Av. Mehmet YALÇINKAYA

Av. Mehmet YALÇINKAYA

KAMU HAKKI ve KANDİL

Hz Ömer halife iken, bir gece makamına sahabelerden biri gelir. Selam verip oturur. Fakat selamı alınmaz. Hz Ömer işiyle meşguldür ve sahabe bekler. Sahabenin yüzüne bakmayan Hz Ömer işini bitirip mumu söndürür. Bir başka mumu yakar ve o anda sahabenin selamını alır, konuşmaya başlar.

 

Sahabe sorar;

 

-Ya Ömer, niçin hemen selamımı almadın ve bir mumu söndürüp diğer mumu yaktıktan sonra konuşmaya başladın?

 

Hz Ömer cevap verir;

 

-Evvelki mum devletin hazinesinden alınmıştı. O yanarken özel işlerimle meşgul olsaydım Allah indinde mesul olurdum. Seninle devlet işi konuşmayacağımız için, kendi cebimden almış olduğum mumu yaktım, ondan sonra seninle konuşmaya başladım.

 

Sahabenin gözleri yaşarır, ellerini kaldırarak şöyle dua eder;

-Ya Rabbi! Hz Ömer’i bizim başımızdan eksik etme.

 

Anlattığım olay, Hz. Ömer’in kamu malına verdiği önemi anlatan çok güzel bir örnektir. Bu örnek bize devlete veya kamuya ait bir malı kullanırken deyim yerinde ise kılı kırk yarmamız gerektiğini hatırlatır.

 

Kamu hakkını diğer haklardan ayıran iki önemli fark vardır:

 

Birincisi, adı üzerinde kamu yani birlikte yaşadığımız tüm toplumun hakkı. Dile kolay koskoca milletin hakkı. Türkçemizde çok güzel ifade edilen, “Tüyü bitmemiş yetim hakkı” diye kullanılan deyim aslında kamu haklarının nasıl bir hassasiyetle değerlendirilmesi gerektiğini gösterir. Dikkat edelim, kamu hakkını yediğimizde toplumun en zayıf halkası olan yetimlerin (ve onların nezdinde) tüm garîb gureba, fakir fukaranın hakkını yemiş oluruz. Bu hak ateş olur evlerimize, çocuklarımıza, işlerimize kısacası bizi biz yapan tüm değerlerimize düşer ve onları yakar kül eder.

 

İkincisi, bu hakları ihlal ettiğimizde bizleri çok büyük bir problem beklemektedir. Kamu hakkının yenilmesi durumunda, pişman olan kişi bu hakkı nasıl helal ettirecektir? Bir noktadan sonra haklarını yediğimiz insanları tek tek bulup helallik almanın imkânı olmadığına göre, Allah korusun üzerimizde kul hakkı ile ölürsek bunun hesabını nasıl vereceğiz?

 

Kamu görevi yaparken belli noktalara yükselen insanlarımızı bekleyen en büyük tehlike, gerek nefsinin gerek yakın çevresinin kendisine “Sen yapmasan başkaları aynı şeyi yapacak” telkinleridir. Bu telkinler en sinsi düşmandan daha tehlikeli sonuçlar doğurur. Amacı şahsî menfaat sağlamak olmadığı halde bulunduğu makamın forsu gereği kendisine verilen hediyeleri kabul eden zekât memurlarını ikaz eden Allah’ın Resulü (sav), bugün kamu hizmeti verilen yerlerde yapılan haksızlıkları görse, bizleri nasıl ikaz ederdi bir düşünelim. Düşünelim, ibret alalım ve kendimize gelelim.

 

Ümitsizliğe gerek yok. Kötü örnekleri dillendirerek gelecek adına endişe etmeye de gerek yok. Çünkü yaşadığımız toplumda iyi insanlar da var. Belki biz öyle olamadık ama kamu malını kendi malından daha aziz bilen kardeşlerimiz de var. Bir örnek vererek yazımı bitireceğim:

 

Son dönem en büyük haksızlığa uğrayan insanlardan birisi Merve Kavakçı Hanımefendiydi. Bugün karşıt görüşte olanlar bile, halkın oyuyla seçilmiş bir parlamenteri meclisten kovmanın ne denli aşağılık bir fiil olduğunu kabul etmektedirler. AK PARTİ yönetiminin aldığı en doğru kararlardan birisi, Merve Kavakçı’nın kardeşi Ravza Kavakçı’ya vekillik teklifi götürmesi ve seçilebilecek bir yerden listeye koyması olmuştur. Bu, intikam hissi ile yapılmış bir davranış değil, tam tersine yıllar önce uğranılan bir zulmün hiç olmazsa manevi açıdan özrüdür. Devlet adına bu özrü dilemek AK PARTİ’ye nasip olmuşsa bu da onların bahtiyarlığıdır.

 

Milletvekili seçildikten sonra bir grup dostumuz, eski iş arkadaşları Ravza Hanım’ı ziyarete giderler. Çam sakızı çoban armağanı misali elleri boş gitmek istemezler ve kendisine çok zarif bir Kandil hediye ederler. Hediyenin zarifliği karşısında memnuniyetini gizleyemeyen Ravza Hanım hem teşekkür eder, hem de niçin Kandil hediye ettiklerini sorar. Grup sözcüsü, yazının başındaki hikâyeyi anlatır ve ekler:

 

-Bu kandili, Hz. Ömer’in mumu gibi görün. Şahsi işlerinizde devletin malını kullanmayın, kamu malını haksız yere ne kullanın ne de kullandırın.

 

Bu sözler karşısında Ravza Hanım gözyaşlarını tutamaz. Vekilliğinin ilk günlerinde böyle bir hediye almanın, üzerine düşen yükün ve sorumluluğun ağırlığını bir kere daha hissettirdiğini belirtir.

 

Ravza Hanım’ın gözyaşları bizim için aslında bir umut selidir. İnanıyorum ve bekliyorum ki bu dönem, kamu malının kendisine emanet olduğunu bilen ve emanete canı pahasına sahip çıkan Ravza Hanım gibi milletvekillerimizin meclise damgasını vuracağı bir dönem olacaktır.      

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.