve tinsel (manevi) değerlere denir. Teknoloji, üretim şekilleri, üretim ilişkileri ve paylaşımdan tutun, aile ilişkileri, yasalar, inançlar, sanata varan tüm üst yapı kurumları içinde yaşanılanlar da toplumun kültürü olarak adlandırılır.

                İstanbul 2010 yılının kültür başkenti olmasıyla birlikte yapılan faaliyetlere göz atınca şunları görüyoruz; 760 sergi, 1584 konser ve dinleti, 1130 tiyatro, gösteri ve performans, 166 tarihi yapıda koruma ve restorasyon, 8 kültür merkezi, 32 ülkede 183 tanıtım faaliyetleri 9677 etkinlik. Bunlara iştirak eden de 10 milyon izleyici.

                Bunlara bakınca sadece kültürel faaliyetler var. Ama paylaşımlar, aile ve toplum ilişkileri, yasalar, inançlar gibi kavramları göremiyoruz.

                Kültür sadece sanat faaliyetleriyle mi sınırlıdır?

                Eğer bu kavramlarla sınırlı bir Avrupa Kültür Başkenti olacaksa diğer değerlere ne olacak?

                Eski İstanbul’un ve İstanbullu’nun değerleri neden göz önünde bulundurulmaz?

                Artık eskisi gibi komşuluklar, dostluklar ve ahlaki değerler yok.

                Sayın büyüklerimiz sadece popülist bir yaklaşımla mı İstanbul’u kültür başkenti yaptılar?

                Osmanlı’nın ve Bizans’ın mirasyedicisi olurken neden Cumhuriyet sonrası İstanbul’a zihinlerde kalıcı estetik imarlarda bulunulmadı?

                İstanbul için Cumhuriyet sonrası yapabildiğimiz tek övgümüz boğazdaki gerdanlıklar ve onların ışıklandırmalarıyla olan süsleriyle niye sınırlıyız?

                Avrupa’nın Kültür Başkenti olmak için bu kadar çaba sarf ederken İstanbullu’nun okuması için neler yapabiliyoruz?

                Neden insan ilişkilerini en üst seviyeye getirmek için komşuluk müessesesini aktif hale getirmiyoruz?

                Yerlerde tükürükten geçirilmeye toplumu bundan men etmek için neler yapılıyor?

                Ya toplu taşıma araçlarındaki insanların o tıkış mıkış halleri?

                Bu kadar soru işareti varken nasıl kültür başkenti olabiliyoruz?

                Ben hiç anlamış değilim.

                Önemli olan popülist bir yaklaşımla kültür başkenti olmak değil, manevi değerlerimizi koruyarak, Atalarımızdan ve geçmişten kalan mirasların değerini bilerek ve onlar gibi estetik miraslar bırakarak, sadece sanatın konserlerde, balelerde, tiyatrolarda, sinemalarda, sergilerde vs. sınırlı kalmayarak Eski İstanbul’da yaşanmış olan kültür değerlerini ortaya çıkararak ve onları yaşatarak kültür başkenti olmalıyız.

                Yoksa 25 sene sonra adı şanı duyulmamış şehirlerin ardından kültür başkenti olmak bizim için avuntudan başka bir şey değildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum