Kemalizm ile Tunceli parantezinde Dersim sürgünleri

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Dersim Katliamı için söylediği “devlet adına özür dilemek gerekiyorsa böyle bir literatür varsa, ben özür dilerim, diliyorum” cümlesi bundan böyle söndürülemeyecek bir arınma sürecinin ateşini yaktı.

Bu cümle, ‘devlet’, ‘tarih’ ve ‘Birinci Cumhuriyet’in niteliği’ konusundaki Türkiye halkının zihnindeki tabuları derinden sarsmakla kalmayacak, Dersim benzeri skandalların da teker teker sorgulanmasının önünü açacak...

Daha da önemlisi bu tarih ve devletle yüzleşme, bugünden yarına benzeri muhtemel icraatı da imkânsız kılacak...

Başbakan siyasal bir polemikten yola çıktı ama tarihsel bir değişim adımı atıverdi.

***

Dün baktım, gerçek bir sosyal demokrasinin ilkesel savunuculuğunu yapmak yerine, günübirlik sığ siyasetin dengelerini gözettiği için; Başbakan Erdoğan’ın mahir hamlesiyle ‘Kemalizm ile Dersim’ arasına sıkışıp kalan CHP Genel Başkanı da ‘Dersim sürgünlerinden’ söz ediyor...

Amaç Türkiye Birinci Cumhuriyet’in kirli çamaşırlarının yıkanması ise Dersim sürgünlerinin akıbetleri de çok önemli...

Çünkü Dersim Birinci Cumhuriyet’in ta kendisidir ve bu konu derinlemesine tartışıldıkça, bu topraklarda hukuku yok sayan koyu faşizmin umacı yüzü görünür...

Örneğin, 1936 yılında açılan dördüncü umumi müfettişliğin başına getirilen Korgeneral Abdullah Alpdoğan, mahkeme kararlarını imzalamaya, düzeni ve güvenliği sağlamak açısından gerekli gördüğü durumlarda ilde yaşayan kişileri ve aileleri, il sınırları içinde bir yerden bir başka yere göndermeye ve il sınırları içinde oturmalarını yasaklamaya da yetkiliydi.

Ve 10 Ağustos 1938’den 31 Ağustos 1938’e kadar bölge halkı Batı Anadolu’da önceden saptanmış yerlere nakledildiler...

Başbakan Erdoğan önceki gün resmi belgelere dayanarak sürgüne gönderilerin sayısını

12 bin olarak açıkladı...

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün Başbakan’a hitaben, “özür dilemek yetmez. Devletin arşivlerini açacaksın. Dersim sürgünleri var. Sürgün edilen ailelere toprakları vereceksin. Bunu yapabiliyorsan sorunumuz yok” diyordu.

***

Dersim Katliamı gibi Dersim sürgünlerinin akıbeti de kamuoyunca pek bilinmiyor.

Benim bildiğim yönetmenliğini Özgür Fındık’ın yaptığı ‘Kara Vagon/38 Dersim Sürgünleri’ adlı bir belgesel var.

Belgesel, 1937-1938 yılları arasında Dersim’de yaşanmış olayları ve beraberinde zoraki asimilasyona ve ‘mecburi iskâna/sürgüne’ tabi tutularak yerlerinden edilen, tüm aile fertleri katledilmiş insanların, Türkiye’nin değişik illerine sürgüne gönderilmelerini tarihsel dokümanlar eşliğinde tüm berraklığıyla anlatmakta...

Belgeselin en vurucu yanı ise çok sayıda ‘sürgün’ ailesiyle temas kurulmuş olması... Belgesel diyorum ama aslında bu bir çığlık...

***

Ana muhalefet lideri o sürgüne gönderilenlere verilen toprakların da sonradan ellerinden alındığını söylüyor...

Bu iddianın da üzerine gidilmeli...

Geçmişin kirli mirasından arınmadıkça toplumlar sağlıklarına kavuşamazlar, yanlışlarından ve hatalarından kurtulamazlar...

Dersim polemiği, bundan böyle Türkiye’nin çok daha hızlı ve sistematik bir biçimde arınmasına imkân veriyor...

Korkmadan, ürkmeden, komplekse kapılmadan, hamasete ve milliyetçiliğe prim vermeden vicdanın sesini dinleyerek ilerlemeliyiz...

Çünkü vicdan, hilesiz hurdasız gerçek bir hukuk uygulamasıyla üst üste düşer, o nedenle korkmaya, ürkmeye gerek yok...

***

Dersim sürgünlerine ne oldu, toprakları ellerinden neden ve niçin alındı?

Bunları da tez elden öğrenmeliyiz...

Başbakan Erdoğan’ın çok önemli ve tarihsel bir adım attığı bu ortamda, dilerim, Kılıçdaroğlu da kendini ‘Kemalizm ile Dersim’ ikileminden kurtararak, gerçek bir sosyal demokrasinin güvenceli sularına atar...

Emin olunuz ki bunun yapılması halinde, hem kendisi, hem partisi, hem de Türkiye ferahlayacaktır...

Önceki ve Sonraki Yazılar