Kirli reyting sarmalı

Televizyonlarımıza hakim olan zihniyetin pırıl pırıl ve gerçekten safiyane bir boyutta olduğunu söylemek mümkün değil. Zira, hangi program türünde olursa olsun, muhakkak bir arızalı yönü ekrana getirmek için var güçleriyle mücadele ediyorlar. Geçtiğimiz sezonun mimli dizisi Aşk-ı Memnu idi. Tuzu kuru bir ailenin tuzu kuru fertlerinin birbirleriyle olan arızalı ilişkilerini, hastalıklı, maraz durumlarını, aşklarını, tutkularını ele alan Aşk-ı Memnu dizisi, özellikle bu dizinin yayınlandığı grubun gazetelerinden verilen destekle müthiş bir reyting başarısına ulaştı. İnsanlarımız normal şartlar altında kendi başlarına gelmiş olsa, cinayet sebebi sayacakları bu durumu hastalıklı bir ruh haliyle aylarca izlediler, ekranların başına mıhlandılar. Hele, hastalıklı aşkın son bulduğu, açığa çıktığı son bölüm ise reyting açısından belki de hiçbir diziye nasip olmayacak bir reyting çıtasına ulaştı. Bütün bunları neden anlatıyoruz... Kanal D yeni dönemde de böylesi hastalıklı bir aşk hikayesini ekranlarına getirmek için hazırlanıyor. "Fatmagül'ün suçu ne".... Yeşilçam serüveninde Hülya Avşar'ın oynadığı bu sinema filmi, şimdi geçen dönemde Aşk-ı Memnu'nun yasak aşıklarından olan Beren Saat tarafından dizi karakterine uyarlanıyor. Fatmagül'ün Suçu Ne, yine hastalıklı bir konu, yine maraz meraklara hitap eden bir senaryo.

Aslında tek sinema filminin kadrajlarına sığacak konuyu, artık bir sene boyunca sakız gibi çekip çekiştirecekler. Günlerce bu hastalıklı senaryo üzerinden prim ve reyting yapmaya çalışacaklar.

Her dönemde televizyon ekranlarımıza hakim olan "Kirli Reyting Sarmalı" zihniyetinin ortadan kalkmasını bekliyoruz. Ama, özellikle diziler üzerinden bir reyting damarı yakalayan televizyonların program koordinatörleri, izleyenlere kendilerinin arzuladığı bir dünyayı, senaryo kılıfı içinde yediriyorlar. İzleyenler, sabahtan akşama kadar işyerlerinde yoruluyorlar, akşamları ise kendilerine sunulan bir sanal dünyanın dehlizlerinde kaybolup gidiyorlar.

Geçtiğimiz dönemlerde kendisiyle röportaj yaptığımız televizyon dünyasının usta figürlerinden Behzat Uygur, "Dizi döneminin bir gün sona ermesini bekliyoruz. Televizyonların stüdyo programlarına döneceği günleri bekliyoruz" demişti.

Olur mu? Olur!

TRT'nin tek tabanca olduğu dönemlerde televizyon ekranlarında dizi mi vardı? 1980'li dönemde Amerika'dan Dallas'ı ithal ettiler. Yayınladıkları bu diziyle de milletin pırıl pırıl ahlak anlayışını mahvettiler. Türkiye'ye diziler aracılığıyla kötülük yapmayı öğreten karakter Dallas'ın Ceyar'ı olmuştu. Kimin eli kimin cebinde belli olmayan bir materyalist hayatı temsil eden, aile bağları tamamen kopmuş Ceyar, aynı zamanda Amerikanvari bencil, hedonist, egoist yaşantı tarzının da temsilciliğini milletimizin damarlarına enjekte etmişti.

Gerçi, bugün televizyon ekranlarımızda yayınlanan dizilerde bazı kötü karakterler, TRT'nin yayınladığı Dallas dizisindeki Ceyar'ı bile mumla aratır hale geldiler. Ne yazık ki, çoluk çocuğumuz bile artık kötülük yapmayı bu dizilerin, kötü karakterlerinden öğrenir hale geldi.

Bir ahtapot gibi, zehirli bir sarmaşık gibi bizim önümüze renkli cıvıl cıvıl ve reddemeyeceğimiz dünyalar koyan bu dizileri, en kısa zamanda hayatımızdan çıkarıp atmamız gerekiyor. Çünkü, gün geliyor, hayatımızın rengini bile bu diziler belirliyor. Sanal dünya ile gerçek dünyayı ayırmaktan aciz insanlarımız, kendilerine bu dizilerden roller biçiyorlar, kendilerini bu karakterlerle özdeşleştiriyorlar.

Diziler hayatımızı zehirliyor kısacası!

Önceki ve Sonraki Yazılar