Ahmet Müfit KUTLU

Ahmet Müfit KUTLU

İstiklâl Savaşının Keçileri ve Kahraman Maymun

B.

 

İSTİKLAL SAVAŞININ KEÇİLERİ VE KAHRAMAN MAYMUN

 

Dünya tarihi, ilginç olaylarla doludur.

 Bazen umulmadık olaylar bir anda tarihin çehresini değiştirir.

 İngiliz desteğindeki Yunan Ordusu, Batı Anadolu topraklarını işgal ettiğinde bu millet yıllarca süren bir çöküş ve dağılmanın en acı dönemini yaşıyordu. İzmir'e 15 Mayıs 1919 tarihinde ayak basan Yunan birlikleri iki yıl içinde Sakarya Nehrini aşarak Polatlı'nın güneybatı yönündeki Çal Dağına dayanmışlardı. Artık top sesleri Ankara'dan duyuluyordu.

 Bir süre önce, 27 yaşındaki  genç Yunan Kralı  Alexandros  ön asyadaki fethedilen muazzam toprakları ve muzaffer Yunan Ordusunu görmeye gelmiş ve asker üzerinde büyük bir moral gücü oluşturmuştu. Arabası ve erkânıyla tozlu Anadolu yollarında ilerlerken yakılmış,yıkılmış köy ve kasabalarda yol kenarlarında çürümüş şişmiş kadın ve çocuk cesetlerine bakarak "Ne zaman öldürüldü bunlar ?" deyince Yunan Başkomutanı " Bu masum kadın ve çocuklar neden öldürülüyor " şeklinde yorumlar Kral Alexandros'un sorusunu.

 " Efendim,der. Savaş psikolojisi askerlerimizi bazen şiddete itiyor. Emir komuta kontrolu dışına çıkarak kadın ve çocukları da öldürüyorlar" 

"Hayır,der Yunan Kralı . Belli ki bunlar vurulalı çok olmuş Ben yeni vurulan yok mu diye merak ettim . "

İşte kahraman Yunan milletinin kahraman kralı Alexandros  neş'e ve coşkuyla geçen bu gezi sonrası Atina'ya sarayına döner. Sarayını bahçesinde çok sevdiği iki maymunuyla oynaşır. Dişi maymunu severken, erkek maymun  dişisini kıskanıp aniden kralın kolunu ısırır. Saray doktoru gerekli müdahaleyi yapar . Ama sıyrıklar pek önemsenmez. Bir kaç gün sonra Kral ateşlenir ve hastalanır. Sonra çığlıklar atarak acılar içinde çırpınarak bir odaya kapatılır ve kısa bir süre içinde ölür .

Kral Alexandros (1893-1921) babası Konstantin'den sonra tahta geçmiş (1917) ve Venizelos'u başbakan yapmıştı. Çok ilginç ki Kral Alexandros bir maymun ısırığı yüzünden öldü. Çok geçmeden Yunanistan kargaşaya düştü ve Yunan ordusu Kralcılar-Cumhuriyetçiler diye ikiye bölündü.

Bu ilginç gelişme İngiltere Başbakanı  Lloyd George'u çok kızdırdı ve kısa ve öz bir şekilde "Doğu ve belki de Batı tarihinin bir maymunun bir adamı ısırması yüzünden değişmesi, her büyük facianın sahifelerinde rastgelinen "tuhaf tesadüflerin" oyunundan başka bir şey değildir" demekten kendini alamadı.

Necmeddin Sahiner, "Bilinmeyen Taraflariyla Bediüzzaman Said Nursi" isimli eserinde enteresan bir olaydan söz ediyor. Yunanlilarin Anadolu'yu işgal günlerinde İstanbul'da Bediüzzaman'in yaninda bulunan talebelerinden Molla Süleyman söyle bir hatirasini anlatiyor:

 

"O günlerde, Yunan Basvekili Venizelos, İngiliz Basvekili Lloyd George'dan 50 bin kisilik silah almıştı. Bu silahlarla Anadolu'ya taarruz edecekleri sirada, bir Cuma gecesi Üstad Bediüzzaman namaza basladi ve gece sabaha kadar "Ya Rabbi, senin askerlerin çoktur, bu düsmanlara firsat verme!" diye dua etti. Sabahleyin ben, Divanyolu'ndan gazetesini ve çorbasını almaya çıktım. Gazeteler, Yunan Krali I. Aleksandros'u maymun ısırdığını, maymunu ise öldürdüklerini yazıyorlardi. Bir gazete alıp götürdüm. Üstad çok sevindi ve bana "Süleyman, bir kalem getir de bu hayvanin arkasindan bir mersiye yazalım." dedi. Hemen gazetenin kenarına, şu mersiyeyi yazdi:

"Rabb'inin ordularını kendisinden baska hiç kimse bilmez." (Müddessir/31)

İste o cünuddan (ordulardan) bir gazi şehid,

Nev-i hayvandaki meymun-u said (bahtiyar, uğurlu ve mesud)

Ey maymun-i meymun (bahtiyar, uğurlu maymun)

mü'minleri memnun, düsmanları mahzun,

Yunan'ı da mecnun eyledin.

Öyle bir tokat vurdun ki

, siyaset çarkını bozdun

Lloyd George'u kudurttun,

Venizelos'u geberttin.

Mizan-i siyasette pek ağır oturdun ki

, küfrün ordularını, zulmün leşkerlerini (askerlerini)

bir hamlede havaya firlattin...

Baslarındaki maskelerini düsürüp,

maskara ederek, bütün dünyaya güldürdün.

Cennetle mübeşşer (müjdelenmis) olan hayvanların isrine (izine) gittin.

Cennette saidsin (mesut olacaksın) çünkü, GAZİ hem ŞEHİDSİN.

Bu kahraman maymunun Kralı öldürmesi (1921) Yunan ordusu içinde büyük bir zafiyet oluşturdu. Cumhuriyetçi ve Kralcı subaylar arasında ayrılık ve çatışmalar çıktı. İngiltere silâh ve para desteğini kesti.Zaten ana ikmâl üssü olan İzmir'den ve demiryolu güzergahından yüzlerce  kilometre uzaklaşarak çok geniş araziye yayılan Yunan ordusunda ikmâl sıkıntısı başladı.

Buna rağmen Yunan ordusu karşısında hezimete uğrayan  Batı Cephesi Komutanı Miralay İsmet (İnönü) emrindeki  80 bin kişilik Türk ordusundan sadece 17 bin kişilik bir kuvvetle yeni mevziler tutulmaya çalışılmış ve en kritik arazi parçası olan Çaldağı'nda kanlı muharebeler başlamıştı.

Lozan'da delege olan ve daha sonra Sağlık Bakanlığı görevi de yapacak olan Dr. Rıza Nur 1929 yılında Paris'te yazdığı hatıralarında şöyle der :

 "Bu Çal Dağı'nın düşmesi bütün ümitlerimizi bitirdi. Yeniden Türk Milleti'nin istikbali, hürriyeti, hayatı tehlikeye düştü,

 gidiyor. Artık hep ölü haldeyiz. Kimsede can kalmadı. Ağzımızı bıçak açmıyor.

 

Bunun üzerine Mustafa Kemal orduya geri çekilme emri vermiş. Bu haber de geldi. Mustafa Kemal'in özel hizmetlerinde kullandığı

Arnavut yaveri Salih de cepheden geldi. Mustafa Kemal'in eşyalarını topladı. Kaçıyorlar. Mustafa Kemal ata binmiş, sarhoşmuş.

Düşmüş, kaburga kemiği de kırılmış.

 

Meğerse Yunanlar sol cephemizi 10 gündür söktüremedikleri için ümitsizliğe düşüp geri çekilmeye karar vermişler.

Ağırlıklarını Sakarya'nın batı cephesine alıyorlarmış. Fevzi Çakmak bunu sezmiş ve Mustafa Kemal'e `Aman geri çekilme!

 Düşman da geri çekiliyor. Emri geri al.´ demiş. Ne ise Mustafa Kemal geri çekilmeyi durdurdu. İşte Fevzi Çakmak bu vaziyeti kurtardı." (4)

Bu sıkıntılı günler sürerken bir başka gerçek daha vardır ki o da çok ibretliktir.

Bilecik Üniversitesi Söğüt Meslek Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Rahmi Akbaş, kendi bloğunda yayınladığı bir yazıda şöyle der :

İstanbul’dan kopup Anadolu’nun tam bağrında kurtuluş mücadelesi vermeye başlayan Türk Subayları, çevreden toplayabildikleri ufak tefek kuvvetlerle Birinci ve İkinci İnönü savaşlarını kazanırlar.

     Bu zaferler, davaya inananların sayısını arttırmış, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen yardımlarla 80.000 kişilik bir ordu kurulmuştur. Albay İsmet (İnönü) Bey’in komutasına verilen bu ordu, onun dâhiyane(!) ve stratejik askeri dehası sayesinde Eskişehir – Kütahya savaşlarında bozguna uğramış ve Eskişehir’in yakınındaki Karacahisar’a ancak 17.000 kadar bir kuvvet çekilebilmiştir.

     Durumu haber alan Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa hemen Eskişehir’e hareket ederler.  Başyaver Salih Bey ( Bozok ), Eskişehir bozgunu üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın ani olarak oraya gidişini ve oradaki durumu, Paşa’nın emri ile Milli Müdafaa Encümenine şöyle anlatır;

     Mustafa Kemal Paşa, Eskişehir’in güneybatısında Karacahisar istasyonundaki Garp Cephesi Karargâhı’na gitti. Önce Cephe kumandanının (İsmet Paşa’nın) moralini düzeltmek istedi ve ona hiç beklenmedik bir şekilde hitap ederek, ‘’ Tebrik ederim, tebrik ederim. Deja başarılısın! ‘’ diyerek elini sıktı. Onu karargâhtaki odasına götürdü. Orada da bu sözleri tekrar edince kumandan ‘’ Ben ne zaman güç durumda kalsam, elimden tutar, beni kaldırırsın! Fakat bu kez durum ağırdır ‘’ dedi. Paşa’nın cevabı şu oldu: ‘’ İsmet, yaptığın muharebe Eskişehir muharebesi değil, istiklal muharebesidir. Muhakkak muvaffak olacaksın!’’ sonra Harekât Şubesi Müdürü Tevfik Bey’e bazı emirler verdi ve ‘’ Bu önlemleri aldıktan sonra Eskişehir’in boşaltılması işlemine başlarsınız ‘’ dedi. Mustafa Kemal Paşa’nın not ettirdiği emir şuydu:

     "Dağılan ordu, Eskişehir’in kuzey ve güneyinde toplandıktan sonra Sakarya’nın doğusuna kadar çekilecektir. ‘’[1]

     Peki, bizim keçilerin durumu ; biraz sabır anlatacağız. Yunan askerleri bizim askerlerin boşalttıkları alanları tek tek ele geçirerek Ankara yakınındaki en hakim tepe olan Çal Dağı da alırlar. Mustafa Kemal Paşa Halide Edip Adıvar’ın anlatımı ile karargâhında bir aşağı bir yukarı dolanmakta ve Kızılırmak’ın doğusuna çekilmek için karar verme aşamasındadır. Yunanlılar on gündür büyük bir baskı ile saldırmakta, Türk kuvvetleri ise daha büyük bir mukavemetle karşı koymaktadırlar. Ancak, ordunun dağılma ihtimalide yüksektir.

     Aniden, cephenin ön saflarında bulunan Fevzi (Çakmak) Paşa’nın kendisini telefona çağırdığı haber verilir. Karargâhta bulunan Halide Edip Adıvar anlatıyor;

     "Fevzi Paşa, sizi telefonla arıyor efendim dediler. Gece yarısından sonra saat tam iki idi. Mustafa Kemal Paşa, karşıki odada telefon ediyor ben de kapıya dayanmış dinliyorum. Sofa, ayakta dimdik duran zabitlerle doluydu. Herkes bekliyor.

     Mustafa Kemal Konuşuyor:

     "Siz misiniz, Paşa hazretleri."" Ne? Gün bizim lehimizde mi dediniz?" "Doğru mu anladım?" "Ne? Haymana hemen hemen işgal edilmiştir," Ne? Yunanlılar kuvvetlerinin sonuna gelmiş, geri mi çekilecekler? ‘’[2]

     Fevzi Paşa ve telefonu her şeyi değiştirmiştir. Halide Edip, ‘’ Eğer bazen tesadüfî bir hareket, bir milletin kaderini değiştirebilirse, işte Fevzi Paşa’nın telefonu böyle bir tesadüf olur ‘’ diyerek o gecenin nasıl bir kırılma noktası olduğunu ifade etmiştir.

     İşte bizim keçiler bu kırılmayı yapan kuvvetlerdir. Yunan ordusu Ankara’ya doğru yaklaştıkça tren hattından uzaklaşmış ve iaşe sorunu başlamıştır. Yiyecek yok, hatta ekmek bile kalmamıştır. Türk ordusunun Eskişehir’den çekilirken Bilecik, Eskişehir ve Kütahya bölge halkının askerimizi doyurmak için cepheye getirdiği keçiler ve davarlar geri çekilme esnasında bırakmak zorunda kalmışlar, yiyeceği kalmayan Yunan askerleri de bunları bir güzel yemiştir.[3]

     Aylardan Ağustos, hava sıcak, eloğluna bu besili keçilerimiz dokunmuş ve ishal yapmıştır. Yunan ordusu ishalden kırılıyor, iki mermi atan soluğu bir çalının ardında alıyor, bakmışlar ki bu böyle olmayacak, Türk ordusunun mermisinden kurtulan ishalden ölecek, işte mukavemetin kırıldığı ve Fevzi Paşa’nın bakın çekilecekler dediği noktada budur. Ekmeksiz ve yaz ortasında yenen bu besili hayvanlar, Yunan ordusunun mukavemetini kırmış ve Türk ordusunun karşı taarruzu ile Sakarya Savaşı kazanılmıştır.

     Tabi savaşı bunlara bağlamıyoruz, ancak bizim keçilerinde biraz faydası olmuştur. Böyle bir olay olmuş mudur, inanın ben o günleri yaşayan Dr. Rıza Nur’un dediklerini birazda ben katarak anlattım. Peki, bu keçilerden bizim askerler yemiş midir? Yaptığım tespitlerde, bu savaş sırasında ünlü bir komutan ve daha sonra da ünlü bir siyasetçimiz olan kişi, 20 günlük savaşta hiç karargâhından çıkmadığı anlatılıyor, bir ihtimal o yemiş olabilir; Ben karışmam."

Ne diyelim gerçekler bazen acıdır ama şu var ki şanı yüce Allah bir millete yardım etmeyi murad ettiğinde düşmanına yanlışlık yaptırır, dilerse binlerce nişanlı melek de gönderir, bir maymunu bir zalime musallat edip ısırtır, yahut keçi eti yedirip kıvrım, kıvrım süründürür.

Olayların sadece dış görünümüne bakanlar, arka plandaki hikmeti kavrayamazlar.

    

KAYNAK:

[1]Kılıç Ali: Kılıç Ali’nin Anıları, s. 146, 147

[2]Halide Edip Adıvar: Türk’ün Ateşle İmtihanı, s. 221

[3]Rıza Nur:Hatıralarım 3, İşaret Yayınları, İstanbul, 1992, s. 209

(4)Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım (Paris 1929), Altındağ Yayınları, Istanbul 1967, 3. cild, sayfa 863, 864. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum